2011 Kış Oyunları kapanış töreninde protesto edilen Büyüykşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler'i bu sürece götüren ne varsa tüm çıplaklığı ile Mehmet Şener yazdı...
Ahmet Küçükler'e dair!...
Günlük yazı yazan kişi için, bir haftalık ara gerçekten "uzun bir süre"dir. Belki gündemden uzak kalmıyor, hatta olup bitenleri uzaktan uzağa da olsa takip ediyorsunuz ama bu, kesinlikle yazı yazmanın yerini almıyor. En azından durum benim için böyle...
Neyse ki, "mola" bitti... Aslından ben gitmeden çarşı fena halde karışmıştı, fakat işlerin bu boyuta ulaşacağını tahmin edemezdim. Mesele malum:2011 Oyunları'nın kapanış seremonisinde, Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, stadyumu dolduran binlerce kişinin ıslıklı, yuhalamalı protestosuna uğradı. Kim ne kadar çabalarsa çabalasın olup bitenler öylesine aşikârdı ki, Başkan'ın bedelli şakşakçıları bile mızrağı çuvala sığdıramadılar. Bu yüzden de, "acaba nerede yanlış yaptık" sorusu yerine, binlerce kişi için "vatan haini, cahil, ahlaksız ve Allah’tan korkmaz" gibi akla ziyan yakıştırmalar yaptılar. Ve işin en feci tarafı ise, Küçükler bu akıl tutulmasından medet umdu ve "batak"tan bu sayede çıkabileceğini sandı! Oysa Ahmet Bey, olup bitenlerin bir muhakemesini ve muhasebesini yapabilseydi, bu gün durum çok daha farklı olabilirdi.
Misal; sağduyulu bir bakışla, "Küçükler, bu protestoyu ne kadar hak etmişti yahut da protestonun yeri, o gün ve orası mı olmalıydı?" diye sorulabilirdi. Başkan'ın yapması gereken tek şey şuydu: Protestocuların tepkisini anlayışla karşılayıp, neden-sonuç ilişkisi kuracaktı. O, tam tersini yaptı. Muhtemelen antrenörleri o yönde idman verdiler! Önce, 2011 Genel Koordinatörü Bekir Korkmaz'ı hedef gösterdi ve "Bu adam beni yuhalattı" demeye getirdi. Ardından hızını alamayıp, hedefi daha da büyüterek, Oyunlar sırasında görev alan binlerce gönüllüyü kendine hasım ilan etti: "Mavi montlular yaptı" dedi. Konuştukça battığının farkında olmadan, ha bire çam devirip durdu. "Acaba benim hiç mi kusurum yoktu, ben sütten çıkmış ak kaşık mıyım?" diye iç hesaplaşmaya geçmek yerine, mütemadiyen birilerini suçladı. Halbuki o ıslıklar ve o yuhalamalar ne hükümete, ne bakanlara, ne Koordinatörlüğe, ne de bir başkasına yönelik değildi. Protestonun tek hedefi vardı; o da Ahmet Küçükler'di.
Hangi şakşakçı veya hangi bedelli kalemşor ne yazarsa yazsın, hakikati değiştiremez. Kimseyi de ikna edemez. Onların, Ahmet Bey'in ağzından millete hakaret etmeleri, milletin enayi olduğu anlamına gelmiyordu. Bir musibet bin nasihatten daha evladır, düsturundan hareket etseydi hem konuştukça batmayacaktı, hem de "benim düşmanlarım" diye tuttuğu çetele, böylesine çağlayıp coşmayacaktı. Basına saldırdı; hızını alamayıp bizzat spordan sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak'a hücum etti. Güya uluslararası hukuka göre, FISU bayrağını kendisi teslim etmeliymiş. Dedik ya, antrenörleri öyle yanılttılar ki, bu meselede bile uluslararası hukuk diye bir kavram olmadığını, konunun ülkeden ülkeye göre değiştiğini dahi bilmiyordu.
Evet; bazı ülkelerde bayrağı bizzat belediye başkanı devralıyor veya devrediyor. Ama gidin bakın o belediye başkanının devraldığı ülkelerde, oyunları da A'dan Z'ye belediyeler düzenliyor. Bizde öyle bir şey olmadı. Tam tersi, Büyükşehir Belediyesi rol icabı Hazırlık Düzenleme Kurulu (HDK) üyesi olmasının dışında, oyunlar süresince zerre miskal katkıda bulunmadı. (Şayet Ahmet Bey'in kendi fotoğraf ve amblemlerini otobüslere astırmasını saymazsak) Toplumlarda her daim narsistler vardır; olacaktır da... Onlar başkalarını küçümser, kendi akıllarına taparlar. Onlar yeryüzünde ki ne kadar "en" varsa hepsinin kendileri için yaratıldığını düşünürler. Hattızatında onlar, hastadırlar ve acilen tedavi edilmelidirler. Ne var ki kendileri hasta olduklarını kabul etmedikleri gibi aksini savunur dururlar!
