CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin terör ve Kürt sorununun çözüm önerisine ilişkin, “Gelin konuşalım, demek suç mudur?
Erzurum Ajans-CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin terör ve Kürt sorununun
çözüm önerisine ilişkin, “Gelin konuşalım, demek suç mudur? Ne zamandan
beri konuşmak suç olmaya başladı? Davete icabet etmek lazım. Eğer bu
ülkede milli iradenin tecelli ettiği bir çatının altında biz bir araya
gelip Türkiye’nin en temel sorunlarını konuşamayacaksak, nerede
konuşacağız” dedi.
Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında
yaptığı konuşmada, bugünün Türk demokrasisi açısından önemli bir gün
olduğunu belirterek, “Halkın oylarıyla seçilmiş, yani milli iradenin
tesis edildiği parlamentoya gönderilen 8 milletvekili tutuklu ve
hapiste. Hiçbir demokrasi yoktur ki böyle bir garip durumu içine
sindirebilsin. Hangi hukuk anlayışıyla bu arkadaşlarımız bir yıldır
fazladır seçildikleri halde tutuklular” dedi.
Bu
milletvekillerinin mahkum oldukları yönünde bir algı yaratılmak
istendiğini, ancak bunun doğru olmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu,
“Bunlar mahkum değil. Bunlar tutuklu, bunlar masum. Eğer masumiyet
karinesi geçerliyse bunlar masum. Şimdi içerdeler. Dediler ki, ‘Biz
bunları serbest bırakmak için yasal düzenleme yapmayacağız, yargı
kararını versin.’ Bir siyasetçi söyleminde samimiyse aynı konularda
söylemini istikrarlı bir şekilde sürdürür. Ama zamana, zeminine ve
adamına göre davranırsa, o siyasetçi samimi bir siyasetçi değildir” diye
konuştu. Hükümetin istediği zaman yasal düzenlemeler yaptığını ileri
süren Kılıçdaroğlu, sırasıyla şöyle devam etti:
“Sayın Erdoğan
milletvekili olamıyordu. Çünkü mahkum olmuştu. Anayasanın, yasaların
değişmesi gerekiyordu. Ne oldu demokrasi için anayasa da yasa da
değişti. CHP’den kimse çıkıp ‘Kardeşim mahkum oldun, bana ne’ demedi.
Neden, demokrasiye inandığımız için.
TÜBİTAK Başkanının atanması;görevden aldılar, yargı kararı ile geri döndü, bir daha aldılar bir
daha geri döndü tam 5 kez. Sonunda bir yasa getirdiler, TÜBİTAK’a şekil
vermeye çalıştılar. Hani yargının kararı esastı, bıraksaydın o zaman.
Cargill
affı; Bursa’da tarım arazisi üzerine fabrika kurdular, hem sivil toplum
örgütleri, hem CHP yetkilileri bunun doğru olmadığını ısrarla
söylediler, yargıya taşıdılar. Danıştay kararı çıktı, yerel mahkeme
kararı çıktı, ‘Cargill buraya fabrika kuramaz’ dendi. Sonra yasa
çıkardılar ve Cargill’i meşrulaştırdılar.
İngiliz viski şirketlerine af getirdiler. Bir yasa getirdiler, vergi mahkemesinin verdiği vergi cezalarını kaldırdılar.
Görevdeyken
görevini kötüye kullanmaktan yargılanan AKP’li belediye başkanları
vardı, AKP’li bürokratlar vardı. Onlar için özel düzenleme getirdiler,
görevlerini kötüye kullandıklarına dair ceza almaktan kurtardılar.
MİT yasası; ‘MİT müsteşarı ifadeye çağırılamaz’ dendi ve bunun için yasa çıkardılar.
Kuşadası
Limanı; bir bant kaydı vardı, diyor ki limanı yapan iş adamı
‘Yönetmelik çıkarınız, yönetmelik olmazsa kanun çıkarınız.’ Aynen öyle
yaptılar, kanun çıkardılar, meşruiyet kazandırdılar.
Tutukluluk
nedeniyle tazminat davası açtı Haberal, yargıçlardan tazminat kazandı.
Yargıçlar tazminat ödemesin diye özel bir yasa çıkardılar.
Türk
Hava Yolları; grev yapıldı. Anayasal haklarıydı, yasa çıkardılar, grevi
yasakladılar. İşine geldiği zaman demokrat işine geldiği zaman despot.
İşine geldiği zaman hukukun üstünlüğe inanıyor, işine geldiği zaman
yasaları tanımıyor. Böyle bir anlayış demokrasilerde olmaz. Bir yıldır
tutuklu olan milletvekilleri, biz onlara dokunulmazlık sağlansın,
yargılanmasın demiyoruz. Biz, halk seçti, TBMM’ye gelip görevlerini
yapsınlar, yargılamaları devam etsin diyoruz. Çok mu şey istiyoruz?
Demokrasi için, halkın verdiği oylara saygı için istiyoruz bunları.
Bunlar olmadığı takdirde sizin demokrasi karneniz her zaman kırık olur.”
