Şehir ve Kültür Araştırmaları Derneği (ŞEHİRDER) "Şehir ve Medeniyet Konuşmaları" etkinliğinin yedincisini düzenledi.
Erzurumajans-Şehir ve Kültür Araştırmaları Derneği (ŞEHİRDER) "Şehir ve Medeniyet Konuşmaları" etkinliğinin yedincisini düzenledi. Programa konuşmacı olarak Batılı kaynaklar üzerinde yaptığı araştırmalarla tanınan, aynı zamanda Almanya'da üniversitelerde derse giren İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Tahsin Görgün katıldı.
Prof. Dr. Tahsin Görgün, konuşmasına ünlü Alman düşünür ve şair Goethe'nin "Hz. Muhammed'in Nağmesi (Mahomets Gesang)" adlı şiirini okuyarak, Avrupa dışına çıkmamı Goethe'nin bu şiirindeki peygamberimizi anlatan muhteşem mısraları hem de daha 23 yaşındayken nasıl yazdığı üzerine insanların düşünmesi gerektiğini ifade etti. Yaptığı araştırmalarda bu sorunun cevabını apaçık bulduğunu ifade eden, Prof. Dr. Güngör, Avrupa'nın 19.yy'a kadar Türk-İslam eserlerine yoğun ilgileri olduğunu, Arapça, Farsça ve Türkçe basılan tüm eserleri çevirip kendi dillerinde bastırdıklarını, kendi ifadeleriyle medeniyeti bu eserlerden öğrendiklerini söyledi.
Prof. Dr. Tahsin Güngör 17, 18 ve 19. Yüzyılda Avrupa'da basılmış kitapların kapaklarını, içeriklerini görseller eşliğinde göstererek yaptığı sunumda şunları kaydetti; "Batılılar hukukun üstünlüğünü, insanın değerini ve devlet yönetim ilkelerini Türk İslam kaynaklarından öğrenmişlerdir. Bunları kendilerinin bastığı; fakat bugün çok ön plana çıkarmadıkları tarih kitaplarında kendileri söylüyor.1730'da Avrupa'da basılan 44 ciltlik "Dünya Tarihi"nin tam 20 cildi İslam Tarihi'yle alâkalıyken 1920'de Wells tarafından yayımlanan ve Varlık yayınlarından Türkçeye de çevrilen Dünya Tarihi'nde İslam Tarihine sadece 15 sayfa ayırmışlardır. 1730'da 20 cilt, 1920'de 15 sayfa? 1730'da basılan Dünya Tarihi'nin sadece bir cildi (500 sayfa) Hz. Muhammed'in hayatını anlatmaktadır. Yani bizim bildiğimiz siyer. Bu kitabın birinci cildinin kapağında "Dünyada Modern Zaman-Hz. Muhammed'in Doğuşu " başlığı vardır.
Aynı tarihlerde yazılı 62 ciltlik başka bir Dünya Tarihi kitabının 44 cildi İslam Tarihi'ne ayrılmıştır. 18.yüzyılda Avrupa'da iki çağ kabul edilir. Eski çağ ile modern çağ. Modern Çağ, İslâmiyet'le başlatılır. Orta çağ ifadesi sonradan uydurulmuş ifadedir. Aynı tarihlerde bu kitabın Fransızcaya çevirisi 125 cilt olarak basılmış, bu kitapta da 30 cild İslam Tarihi'ne yer verilmiştir. Yine Batı'da 1801'de yazılan 24 ciltlik Dünya Tarihi'nin tamamı ise bildiğimiz Peygamberler Tarihi'dir. Bu kitapta da modern tarihin başlangıcı Hz. Muhammed'in doğuşu olarak ele alınmıştır. Avrupa'da 18. Yüzyılı temsil eden düşünür Voltaire'nin kaleme aldığı Dünya Tarihi'nde (Essaı Sur Les Moeurs Et L'esprıt Des Natıons) İse "Tarih Ve Tarih Yazarlığı İslâmiyetle Başlamıştır!" ifadesi dikkat çeker. Bu kitabın dokuzuncu bölümünde (9.Remarque) "Yeryüzündeki En Önemli Fikri Değişiklik Muhammed'in Tebliğidir" Cümlesi de dikkate şayandır. Ayrıca Newton kitabında Allah'ın kanunlarını anlatırken net bir şekilde testis inancını reddediyor.
