Siz zannedersiniz ki haberi hep haberciler bulur. Bazen bunun tersi de olur. Haber gelir sizi bulur! Hem de hiç ummadığınız bir anda, bir yerde. ..Ve hiç 'el emeği, göz nuru'dökmeden 'sternpost' atlarsınız o beleş habere! Körün istediği bir gözdür, Allah vermiştir artık iki göz! Allah bereket versin! Kısa günün karıdır bir nevi o!
***
Habercilik yaptığım dönemlerde, herkes gibi ben de bu tür haberlerle tanışmışımdır. Ne yalan söyleyeyim. 'Ayağına gelen' haber, 'ayağına gittiğin' haberden çok daha 'nefis' görünür! Lezzetli yemeğin her zaman 'ısmarlanan yemek' olduğu gibi!..
***
Yaklaşık bir ay önceydi. Çok önemli bir sivil toplum örgütünün birinde üye de olan 'bir ağabeyim'i işyerinde ziyarete gittiğimde, işte böyle bir 'sıfır zahmet'li bir habere denk geldim! Artık geride bıraktığım ama yine de 'tetikte beklediğini hissettiğim' habercilik dürtüsüyle, 'ağzım açıkta' aldım o haberi! Kesinlikle 'doğru'luğundan 'emin'dim, çünkü o haberi bana veren ağabeyim hem 'emin' hem de çevresinde de 'doğru'luğu ile tanınan bir ağabeyimdi!
***
O anlatırken, ben önüme konulan çayı bile farketmemiş, 'buz' gibi yapmışım!.. Ne çayı, hem de öylesine tane tane anlatıyor ki, odasından içeri giren ve bana 'merhaba' diyen kardeşine bile nezaketsizlik etmiş, karşılık verememişim!
***
Daha çok 'bülten'haberi ile 'koyun koyuna!' yatan çoğu gazetemizin aksine, her gazete ve gazetecinin 'ölümüne manşet' yapacağı 'haber'di anlatılan.. İktidar partisine de yakınlığı ile tanınan bu ağabeyim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Erzurum'da 'orta halli' bir 'berber' ile yaptığı telefon görüşmesinden bahsediyordu. Ve Erdoğan'ın, (ismi bende) bu berber ile 20 dakika yaptığı görüşmenin adeta tam metnini veriyordu. E di gel de, bu haberi atla! E di gel de, bu haberi duy, duymamazlıktan gel! Gel oğlu gel!..
***
Çaykara Caddesi civarlarında küçük bir dükkanı olan .... adlı Berber, Erzurum'un bozulan içme suyundan, bir çok aksaklığı ihtiva eden bir şikayet mektubunu, kısa adı BİMERolan Başbakanlık İletişim Merkezi'ne yolluyor. Gelen her türlü şikayetin dikkate alındığına beni de 'inandıran' bu BİMER'e gelen mektuptan, bir şekilde Başbakan da haberdar oluyor! Genelde bu tür şikayetler halinde muhataplara, önce o konunun 'gereği' yapılır, ayrıyeten de 'gereği yapılmıştır' diye 'yazılı cevap' verilir. Ama Başbakan, altında adı,soyadı, açık adresi ve de telefon numarası olan bu berber ile telefon görüşmesi yapacağını söylüyor, uygun bir saatte bu 'berberi kendisine bağlamaları' talimatını veriyor..
***
Çok geçmeden bizim Berberin cep telefonu çalıyor.. Arayan Başbakanlık Özel Kalem! ''Sayın Başbakanımız sizinle görüşmek istiyor'' diyor, karşıdaki ses! Bunun üzerine bizim berber, ufaktan bir 'artçı' yaşıyor! İçeride oluşacak 'yapmacık' sessizliğe inanmıyor, dükkanın önüne çıkıyor! Ne de olsa Başbakan Recep Tayyip Erdoğanile görüşecek. En ufak bir 'falso' istemiyor! Derken az sonra 'başka'birinin sesi çıkıyor, diğer taraftan! ''... beyle mi görüşüyorum ?'' diyor..
***
Evet! Hemencecik tanıyor! Bu ses, Başbakan'ın sesinden başka kimsenin sesi değil! Hal, hatırdan sonra Başbakan, berberden, mektupta yer verdiği şikayetleri bir de 'ağzından dinlemek' istiyor. O da sakin şekilde ne yazmışsa bir bir onu anlatıyor. Mektuba konu olam maddeler sıralandıktan sonra Başbakan, berber ile muhabbeti daha da ilerletiyor. Artık, 'bay'lı, 'bey'li konuşmalar bitiyor,yerini 'cığım'lı, 'cancağızım'lı, 'abi'li, 'ağabey'li konuşmalar alıyor. İş, kızışıyor! Başbakan, samimi gördüğü kendisinden küçük bu berbere ''.. ..cığım'' diye artık hitap ediyor.
***
Şikayet konuları ile'tek tek ilgileneceği' sözünü veren Başbakan, boş da durmuyor. 'Erzurum'da daha başka başka neler var?' diyor, onun samimiyetine güvenerekten.. Ne de olsa siyasi! Bir nevi berberin ağzından 'laf almaya' başlıyor. Bizimki de tüm yalan, doğru, ne var ne yok, şehirde konuşulanları söylüyor... Teker teker.. Samimi konuşmaları ile Başbakan ile adeta 'kanka' haline gelen bizim berber, bu görüşmesinde bir ismi de özellikle Başbakan'a açıklıyor ve ''Sakın onu milletvekili yapmayın ağabeyi..''bile diyor!!! Gerekçesini de beraberinde kendisice göstererekten.. Başbakan 'Ne zaman istersen telefonla görüşürüz' ifadesini kullanıyor ve karşılıklı veda cümleleriyle, bu 'sıradışı'telefon görüşmesi noktalanıyor..
***
Bunları anlatanın bürokrasi deneyiminin bulunduğunu, mevcut il teşkilatına yakın durduğunu, bir çocuğunun da parti ile alakalı önemli bir yerde olduğunu bilmesem, gerçekten 'es'geçecek, belki de bugün ki yazımı başka bir 'dünyevi' mevzuya ayıracaktım! Ama, gerek Erzurum'dan Başbakan ile görüşmeye giden gazeteci arkadaşlarım Orhan Bozkurt ve Cem Bakırcı'nın beni 'tetik'lemesi,ve gerek se ayağına kadar gelen haberi size duyurmasam 'günaha girerim' düşüncesi,beni buna mecbur etti! Ne bileyim. Belki de hafta sonuna biraz dedikodu tadı da veren bir yazı ile başlayın, neşelenin istedim. Biliyorum ki dükkan sizin! Hoş sizin bu tür şeylerle fazla ilgili olduğunuzu bilmesem, gerçekten 'duyup'geçerdim ama yine de size kıyamadım! Ander ciğer işte! Ne yapasın!