-“İSTEDİĞİMİZ, BİR ARAYA GELİP KONUŞALIM”-
Kılıçdaroğlu,geçen hafta Türkiye’nin temel sorununu çözmek için bir yol haritası
önerdiklerini ve bu yol haritasının kamuoyunda, düşündüklerinden çok
daha büyük bir etki yarattığını ifade ederek, “Unutmamız gereken temel
bir nokta var. 30 yıldır süren bu olgu, bu sorun hiçbir zaman bir etnik
çatışmaya yol açmamıştır.
Çünkü bu ülkenin insanları,
sağduyuludur, erdemlidir. Bu ülkenin insanları çatışmak istemiyor. Bir
arada, barış içinde, huzur içinde yaşamak istiyor. Biz barışa ve huzura
katkı yapmak istiyoruz, sorunu aşmak istiyoruz” dedi. Siyasetçinin
görevinin toplumu ayrıştırmak değil, müşterek alanlar oluşturmak
olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “CHP tarihi misyonunun gereği
Türkiye’nin temel sorunları konusunda çözüm üreten bir partidir. Her
zaman, her yerde bir sorun varsa, sorun kronikleşmişse o soruna en
sağlıklı yol haritalarını, çözümü üreten parti CHP’dir.
Çünkü biz
Mustafa Kemal’in şu sözünü hiç unutmadık; ‘Benim naçiz vücudum elbet
bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar
kalacaktır.’ Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaksa işte bunun
mücadelesini vereceğiz. Soruna teslim olmak değil, sorunu teslim almak
zorundayız biz. Soruna teslim olursanız soruna başka yerlerde çözümler
aranır. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar olmasını istiyoruz,özgür olmasını, demokrat olmasını, umut vaat etmesini istiyoruz. Testi
kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur, biz testi kırılmadan önce yol
göstermek istiyoruz. Bizim istediğimiz, gelin bir araya konuşalım. Bir
araya geleceğiz, konuşacağız.
Toplumu bölmeyeceğiz,
ayrıştırmayacağız ve bir şeyi hafızalardan silmeyeceğiz; Uludere’de 34
yurttaşımız öldürüldü, iki AKP yetkilisi kalktı, taban tabana zıt
açıklamalar yaptı. Sayın Başbakan’a çağrıda bulundum, ‘Kimden yanasın
sen? Sen Başbakan olarak hangi söylemden yanasın?’ Bunun yanıtını almış
değiliz. Bunun yanıtını sadece ben değil, bu ülkede yurtseverler
aydınlar herkes sormak zorundadır” diye konuştu.
-“KONUŞMAK NE ZAMANDAN BERİ SUÇ OLDU, DAVETE İCABET ETMEK LAZIM”-
Bir
ülkenin siyasetçilerinin, bir araya gelip konuşmazlarsa o ülkede
siyaset kurumunun puan kaybedeceğini, halka umutsuzluk vaat edeceklerini
ifade eden CHP Lideri, şunları söyledi:
“Tartışmak çözüm üretmek
demokrasinin, insanlığın gereğidir. Sorun varsa oturacağız konuşacağız.
Bu gelenek 20. Yüzyılın değil, yüzyıllar öncesinin geleneğidir. (Yunus
Emre’nin sözlerini okudu) Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Söz
ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz. Söz budur. Savaşta da barışta da
sözün anlamı var. Kişisel çıkarları değil, partinizin çıkarlarını değil
ülkenin, toplumun çıkarlarını düşüneceksiniz. Bunun için yola
çıkacaksınız. Söylediğimi budur bizim.
Gelin konuşalım, demek suç
mudur? Gelin, insan haklarını konuşalım, sorunumuz var konuşalım,
demokrasiyi, özgürlükleri konuşalım. Ne zamandan beri konuşmak suç
olmaya başladı? Davete icabet etmek lazım. Niye bunlar bizi davet
ediyorlar, çağırıyorlar? Ülkede terör var, sorun var. Binlerce kişi
yaşamını yitirdi. Biz konuşmayacağız da kim konuşacak? Eğer siz meşru
bir zeminde bir araya gelmezseniz, konuşmazsanız, başka yerlerde
çözümler üretilirse bu Türkiye’nin geleceği için hayırlı bir iş
değildir. Nerede konuşalım diyoruz biz?
TBMM’nin çatısı altında
diyoruz. Milli iradenin tecelli ettiği bu çatı altında oturalım
konuşalım diyoruz, başka bir yerde değil. Eğer bu ülkede milli iradenin
tecelli ettiği bir çatının altında biz bir araya gelip Türkiye’nin en
temel sorunlarını konuşamayacaksak, nerede konuşacağız, soru budur.
Toplumsal rızayı sağlamak zorundayız. Toplumsal mutabakat önemlidir.
Bunu yaptığımız zaman bu ülkeye barışı getireceğiz, geleneklerimizi
güçlendirmiş olacağız. Türkiye Cumhuriyeti parlamentosu kendi özgür
iradesiyle kendi sorunlarını çözebilecek kapasitededir, anlayışını bütün
dünyaya hissettirmek zorundayız. Şimdi ne yapacağız, dışarıda
konuşacağız. Parlamentonun çatısı altında dışarıdan gazel okumak doğru
değildir.”