Bunlar dışında Avrupa'da 1720'de yayımlanan Osmanlı Tarihi de tamı beş bin sayfadan oluşuyor. 1697'de Türklerin Genel Tarihi diye 4 cilt iki bin sayfa kitap basılıyor. Rönesans düşünürlerinin ufkundaki devlet Osmanlılardır. 1740'da patrona Halil İsyanı Fransa'da kitap olarak basılıyor. 1778'de, Fransız İhtilali'nden 11 sene evvel "Şarktaki Devlet Yönetiminin İlkeleri" diye kitap basılıyor. Bu kitapta özellikle Türk çağı denilen 18. Yüzyılda dünyada kanunları, kuralları ve hukuku olan üç Türk devleti inceleniyor: Babür (Hindistan), Safevi (İran) ve Osmanlılar. Bu kitapta Türk İslam devletlerindeki "hukukun üstünlüğü, yazılı kanunların yönetenleri de yönetilenleri de bağlaması, mülkiyet hakkına her vatandaşın sahip olması" Avrupalıları cezbediyor. Avrupalılar bizim tarihimizle yakından ilgilenmişlerdir. Bugün olmuş, halen İngiltere'de mülkiyet hakkı yoktur. Sadece kullanım hakkı verilir. Örneğin 49 yıllığına toprak veya gayrimenkul kişilere kiraya verilir. Çünkü her şey Kraliyet ailesine aittir. John Lock 17. Yüzyılda iyi yetişmiş bir İngiliz gencinin mutlaka Arapça öğrendiğini söylemiştir.
19. Yüzyıldan önce Batılılar oryantalist değiller. Bir bilgi kaynağı olarak İslâmiyet'ten ve Doğu'dan istifade ediyor Batı. 19. Yüzyılda Osmanlılar üst üste yenilgiler alınca ve dağılma sürecine girince Avrupalının Doğu'ya ve İslamiyet'a bakış açısı değişiyor. Yenilgiler Osmanlıyı Batılının gözünde kâğıttan kaplan algısı oluşturuyor. Yenilen ve zayıf düşen ülkeye ve medeniyete kitaplarda artık yer verilmemesi gerektiği fikri doğuyor. Galip gelen ülkelerin, her şeyi yenilen ülkeden ve medeniyetten öğrenmiş olması artık gizlenmeye başlıyor. Osmanlıya teşekkür etmek bir yana Müslümanları tarih yazarlığı marifetiyle dünya sahnesinden silme fikri öne çıkıyor. Hegel'in dediği gibi "Milletlerin şükran duygusu yoktur, milletlerin sadece çıkarları vardır. Neden Osmanlının medeniyete ve Batı'ya kazandırdıkları için Osmanlıya teşekkür edelim? Tarih içerisinde kim başarılıysa o haklıdır. Değerler sürekli yer değiştirir, hakikat budur." İşte tam bu noktada "nihilizm" denen her değeri hiç saymak felsefesi dünyanın başına belâ olmaya başlar. 19. Yüzyıla kadar Hz. Muhammed öncesine Eski Çağ, sonrasına Modern Çağ diyen Batılı, 19.yüzyılda tarihin devirlerini yeniden adlandırmışlar, ilk defa ortaçağ kavramını kullanmışlardır.
Fransa "İlmihal"i bizden alıyor, 20. Yüzyılda ise biz Fransa'dan bizden gideni Hayat Bilgisi olarak alıyoruz. Bu noktada bizi tarih sahnesinde itibarsızlaştırmaya çalışan Batı'nın gözüyle kendimize olan inancımızı kaybetmiş milletler olarak kendimizle ilgili kanaatimizi gözden geçirme vakti gelmiştir."
Prof. Dr. Tahsin Görgün sunumdan sonra davetlilerin sorularını cevapladı. Program bitiminde ŞEHİRDER'in Görgün'e özel hazırladıkları Erzurum temalı saat çalışmasını İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Adnan Yazıcı Prof. Dr. Tahsin Görgün'e takdim etti.