SiyasetHaber Girişi : 13 Eylül 2014 11:44

Başbakan Davutoğlu'ndan acı itiraf!

Başbakan Davutoğlu'ndan acı itiraf!
Ahmet Davutoğlu, katıldığı bir televizyon programında önemli açıklamalarda bulundu.
Erzurumajans-Başbakan Ahmet Davutoğlu, katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Davutoğlu, canlı yayında Star Gazetesi yazarı Mustafa Karaalioğlu ve Hürriyet Gazetesi yazarı Akif Beki'nin sorularını yanıtladı.

Davutoğlu'nun açıklamalarından satır başları:

"SURİYE KRİZİNİN BİR AN ÖNCE ÇÖZÜLMESİ LAZIM"

Uluslar arası toplumda geciken tedbirler daha büyük devasa problemleri beraberinde getirebiliyor. Biz 4 senedir Suriye bağlamında ortaya çıkan gelişmeler çerçevesinde bütün müttefikleri, bölge ülkelerini hep bir konuda harekete geçirmeye çalıştık. Bu bölgede yapılar çok kırılgan. Bir kere sarsılmaya başlarsa deprem fay hatlarıyla diğer yerlere süratle yayılır. Eğer bunu kontrol altına tutmak icap ediyorsa, ki icap ediyor Suriye krizinin bir an önce çözülmesi lazım. Çünkü Suriye çok stratejik bakımından bölgenin en önemli ülkesi. Neden? Çünkü bir taraftan Irak'a, bir taraftan Lübnan'a, bir taraftan Filistin ve İsrail'e komşu. Suriye krizi kontrol altına alınmazsa buraların hepsinde çok ciddi depremler olur diye anlatmaya çalıştık.

"ESAD'A NEREDEYSE YALVARDIK..."

Önce Esad'a 8- ay anlatmaya çalıştık. Dinlemedi, anlamadı. Zannetti ki bölge hala 80'li, 90'lı yıllarda babasının demir yumrukla ezdiği Hama, Humus dönemlerinde yaşıyor. Neredeyse yalvardık; "bu gidişat kötü, ülkenizle ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Hepimiz etkileniriz. Şu reformları yapın."

Bu sefer diğer ülkelere anlatmaya çalıştık. Eğer bu rejim durdurulmazsa radikalleşme artacak. Bunu hem İran ve Rusya gibi Suriye'nin dostu ülkelere anlattık, hem de o eskiden beri Suriye'yi eleştire gelen ve bizim Suriye ile geliştirdiğimiz iyi ilişkileri eleştiren başta ABD olmak üzere Batı ülkelerine anlatmaya çalıştık. Ama hep İran ve Rusya kanadı "nasıl olsa Esad rejimi kontrol altına alır durumu, biz de müttefik kaybetmeyiz" diye düşündüler.

"KILIÇDAROĞLU, KALKTI GİTTİ MALİKİ'NİN ELİNİ SIKTI, SIRF BİZİ RAHATSIZ ETMEK İÇİN"

Diğer ülkeler ise bir müddet görelim, ABD zaten müdahale yorgunuydu, Avrupalıların ise bölgeye ilgisi çok sınırlıydı ve Türkiye tek başına neredeyse feryat etti. Her toplantıda, her yerde. Çünkü biz bu bölgeyi biliyoruz. Maalesef olan Suriye'de yüzde 12'lik sınırlı bir azınlık geri kalanı hükmetmeye çalışınca ve onlara her türlü baskıyla gelince bir mezhep çatışmasına dönüştü. Irak'ta Maliki için hatırlarsanız ne kadar çok eleştirildik. O zaman Başbakanımız Sayın Cumhurbaşkanımızın uyarıları içeride ne kadar çok eleştirildi. Kılıçdaroğlu kalktı gitti Bağdat'a Maliki'nin elini sıktı, sırf bizi rahatsız etmek için. Ne oldu? Sonunda Maliki'nin o politikaları Irak ordusunun Musul'dan her şeyi bırakarak kaçmasına yol açtı. Her şeyi bırakmanın önemi şu; bıraktığı şeyler IŞİD'in eline geçti.

"ABD'NİN BIRAKTIĞI SİLAHLAR IŞİD'İN ELİNE GEÇTİ"

Bütün dost ülkelere, muhalefeti destekleyelim derken ya muhalefete geçen silahlar başka yere geçerse gibi haklı bir kaygı vardı ama şimdi ABD'nin Irak'a bıraktığı silahlar külliyen, topluca en sofistike silahlar IŞİD'in eline geçti. Burada alternatif üretmediğiniz zaman, problemi vaktinde çözmediğiniz zaman bir sonraki döneme alacağınız tedbirin çıtası yükseliyor. Biz sınırımızda herhangi bir terör yapılanmasını, radikalleşmeyi istemeyiz. Ama bunun sebeplerine inmedikçe ve bunun sebepleri ortadan kaldırmadıkça bir grubu tasfiye edersiniz, başka bir grup çıkar.