Neyse konuya dönecek olursak, Başkan Küçükler demiş ki, "Biz 60 yılda yapılmayanları yaptık." Müthiş bir Şark kurnazlığı! Ahmet Bey, boşuna polemik yapma ve meseleyi çarpıtma: Erzurum halkı AK Parti Hükümeti'nin sekiz yıldan bu yana Erzurum için yaptığı hizmetleri hep bildi ve bilmeye de devam ediyor. O gün o stadyumda yuhalanan ne AK Parti'dir ne de Sayın Başbakan veya başka biri... Aynı stadyumda Bakan ve başkaları konuşurken alkış tufanı olmasına karşın, Küçükler'in adı anons edilince kıyamet koptu. Tepkinin, protestonun, yuhalamanın tek adresi vardı, o da Ahmet Küçükler'di. Kimse boşuna meseleyi başka mecraya çekmesin.
Evet; Ak Parti başta kış oyunları olmak üzere, Erzurum'a ikinci devlet üniversitesi, duble yollar, sağlık yatırımları, tarım ve hayvancılığa verilen teşvikler ve nihayetinde de yine Ahmet Küçükler'in olanca engellemesine rağmen, lojistik köy kurdu. Bunları inkâr eden olmadığı gibi her fırsatta Başbakan'a da teşekkür ediyoruz. Ama Ahmet Küçükler, bu devasa hizmetlerin içinde bir tekinde bile senin imzan, katkın ve adın yoktur. "60 yılda yapılmayanları yaptık" demek yerine, "Ben böylesine avantajlı bir dönemde belediye başkanı olmama rağmen şehre hizmet edemedim, yarışa dahil olamadım" desen daha doğru bir ifade kullanmış olursun. Protestoya uğrayan hükümet değil, bizzat sensin...
Ahmet Bey, çarpıtmaya kalktığın bir başka hususta şuydu: "Ben Türk bayrağı astım kim bundan niye rahatsız oldu ki?" Hayır! Doğru konuşmuyorsun... Astığın belediye flamaları içinde elbette bayrağımız da vardı ama senin asıl derdin Türk bayrağı filan asmak değildi. Sen her fırsatta "Av. Ahmet Küçükler" ibaresiyle başlayan adını her yere kazımak istedin bunu kimse yutmadı, sana geçit vermediler. Madem öyle o çok sevdiğin Türk bayraklarını Erzurum’un kurtuluş törenleri sırasında niye asmıyordun? Kesinlikle yapmazsın ama ben senin yerinde olsam önce, bizim Orkun Çizmeli'nin geçen hafta yazdığı o yazıyı, ardından da Mehmet Emin'in Güncel'de yayımlanan yazısını okurdum. İnan bana ki, o iki yazı sana, binlerce lira ödeyerek yanında tuttuğun şakşakçılardan çok daha büyük yarar sağlayacaktır. Haâlâ görmüyor musun, bedelli kalemşorların seni uçurumun dibine itiyorlar.
Biliyorum hoş senin ne akla, ne irfana, ne ilme, ne tecrübeye ihtiyacın yok! Sen ki zaten, "asrın belediye başkanısın" En azından kalemşorların öyle diyor. Buna rağmen sana Ömer Hayyam'dan bir dörtlük sunmak istiyorum: "Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırrına ermişim az çok. Derken aklım geldi başıma, bir de baktım, Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok." Tabii ki bu tür nasihatlere ihtiyacın yok! Olsaydı eğer hiç o iri iri laflarla önüne gelen herkese hakaret edip durur muydun?
Sayın Başkan, hoş kıyaslamıyorum (O'nun açısından) ama en azından duymuşluğun vardır hiciv tarihinin gelmiş geçmiş en büyük ustası hemşerimiz şair Nef'iydi. Sen hakikatleri çarpıtmakta mahirsin, o da hakikatleri haykırmakta ustaydı, üstelik de canının pahasına... Nef'i, hicivlerinin sonunda hayatını kaybettikten sonra, birisi onun için şöyle dedi: "Gökten nazire indi siham-ı kazasına; Nef"i diliyle uğradı Hakkın belasına." Dil önemlidir Bay Başkan, çok önemlidir. Adamı vezir de eder, rezil de... Henüz vakit tam geçmemişken en iyisi mi gel bir karar ver: Sen hangi dili seçeceksin? -Polemik mi? -Yalan mı? -Hak mı? Nedir Ahmet Bey senin dilin? Unutma ki Sayın Başkan öyle bir dönemden geçiyoruz ki, bak: Mısır'ın son "kravatlı firavun"u da kaçıp gitti. Belki hamam eski hamam ama ne tas eski, ne de tellaklar...
Para ödeyip küfür ettirdiğin bu halk var ya, işte bu halk alkışı da biliyor, yuhalamayı da... İyiyi de tefrik ediyor, çirkini de... Sen ne kadar debelenip durursan dur, kimse sana gösterdiği tepkiyi Başbakan'a göstermez. Sen kim, O kim... (Mehmet ŞENER/Palandöken)