-“KAÇ ÇOCUK SAHİBİ OLACAĞIMIZA KARAR VEREN BİR REJİME DEMOKRASİ Mİ DENİR”-
Kılıçdaroğlu,12 Eylül darbesinin getirdiği 105 yasa ve Kanun Hükmünde Kararnamenin
hala yürürlükte olduğunu belirterek, “Bunlarla yol alamayız, bunlarla
demokrasi gelmez. Bunların değişmesi lazım” dedi. CHP Lideri, “102
gazetecinin hapiste olduğu bir demokrasiye, demokrasi denir mi? Kaç
çocuk sahibi olacağımıza karar veren bir rejime demokrasi mi denir?
‘Parasız eğitim istiyoruz’ diye pankart açacak, at 8 yıl içeri. Buna
demokrasi mi denir? 600 üniversite öğrencisi hapislerde buna demokrasi
mi denir? 4 bin 700 öğrencinin üniversite ile ilişiği kesiliyor, buna
demokrasi mi denir? Halkın özgür iradesiyle seçilmiş milletvekilleri
içerde buna demokrasi mi denir? Bunlar demokrasi değil, bunlar 12 Eylül
darbe hukukundan nemalanan düzendir. Demokrasi, demokrasi diye yola
çıkanlar; darbe hukukunun arkasında saklandılar. Darbe hukukunun
arkasına saklanıp, darbe hukukundan nemalananlar darbecilerle aynıdır,
darbenin suç ortağıdır” ifadelerini kullandı.
-“BİR ARAYA GELMİYORLARSA, BUNDAN KAÇIYORLARSA KARAR HALKIMIZINDIR”-
Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:
“Darbe
anayasası dedik, bir araya geliyoruz. AKP var, CHP var, MHP var, BDP
var, oturup konuşuyoruz, nasıl daha özgürlükçü bir anayasa yapabiliriz
diye. Neden; bir sorun olduğu için. Peki kardeşim, 30 yıldır çözülemeyen
bir başka sorunumuz daha var, niye bir araya gelmiyoruz? Hangi anlayış
bizi bir araya getirmiyor? Sorunlar yoğunlaştığı, çözümsüz olduğu zaman
kaybeden Türkiye oluyor. O sorunları çözmek, parlamentonun, yasama
organının görevidir.
Biz halktan bunun için oy istiyoruz.
Yurttaşlarıma söylüyorum, sizin sorunlarınızı çözmek için en sağlıklı,
tutarlı, en kararlı adımları atan bir parti var; o da CHP. Bu adımları
atarken dayatmacı, kırıcı bir üslubumuz yok. ‘Bizim düşüncemiz budur,
bunu mutlaka kabul edin’ diye bir dayatma içinde de olmadık hiçbir
zaman. Bir şey istedik sadece, bir araya gelelim bu sorunu nasıl
çözeceğimizi konuşalım. Bir araya gelmiyorlarsa, bundan kaçıyorlarsa
karar halkımızındır. Yetki halktadır. Biz üstümüze düşeni yaptık, düşeni
yapmaya da devam edeceğiz. Türkiye’yi, işsizlik belasından da, terör
belasından kurtarmak için elimizden gelen her şeyi ama her şeyi yapmaya
kararlıyız.
-BAŞBAKAN’A: “KİMSEYE 'MORG KAPISINDA BEKLİYORSUNUZ’, ‘ÖLÜ SEVİCİLER’ DEMEYİN”
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın "Morg kapısında bekliyorlar" sözlerine ise şöyle karşılık verdi:
“Üslubumuza
da dikkat ediyoruz, kırıcı olmamaya da dikkat ediyoruz. Sayın
Başbakan’a da çağrı yapıyorum. Lütfen kırıcı üslup kullanmayın, kimseye
‘morg kapısında bekliyorsunuz’ demeyin, kimseye ‘ölü seviciler’ demeyin.
Biz çağrı yapıyoruz, aynı üslupla çağrıyı sen de yap. Niçin kavga
ediyoruz, hangi gerekçeyle kavga ediyoruz? Biz kavga ediyoruz arkadan
şehitlerimiz geliyor. Eğer bu kavgayla şehit sayısı artacaksa bunun
sorumluluğu birilerinindir. Bu sorumluluk ağır bir sorumluluktur, bunun
vebali vardır, bu vebalin altında kalırsınız.
30 yıldır
çözülmeyen sorunu biz çözeceğiz, çözmeliyiz diyorsak, halka umut
veriyorsak, umudu, beklentiyi bütün Türkiye coğrafyasına yayıyorsak bu
umudu yeşertmek, bu umudu doğmadan öldürmemek lazım. Yazık günahtır bu
ülkenin insanlarına, yazık günahtır analarına. Umudumuzu hiçbir zaman
yitirmeyeceğiz, umutsuz olmak bize, bu topluma da yakışmaz. Dünyada
çözümsüz sorun yoktur. Bunun tek ölçüsü vardır; insan hakları, hukukun
üstünlüğü, adalet, özgürlük ve aklın bir araya gelmesi. Bir araya
gelindiği zaman her sorun çözülür.”