"SÜNNİCİLİK YAPMAKLA İTHAM EDİLDİK"

 Sünnicilik yapmakla itham edildik. Halbuki nasıl bir Sünnicilik yaptık? En büyük problemi bir başka ülkedeki Sünni otoriter rejimle yani Sisi yönetimi ile yaşadık. Yani sadece Maliki'ye tepki göstersek, Sisi'ye göstermesek bu haklı olabilir. Burada ilkesel olarak doğru yerde durmadığınız zaman tarih öyle böyle akıyor sonunda sizin geldiğiniz yere geliniyor ama binlerce, on binlerce insanın canına belki yüz binlerce insanın canına malına ve bütün bölgenin istikrarsızlığına yol açıldıktan sonra geliyor.

"TÜRKİYE DOĞRU ZAMANDA DOĞRU KARARLARI ALDI"

Biz Beşşar Esad'la görüştüğümüz dokuz ayda ABD yönetimi "bu görüşmeleri kesin, adamı cesaretlendiriyor bu görüşmeler" diye ısrar etti. Ve ben Beşşar Esad'ı ikna etmeye çalıştığımda o zaman bir iki hafta beklemeyi çok görmüştü ABD yönetimi. Sonra "biz artık ümidi kesip burada istikrar ancak ve ancak bu rejimin dönüşmesi ya da değişmesiyle sağlanır" dediğimizde müttefiklerimiz bu sefer daha alttan almaya başladılar. Kimyasal silah konusu da aynı şekilde. "Birlikte hareket edelim" dendiğinde bir müddet sonra tekrar bir yavaşlama oldu. Bunu şunun için zikrediyorum; Türkiye doğru zamanda doğru kararları aldı. Beşşar Esad'la o zaman görüşülmesi gerekiyordu. Çünkü yüzde bir bile ümit olsa o ümidi tüketmeden yol alınamazdı. Sonra zulmettiğinde de sert tutum takınmak gerekiyordu çünkü zulüm karşısında, baskı karşısında esnek tutum takındığınızda karşı taraf bunu zaaf olarak algılıyor. O zaman tutarlı bir politika eksikliği yaşandı uluslar arası toplumda.

"NATO ZİRVESİNDE 'IŞİD'E KARŞI ESAD'LA İŞBİRLİĞİ' DİLE GETİRİLDİ"

Bazı yerlerde öyle bir kanaat var ki bu başka bir felaketin önünü açmaktır bu. NATO zirvesinde bunun dile getirildiğini duyduk, bunu da muhataplarımızla paylaştık. "IŞİD'i yok etmek için Esad ile işbirliği yapalım." Bu ne demek biliyor musunuz?  IŞİD'e kaymamış ılımlı muhalefeti bile IŞİD'e itmek demektir. Yani Esad'la işbirliği yapıldığını bildiği anda ÖSO bünyesindeki ve IŞİD'den de hoşlanmayan, hatta nefret eden kesimleri dahi oraya doğru itmek anlamına gelir. Ortadoğu halkları artık iki kötüden birini tercih etmek gibi bir kaderle karşı karşıya bırakılmamalı. Niye iyi bir alternatif ortaya koyamıyoruz?

"NEDEN İMZA ATMADIĞIMIZ BELLİ"

ABD'nin ne istediği o kadar belliyse bizim de neden imza atmadığımız o kadar bellidir. Gerçekten tahmin etmekte zorlandığım ve derin hayal kırklığı yaşadığım bir konu. ABD'li rehinelerin arkadaşları ve ABD kamuoyu bunu gündeme dahi getirmedi, hükümeti bu konuda açıklama yapmak zorunda bırakılmadı. Bunu kendilerine de söyledim basın özgürlüğü veya eleştiri haktır ama bunun da özel hususları vardır.

"3 AYDIR HER GÜN BİZİ AÇIKLAMA YAPMAYA ZORLUYORLAR"


Cumhurbaşkanımızı,Dışişleri olduğum dönemlerde, şimdi. Hala geçen gün mecliste eski bir diplomat sorumsuzca bunu gündeme getiriyor. Yani isteniyor ki biz bir açıklama yapalım ve karşılığında rehinelerimiz de zarar görsün. Bundan memnun mu olunacak? Beni bu sorumsuzluk ve muhalefetin bu duyarsızlığı gerçekten üzüyor. Basında da var bu duyarsızlıklar. Nihayetinde herkes bunun sebebini biliyor.

