Belediyeden belli belgelerin kaybolduğunu duyar duymaz, ''oğlum Ömer, gün bugündür, ha gayret, bulursan bu belgeleri sen bulursun,'' diyerek, masamdaki çaydan son yudumu da aldıktan sonra mancılıkla fırlatılmış gibi bürodan çıkıp belediyenin yolunu tuttum.
İnsan dediğin, bir yere girmeden önce kendine çekidüzen vermeli.
Öyle ya, koca belediyenin kapısından kahvehaneye girilir gibi girilmez! Herşeyin bir yolu yordamı var... Önce başımdaki yamulmuş kasketi düzelttim, sonra omuzumdan asılı çantayı şöyle bir yokladım, daha sonra da sakalımı sıvazlayıp, ''Ya Allah, bismillah,'' diyerek daldım beton binaya.
En yetkili ve etkili muhteremin bulunduğu odanın kapısını yavaşça tıklatıp kendimi içeri koyverince, kocaman masanın arkasında, kocaman koltukta oturan beyefendinin şaşkın gözleriyle karşı karşıya geldim.
Eğer birisine sorduğunuz soruya doğru cevap almak istiyorsanız aniden soracaksınız. Ben de şaşkınlığının geçmesini beklemeden selamsız konuştum.
''Belgeler!''
Belge diyip geçmeyin; bu belge sözü çok önemlidir. Nerede ve ne zaman geçerse geçsin adamın kemiklerini titretir.
Karşımdaki beyefendi birden ayaklandı ve o da '' belgeler,'' dedi.
''Evet ya, belgeler,'' dedim,'' belgeleri sormaya geldim!''
Beni baştan aşağı bir güzel süzdü. Uzun saçlarım ve sakalımdan olsa gerek, '' ulan bu olsa olsa Ankara'nın gönderdiği 'kaybolan belgeler bürosu'nun gizli ajanıdır,'' diye düşünmüş olmalı ki;
''Buyurun beyefendi, buyurun oturun,'' diyerek bana masasının önündeki gösterişli koltuğu gösterdi.
Ben gönülsüz bir tavırla otururken, '' hangi belgeler,'' diye, inler gibi bir ses çıktı ağzından.
''Siz çok iyi bilirsiniz hangi belgeler olduğunu,'' dedim.
Elini alnına götürüp zorla hatırlamışcasına,'' haa o belgeler,'' diye mırıldandıktan sonra devam etti.
''Ah, beyefendi hiç sormayın!.. O belgeler var ya, o belgeler!..''
''Eee!..''
''İşte o belgeler çok önemli belgelerdi.''
''Evet ya, önemli belgelerdi,'' diye üzerine bastırarak söylendikten sonra ne diyeceğini bekledim.
Birden gözleri ışıldadı, kravatını gevşetti, koltuğuna yastlanarak, '' Atatürk,'' dedi.
Ulan Ömer, dedim, eğer Atatürk geldi aldı, derse şu masayı kafasına geçirmezsen namertsin!
''Ne olmuş Atatürk'e?'' Diye sordum.
''Atatürk efendim, Atatürk işte! Biz geçmişin cezasını çekiyoruz, diye boşuna söylemiyoruz ki!''
''E, ne olmuş geçmişe, ne ilgisi var Atatürk'le?''
Masadan kalkıp pencereye doğru yürüdü, sonra ani bir hareketle pencereyi açtı, daha sonra masasına gelerek telefonu kaldırdı ve ''oğlum bize iki çay,'' dedikten sonra oturdu.
''Beyefendi biz tasarruf etmek için depoda unutulan kağıtları kullanıyoruz. Tabi bu kağıtların üzerine harfleri, rakamları yazınca, hele bir de sayı numarası koyup imzalar atılıp, mühürler basılınca, bir kağıt parçası oluyor size belge...''
Ben lafın nereye varacağını merakla beklerken devam etti.
''İşte bu kullandığmız kağıtlar, 1934 yılında Atatürk'ün emri ve İsmet Paşa'nın attığı temelle kurulan SEKA'nın kâğıtları... Kalitesiz, basit, hafif.. Üflesen havalanıp gidecek gibi...''
''Anlamadım,'' dedim.
''Anlarsınız efendim, anlarsınız!.. Anlamadığınıza göre yoksa siz de onlardan mısınız?''
Hayretle bakan gözlerime bir de suçluluk duygusu çöktü. Bu kez ben inleyerek sordum.
''Kimlerden efendim?''
''Hani geçmişe laf söylendiğinde kızıp, üzülenlerden misiniz?''
Ne söyleyeceğimi düşünürken kapı açıldı, çaycı girdi içeri.
Çaycı çayları bırakırken, beyefendi bana bakarak bir açık pencereyi, bir de kapıyı işaret ederken iki hecenin de üzerine basarak, ''ceryan,'' dedi.
