Nasıl ki en kötü kanun kanunsuzluktan iyiyse, en kötü barış da savaşmaktan iyidir.
Bu ülke, otuz yıldan beri kirli bir savaşın içinde…
Bu süre içerisinde 50 binden fazla insan öldü, 550 milyar dolar havaya uçtu ve telafisi imkânsız 30 yıl yitip gitti.
İnsanın söylemeye dili varmıyor ama bu tabloya rağmen, birileri oluk oluk kan akmasını istiyor sanki…
“Nereden çıkarıyorsun bunu?” diye soracak olursanız söyleyelim:
Bu ülkede, sağcısı solcusu, Türk’ü Kürt’ü, müslümanı ateisti; hasılı herkes, “analar artık ağlamasın” demiyor mu?
Diyor…
Peki anaların ağlamaması için atılan adımlar, içinde hatalar barındırsa bile neden belli kesimlerde müthiş bir pres görüyor?
Sizde
izliyorsunuz, Türkiye iki haftadan beri adına “barış süreci” denilen
çok hayırlı bir projeyi hayata geçirmek istiyor. Üstelik geçmişte
yaşanan tüm talihsiz tecrübeye karşın…
Çünkü barışa giden yol, dikenlerle döşenmiştir.
Çünkü barışın gelmesiyle, birilerinin ekmeği kesilecek.
Bu sebeple, “Terör bitsin, silahlar sussun” denildiği zaman, kan’dan beslenen çevreler hemen düğmeye basıyor.
Tıpkı Fransa’da infaz edilen üç PKK’lı kadın gibi…
İster
örgüt içi bir cinayet olsun, ister yabancı servislerin operasyonu fark
etmez; değil mi ki bu olay, barış sürecini olumsuz yönde etkilemiştir.
Baksanıza dün de PKK’nın içinde “çatlak ses”ler çıkmaya başladı.
“İmralı’ya karşı Kandil”
Yani
deniliyor ki, “Siz devlet olarak sadece İmralı’yı muhatap aldığınız
sürece, PKK ne silah bırakır, ne de barış gelir. Önce Kandil’i muhatap
alın”
Oslo sürecinde de benzer bir tepki olmuştu.
Dedik ya, barışa giden yollar hep dikenlerle doludur.
Karşınızda tek bir örgüt yok ki, otura konuşasınız veya savaşasınız.
PKK ahtapot gibidir…
Bir kolu Avrupa’da, bir kolu Amerika’da, bir kolu Ortadoğu’da, birden çok kolu da Türkiye’de…
Siz bir kolunu tutsanız, ahtapot öbür kollarıyla yine saldırabiliyor.
Bu sebeple Türkiye 30 yıldan beri bu kirli savaşı bitiremedi, kan akıtıcılarına karşı kesin bir üstünlük sağlayamadı.
Manzara iç açıcı değil. Buna rağmen yeni bir fırsatla karşı karşıyayız:
Ya barışa uzanan uçurumların üzerine köprüler kurabiliriz, ya da anaların ağlamasına seyirci kalacağız.
“Sen işin neresindesin?” diye sorarsanız lafı eveleyip gevelemeden ve “ama” ile devam eden cümleler kurmadan söylüyorum:
Barış istiyorum.
Şunu hiçbir zaman düşünmedim: Barış olurken Türkiye terör örgütüne taviz üstüne taviz verecek ve Türkiye bölünmenin eşiğine gelecek.
Hayır; böyle olmayacak.
Bilakis bu ülkeye; barış, demokrasi ve hukukun üstünlüğü hakim olmaz ise, işte zaman Türkiye bölünme ile karşı karşıya…
30
yıldır kan akıyor, varsın otuz yıl daha aksın, diyenlere bir bakın ki
ömürlerinde paralarından başka bir şey için tek damla gözyaşı akıtmışlar
mı?
Bu ülkede gerçekten analar ağlamasın diyenler ise, icabında kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyenlerdir.
Ben barış istiyorum; çünkü en zayıf barış bile savaştan iyidir.