Daha önce böyle olaylar yaşadık. Afganistan'da uzun bir kaçırılmadan sonra ailesine ve kaçırılan kod adı "mühendis" diye bildiğimiz bir vatandaşımıza susması telkin edildi. O Anadolu insanları devlete güvenip sustular. Bir buçuk yıl sonra her gün takip ediyordum. "Mühendis" geldi, evine de döndü. Şimdi beklediğimiz tek şey bu; sorumluluk içinde davranılması. Tutup da "IŞİD'le şu konu müzakere ediliyor" diye ortalığı asılsız haberlerle velveleye verdiğiniz zaman, hatırlarsınız Süleyman Şah'la ilgili şeyler, bunları bu konuda hassasiyetler göstermek için devlet adamı olmaya gerek yok. Bu olayları çok yakından da takip etmeye gerek yok. İnsan olmak yeter. İnsan olmak ve bir empati yapmak, onlar yerine düşünmek, onların aileleri yerine düşünmek yeter. Ama maalesef devlet adamı olmak iddiasındakiler de dahi bu konuda insani bütün duyarlıktan uzak davranıyorlar. Önemli olan burada hepimiz milli beraberlik içinde hem onlar için dua etmeliyiz, hem de elimizden gelen her türlü gayretle zaten çalışmakta olan devlet birimlerimize destek olmalıyız, köstek değil.

Bizim birinci önceliğimiz şuanda o canlarımızın ailelerine en kısa zamanda kavuşmasıdır. Beklediğimiz tek şey şu sorumluluk içerisinde davranılması. Bunun için insan olmak ve empati yapmak bunun için yeterli. Şimdi de sabırla beklememiz lazım. Bu zor durum başka ülkelerin başına da geldi.

"OBAMA'NIN PLANI ŞU ŞEKİLDE BAŞARILI OLUR"

Obama'nın planı stratejinin ne kadar kuşatıcı ve siyasal parametrelerin desteklenip desteklenemeyeceğine bağlı. Bu boyutu taşırsa başarılı olur. Türkiye'nin katkısı her aşamada istendi. Bağdat'ta en büyük başarı Türkiye'ye aittir.Mısır'da olduğu gibi Suriye'de de otoriter bir rejim gelsin derler ise yine yol ayrımı olur. Bizim bölgede ne yapılması gerektiği konusunda zihnimizdeki şeyle çok net.

ASANSÖR KAZASI

Beni çok üzen bir şey vardı, evimizin hemen yanında köşede Akbank gibi bir lüks binanın yanında işçiler bekler ve oradan araçlarla işe giderlerdi. Ama artık işçinin elinde bir belgesi olması lazım.İşçi sendikalarımıza çağrıda bulunuyorum; işçilerimizi eğitelim. Denetim ciddiye alınacak, kağıt üzerinde olmayacak, bir müfettiş gittiği yerde çay bile içmeyecek denetimini yapacak. Samimiyet bazı şeyleri görmeye engel olabilir.

"ACILI BABAYLA GÖRÜŞMEM YAZILDIĞI GİBİ OLMADI"

Geçen gün bir acılı babayla çok samimi bir görüşmemiz oldu. Sonra bir haber çıktı, 'acılı babadan Başbakan'a tepki' diye hiç böyle bir diyalog yok. O babaya ben teşekkür ediyorum olaydan sonra açıklama yapıp böyle bir konuşma olmadığını söyledi. Böyle bir haberi kim yapar?

"BEN DE 6 GÜNLÜK BİR YAVRUMU KAYBETTİM"

Ben de 6 günlük bir yavrumu kaybettim. Malezya'da görevdeyken böyle bir olay yaşadık. O benim içimde hala bir sızıdır. Acılı anne, babanın sitemi hakkıdır.

"İŞ GÜVENLİĞİ SEFERBERLİĞİ BAŞLATMALIYIZ"

Bütün taraflarla son istişare yapıp, bir iş güvenliği seferberliği başlatmalıyız.

ÇÖZÜM SÜRECİ

Çözüm süreci ülkeye barış getirmek için yapılıyorsa önce gençlerimizi kurtarmamız lazım.
Dün Diyarbakır'da protesto eden ailelerle görüştüm onlara da söyledim. Bir tarafta 14 yaşında kızı kaçırılan bir anne duruyor, öbür tarafta bir anne 'benim oğlum' hafızdı diyor. Bu insanlara gözyaşı döktürmek doğru mu?

Yolları, barajları engellemeye kalkarlarsa devlet de tedbir almak zorunda kalır. Çarşamba günleri bir hafta çözüm süreci, bir hafta ulusal güvenliği ilgilendiren hususlarda toplantı yapılacak.

AKADEMİSYENLERE ZAM MÜJDESİ


Akademisyenler hakkında ekonomik şartların el verdiği ölçüde hissedilir bir iyileştirme yapmaya çalışıyoruz. Bunu Ekim ayı içerisinde paylaşmaya çalışacağız.

İSTANBUL'DA YAPILAŞMA

İstanbul gibi bir şehir başka bir ülkede yok. Moderniteyi en yıkıcı ve kadimi en yoğun bir biçimde yaşamış bir şehir. Bazı şehirler var ki New York gibi modernitesi var ama kadimi yok. İstanbul bünyesinde her şeyi barındırıyor Tarihi yarımada hep korundu. Bu şehri dikey mimariye mahkum etmeyeceğiz.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.