''Anlamadım!'' Dedim.
Gülümseyerek devam etti, ''Anlamazsınız tabi, ucu geçmişe dokununca anlamazsınız değil mi?''
Çayından bir yudum alarak güvenli bir tavırla, '' işte o gün, o belgeler tam benim masamın üzerindeydi.. Canım çay çekti, tabi çaycı kapıyı açınca olan oldu... Aksilik işte, pencere de açıktı o arada... Bakın şimdi bile ceryan yaptı... Tabi belgeler de camdan dışarı uçup gitti... Kaç yıllık basit kağıtlar işte... Zamanında şöyle okkalı kağıtlar yapılsaydı uçar mıydı hiç!.. E, kâğıt bu, dini yok imanı yok!.. Laftan anlamaz, söz dinlemez!.. Yani o belgeleri bulmak için şehrin bütün temizlik işçilerine söyledik... Söylemek ne demek, emrettik efendim, emrettik!.. İnşallah bulunur!..''
Belediyeden çıktıktan sonra kendi kendime söylenmeye başladım.
E, Paşa'm, koca memleketi yedi düvelden kurtardın; şu kâğıtları da kaliteli yaptırsaydın ya!
- Poyraz 01 Ocak 1970 02:00
Abi tebrikler , Ama keşke cevap verseymişsin. Ceryanda kalan beyefendiye geçmişe laf söylecek adamın bugün daha iyi kağıt fabrikası kurması lazım. Kuramıyor ise en azından geçmişte kurulan kötü kağıt fabrikalarını elli tane yolsuzlukla yeni şafak gibi gazetlere peşkeş çekmemesi lazımki o geçmişe bişey söylediğinde biz haklısınz diyebilelim.
İyi Çalışmalar
- YILDIRIM 01 Ocak 1970 02:00
BELGELERİN KAYBOLMASI ! SAĞKLANMASI VS. NORMAL, CANI CEHENNEME BELGELERİN DE, DEVLETİN MİLLETİN TRİLYONLARINI O BELGELERLE İÇ EDENLERİN İÇİNE ZIKKIM ÇIKSIN. SADECE KENDİLERİ DEĞİL, YEDİ NESLİNİ CEHENEME GÖTÜRSÜN O PARALAR. HARAM ZIKKIM OLSUN DEVLETİN 1 KURUŞUNU HAKSIZ YERE YİYENLERE. BÜTÜN BELEDİYELERDEKİ ÖZELLİKLE İMAR İŞLERİNDE KİM NE KADAR RÜŞVET, HAKSIZ KAZANÇ ELDE ETMİŞSE, (Kİ ESKİ BİR BELEDİYECİ OLARAK BUNLARIN BİZZAT ŞAHİDİ OLDUKLARIM VAR) HEPSİNİ RABBİM KAHHAR İSMİ İLE KAHRETSİN, KENDİNDEN VE ÇOLUK ÇOCUĞUNDAN ÇIKARSIN.
- karslı 01 Ocak 1970 02:00
eleştiride bulunan arkadaşlar iç edildiği iddia edilen 2,5 trilyon tl nin kendi ödedikleri vergilerden olma ihtimalini biliyorlar mı(ki iddia doğru ise kesin )??ayrıca bu yazıyı ne ideoloji ile nede basitlikle eleştirebilirsiniz?şahsınıza gıcığım diyin daha inandırıcı olur !!!
- TC_etveli 01 Ocak 1970 02:00
Eleştiri ilhamını ideolojik altyapısından alanlar eğer icra etmek istedikleri meslek de birazda yeteneksiz iseler, argo tabirle bu tür dandik veya tırışka yazılarla karşılaşmak kaçınılmaz oluyor.
- orhan 01 Ocak 1970 02:00
tbrkler güzel bir yazı bir nefeste okudum
- Ali 01 Ocak 1970 02:00
Ne zamandır yazmıyordunuz ne güzel , niye böyle bir hata yaptınız ki ? Bir yazı ancak bu kadar manasız , kopuk ve komik olabilirdi . Tebrikler başardınız. Bir de İstanbullardaki Yoz-dil abilerinize çok özenmeyin efendim zira sonu pek bir şeye çıkmıyor . Cem kara da güzel demiş Yıkıl dünya Altında kalayım , kim neye nereye kalmış .
- Cem KARA 01 Ocak 1970 02:00
Cin Ali parkta formatında bir yazı. Eee o kültürden gelen birinden fazla birşey beklemekte lüks olurdu zaten.Gelin görünki zavallı memleketim üçüncü sınıf sosyal demokratların ilkokul hikayesi formatındaki fantazilerinin saldırısına maruz kalmış. Yıkıl dünya, yıkılda altında kalayım.
- nurten YILDIRIM 01 Ocak 1970 02:00
muhteşemmmmmmm