Osmanlı’nın
(ikinci meşrutiyet dönemi)son maarif nazırlarından ( milli eğitim
bakanı) Emrullah Efendi’nin, aslında şaka olsun diye söylediği, ama
tarihe geçen “şu mektepler olmasaydı, maarifi ne güzel idare ederdim”
sözü, bugün bile pek çok alanda dillendirilmek istenmesine karşın, “ayıp
olur” diye söylenemiyor.
Misal; birçok belediye başkanı, belki de şöyle düşünüyordur çoğu kere:
“Şu çöp toplama işi, ulaşım, su-kanalizasyon hizmetleri ve imar mevzuatı olmasaydı, belediyeyi yönetmek ne kadar kolay olurdu!”
Yaptığı işin hakkını veremeyen yöneticiler, her zaman mazeret üretir ve olumsuzlukları hep kendi dışındaki şartlara bağlar.
Bu yüzdendir ki, bizim toplumumuzda başarısızlık, tıpkı sahipsiz cenaze gibidir, kimse dönüp bakmaz.
Çeyrek asrı aşan şu meslek hayatımız sırasında, bu kulaklar neler duymadı ki…
İşte onlardan sadece bir kaçı…
Erzurum,neredeyse kırmızı alarm verilecek düzeyde hava kirliliğine maruz
kaldığı 80-90’lı yıllarda, dönemin sağlık bakanı(Bülent Akarcalı)nın
ağzından şu tavsiyeyi(!) almıştı:
-Kimse akşam ve sabah saatlerinde dışarı çıkmazsa, hava kirliliği fazla tehlike arz etmez.
-Okullardaki
yakacak, elektrik ve tebeşir parasını veliler karşılasın, biz de
kimseden öğrenci kayıt parası almayalım. (Vali merhum Emrullah Zeybek)
-Kar
yağışı yüzünden şehir içi yollar kapanmıştı. Vatandaş belediyeden
kapalı yolları açmasını istediğinde, dönemin başkanı (Ersan Gemalmaz) şu
veciz sözü söylemişti: “Yağdıran Mevlam kaldırmasını da bilir.”
Liste böyle uzayıp gidiyor.
Aslında üşenmeyip notlarımızı temize çeksek, sırf bu “veciz” sözlerden oluşan bir kitap bile olabilir.
Şimdi gelelim niye durup dururken bu sözleri ettiğimize…
Hususi araçları olanlar anlatacağımız sorunun belki farkında olmayabilirler.
Ama gerçek değişmiyor…
Bu şehirde, iftara bir saat kala özellikle toplu taşıma araçlarında çok ciddi bir sorun yaşanmakta.
Sorunun “rezalet” boyutuna ulaştığı semtler ise, Yenişehir, Yıldızkent, Dadaşkent, Sanayi, Şükrüpaşa ve Şehitler…
İftara bir saat kala bu semtlere gidecek vatandaşın, hele hele de kadınlar ve çocukların otobüslere binmesi neredeyse imkansız.
Çünkü otobüsler balık istifi gibi yolcu taşıyor!
Bereket, iftar saati mesai bitiminden sonraya geliyor da, rezalet böylelikle katmerli olmuyor!
Mümkün ki, aynı araçlar sair saatlerde dolu gidip gelmiyor. Yani sıkışıklık en fazla bir-iki saat için geçerli.
O sıkışık saatler için ek seferler konulsa da, vatandaş, şu aziz ramazanda sıcağın altında işkence çekmekten kurtulsa olmaz mı?
Olur, hem de bal gibi olur da… ‘Da’sı var işte.
Bi sorun belediyecilere de bakın neler işiteceksiniz.
“Haklısınız, bu yönde bir önlem alınması gerekirdi” demek yerine, kırk dereden kırk su getirirler size:
“Vatandaş evine giderken daha erken gitsin, son bir iki saati beklemesin!”
Sorunu
nasıl çözerim, vatandaşı çile çekmekten nasıl kurtarırım şeklinde kafa
yoracaklarına, bir vagon yükü mazeret sıralarlar, ardından da yaşanan bu
sorunun kendilerinden değil, vatandaştan kaynaklandığını söyler,
böylelikle de üstün becerileriyle meseleyi kökünden halletmiş olurlar!
Çünkü bu ülkede hemen her yerde sistem böyle…
TOKİ dere yatağı üzerine bina yapar sel götürür, ama sorumlu o binada oturan aileler olur!
PKK briketten yapılan karakolları tüfekle tarar, onlarca Mehmetçik şehit düşer ama hiçbir komutan kendini mesul hissetmez.
Karayolları
mıcır döktüğü yola uyarı işareti koymadığı için, ölümlü kazalara sebep
olur, lakin sorumluluk hep araç sürücülerine yüklenir.
Erzurum’daki bu ulaşım çilesi de böyle…
Suçlu vatandaş!
Oysa belediye bu soruna çözüm olsun diye, körüklü otobüsler almıştı, ne oldu o araçlara çalışıyor mu, çalışmıyor mu?
Çalışıyorlarsa eğer niye aynı çile çekiliyor?
Ramazan dediğin topu topu 30 gün. Belediye, şu otuz gün boyunca çok özel bir önlem alsa maliyeti kaç kuruş eder ki…
Hele
şu otobüs duraklarına gidin de insanların o otobüslere binip inerken
nasıl bir eziyete maruz kaldıklarını gözlerinizle görün. O zaman ne
demek istediğimizi daha iyi anlayacaksınız.
Erzurum’da şehir içi ulaşım hizmeti, Mahmut Uykusuz döneminde yapılan özelleştirme sonucu, özel sektör tarafından yürütülüyor. Belediye de takviye veriyor.
Özel sektör, belediye gibi bakmaz meseleye…
Fakat belediye tüccar değildir, asli görevi vatandaşa hizmet etmektir.
Bu
çağda insanlar hala belediye otobüsüne balık istifi gibi
bindiriliyorsa, kimse kusura bakmasın ama o belediye başkanı ve ulaşım
sorumluları, kendilerini gözden geçirmek zorundalar.
Şair merhum Turgut Uyar demiş ki, “Belki yağmura gerek kalmazdı, insanlar bu kadar kirli olmasaydı.”
Vatandaş da şunu mu söylesin:
Herkes uçarak evine gidip gelebilseydi belki belediyeye ve otobüse gerek kalmazdı.
Marifet,her şey güllük gülistanlıkken bir iş yapmak değildir. Asıl marifet,
kriz ve sıkışık anlarda çözüm üretip, insanları darda kalmaktan
kurtarmaktır.
Emrullah Efendi, kalksa da o şaka olsun diye
söylediği sözün, günümüzde nasıl kabul gördüğünü bi görseydi. Kimbilir
nasıl üzülürdü, yöneticilerin o şakayı gerçek bellemesine…