Bir yerden gitmenin nedeni olmayabilir; ama her dönüşün bir nedeni vardır.
Niyetim uzun bir süre yazı işinden uzak kalarak bedenimi, yüreğimi, belalı başımı, cılalı fikrimi dinlendirmekti.
Olmadı, olmuyor.
Yazan biri için, yazma eyleminin ekmek gibi, su gibi gerekli olduğunu bir kez daha anladım.
Övüleceği övmeye, yerileceği de yermeye alışmışız bir kez.
Alışmışız bir kez kıt aklımızla kılı kırk yarmaya; kırk katırla kırk satırın hesabını sormak için çalışmaya… Hele bu günlerde yazmadan durmak benim gibi yazmaya çalışan biri için tam bir işkenceye dönüştü.
Hele bu son kahpelik!.. Hele bu son kalleşlik!..
Beynimde illegal kelimeler birbirine yanaşarak ülkemin başındaki bit yavrusu yavşakları kendilerine layık bir şekilde anmak için cümleler oluşturmakta.
Sayın Başbakanımız da sonunda patladı ve “bıçak kemiğe dayandı,” dedi.
Bıçak kemiğe çoktan dayanmıştı da birilerinin bu acıyı duyması her nasılsa gecikti… Hakkari’deki hain saldırıyla o bıçak kemiği kesti ve akıl başa aheste aheste de olsa geldi.
Peki bu PKK denilen yuvanın patronları ne istiyor!
Herkes biliyor ne istediğini, adadaki baş belasının serbest bırakılmasını ve sözde Kürdistan adıyla belli bir bölgede bağımsızlık.
Kimse kendini kandırmasın yerel yönetimde özerklik veya federasyon söylemleriyle. Gelişmeler asıl niyetin de ne olduğunu göstermekte.
Eğer niyetiniz sizi seveni terk etmekse her zaman bahane bulursunuz, bu aşkta böyledir; eğer niyetiniz silaha sarılmaksa bunun için de bahane bulursunuz, bu da hainlikte böyledir!
Uzun zamandır her yapılan genel ve yerel seçimlerde malum bölgede PKK’nın legal olan yanına giden oylar için, “onlar korkularından oy veriyor,” diye kendimizi kandırdık.
Geçiniz!
Sanki Erzurum’da PKK baskısı mı vardı da son seçimde BDP’nin bağımsız adayı otuz üç bin oy aldı. Bana sorarsanız bilerek ve gönüllü veriliyor her yerde her oy. (Elbette Kürtlerin oyu AKP’ye de hatta CHP’ye de gitti; ama az mıdır anılan rakam.)
Peki bu ne demek!
Ülkede saflar fütursuzca netleşmeye dönüşüyor demektir.
İşte asıl tehlike de burada başlıyor.
Suriye’deki kaosu Türkiye’ye taşımak isteyen zihniyetin gücü önünde diz çökülmesi bekleniyorsa , nafile!
Avrupa’daki başkenlerden güç alanlar, halkı açıkça sivil itaatsizliğe davet etmekte. Ve Hakkari’deki kalleşliğin ardından BDP Genel Başkan Vekili, acıları daha fazla artırmadan diyalog zeminini güçlendirmek gerekir, diye buyuruyor. Ve ilave ediyor, “barışın önünü açmak için büyük çaba sarf ettik!..”
Bak sen!
Koca Türkiye Devleti askerini ve polisini katledenlere diyecek ki; hadi gelin buluşalım, konuşalım, koklaşalım, o da yetmez öpüşelim!
Bu ne cürettir, bu ne akıldır, bu ne mantıktır!
Ne yani, demokratik açılım yetmedi şimdi de bayrak mı açılacak!
Şu içinde bulunduğumuz mübarek ayda şehitlerimizin ahiretteki yerini elbette biliyoruz; ama ölüyorlar işte!
Kimi sevdiğini bırakıyor geride, kimi anasını, kimi evladını… Bunlara acıyı tattıranlarla bu ülke insanının kucaklaşması mümkün mü; mümkün olsa da bunu istemek hangi vicdana sığar!
Bu konuda yazmaya devam edeceğiz!
Bıçak kemiği kesti, umarız kanser olmadan gerekli tedavi yapılır.