Bit Pazarı'nın bulunduğu yer önceleri Çürüklük Mezarlığı olup, meşhur Ketencizade Mehmet Rüştü Efendi'nin mezarı da buradaymış.
Mezarlığın kaldırılması ile birlikte Ketencizade'nin mezarı da Asri Mezarlığa defnedilmiş. (Bkz. Ketencizade N. Elmalı)
Mezarlığın
naklinden sonra burası bir müddet park olarak kalmış, 1958 yılında ise
dönemin belediye başkanı Edip Somunoğlu tarafından çarşıya
dönüştürülmüş.
Halk arasında "Bit Meydanı" olarak bilinen bu çarşının asıl ismi ise Söğütlü Çarşı'dır.
Bit
Pazarı'na gelen Kamyonlardan boşaltılan çeşit çeşit eski eşyaları
seyretmeye oldukça meraklıydım, öyle ki saatlerce bunları seyrederken
rahmetli anamın beni defalarca aradığını hatırlamaktayım.
Baraka dükkânlardan oluşan meydanda elbiseden kilim ve halıya, eski ev eşyasından ayakkabıya her ne arasan bulunurdu.
Mezarların
naklinden sonra oluşturulan Bit Pazarı uzun müddet işlev yaptıktan
sonra yerine Yeğenağa Pasajı yapıldı, ama çarşıda Bit Pazarı'nın o
hareketli günlerinden hiç eser görünmüyor.
Pazar günleri tavuk, horoz, kaz, hindi gibi kümes hayvanlarının satıldığı meydanda, bir hayli de kuşbaz bulunurdu.
Güz
geldiği zaman meydanda 2,5 ve 5 TL arasında at bile satılır, mahallenin
çocukları paralarını birleştirip bu atlardan alır bir müddet
binerlerdi.
En fazla elbisecilerin bulunduğu meydan da
kepenkçiler, demirciler, ekmek tahtası yapanlar, karyola imal edenler,
süt makinesi tamir edenler, sobacılar, eski kilim ve halı satanlar,
ayakkabıcılar, terziler, şapkacılar, kahvehane ile ihramcı ve mutaf yer
almaktaydı.
Mutaf Mehmet ve Nurettin ustalar ile kepenkçi Hilmi Usta, İhramcı Osman Usta o günün esnaflarıydılar.
Meydanın ön yüzünde ise Boncukçu, Çakmakçı, Saatçi, Terzi, Gömlekçi gibi dükkânlar mevcuttu.
Mezarlığa saygıdan dolayı meydanın ortasında havuz yapılmış, etrafı da ağaçlandırılarak buraya nefes aldırılmıştı.
Tahtadan yapılmış çamaşır teknelerine çocukları bindiren esnaf, onlara bu havuzda bir nevi sandal sefası yaptırırdılar.
Meydandaki
horoz ve tavuklar ilgimizi çektiğinden, ağabeyimle paralarımızı bir
araya getirir horoz ve tavuk alır, bahçemizde onlara bakardık.
Bahçemizde
epeyce bir tavuk besler hale gelmiştik, evde tavuk pişecekse rahmetli
anam bir elimize bıçak, diğer elimize de tavuğu verir, yoldan geçen
birine kestirmemizi tembihlerdi.
Biz de sokaktan geçen
büyüklere ağabeyi veya amca abdestin varsa bunu kesebilir misin? derdik
ve içlerinden biri mutlak çıkıp tavuğu keserdi.
Tavuğun
kanatlarını ayağının altına koyup başını kıbleye çevirdikten sonra,
besmele çekip kesimi yapan kişi bıçağın kanını hayvanın tüylerinde
temizleyip, tavuğu ve bıçağı bize teslim eder giderdi.
Bit
Meydanı'nda babamın Muzaffer isminde bir köylüsü vardı, eski halı, kilim
alır satar ve ayakkabı tamirciliğiyle de uğraşırdı, kendisi "Todanlı
Muzaffer" olarak bilinirdi.
Bit Meydanı'nın en dikkat çeken esnafları şüphesiz kebapçılardı.
Mangallarından
çıkan dumanların ve kokuların meydanı kapladığı kebapçıların, halk
arasında "Tükürük Köfte" dedikleri, lavaş ekmeğe sarılan köfteleri çok
lezzetli olurdu, bu lezzetin devamlı müşterileri arasında ağabeyim
gelirdi.
Tosse Kemal, Pisik Ömer, Pottik Muzaffer, Şişko Kadir,
Kara Recep, Deli Mamo, Dana Cevdet, Kel Mücahit, Ağzı eğri Mücahit,
Gobbik Osman, Topal Sabri, Kunduracı Efe, Bodur Mehmet, Kurun Dursun,
Beşşo Alaattin, Pire Nuri, Horoz Mevlüt ve kavgacılığı ile namlı Goran
Hafız, Horoz Ahmet, Bohçacı Hacer Eze, Bohçacı Elmas Nene ve Pekar Nene
meydanın renkli simalarıydılar.
Meydanın en yaşlısı ise ağzında süt dişleri çıkmış olan Acem Seyit emiydi.
Seyit Emi İran'dan getirdiği kına ile birlikte şifalı otlar satardı.
Çarşıda
Zakir isimli esnaf birden fazla olduğundan, Zakir'ler daha çok
lakaplarıyla bilinirdiler; terzi Şişko Zakir, Fırtıhlı Zakir, Kunduracı
Zakir, Muhtar Zakir (Zakir Gündeş)?
Elbisecilerin dernek başkanlığını Zinnur Tiryaki Hoca'nın babası Rahmetli Dursun Tiryaki yapmaktaydı.
Bağ
? Kur eski müdürü Muharrem Kırık'ın babası Zakir Kırık'ın başkan
yardımcılığını, Halis Kolikpınar'ın kâtipliğini yaptığı derneğin
yiğitbaşısı da Nurettin Delibaş'mış.
İlhami Algül, Ekrem
Öztaşkın, Muhittin Hocaoğlu, İlhami Danabaş, Mücahit Danabaş, Cahit
Danabaş, Kadir Buzkıran, Turan ve Orhan Ölmez kardeşler, Hüseyin Pekbey,Kemal Kaya, Talip ve Mücahit Bağoğlu kardeşler, Sabri Gürgen, Sakıp
Nalbulan, Horoz Mevlüt, Hüseyin Çapacı, Hacı Çapacı, Sebahattin
Özkorucuk, Muhlis Aladağ, Fehim Hülagü, İbrahim Acır, Necati Acır,
Mustafa Dağ, Ahmet Dağ, Musa Dağ, Fahri Beydili, Cevat Beydili, Necati
Sedalı, İbrahim Demir, Ali Sarıgül, Mehmet Sarıgül,İbrahim Uğurlu,Mığdat
Semerci,Cevdet Özkorucuklu,Selahattin Kızılkale,H.Kemal
Palancıoğlu,Mustafa Çobanoğlu, Lütfü Erkat, Alaattin ve Selahattin
Yunkaday kardeşler,Kasım Aslan,Lütfü Sever,İhsan Sever,Halit
Akkoyunluoğlu, Nurettin Eskiyapar, Lütfü Eskiyapar, Fikret Ezinç, Yımaz
Tavasapı, Saatçi Eşref, Terzi Hatem, Şapkacı Yanık Asım (İlter),
Gömlekçi Fikret, Şapkacı Refik, Ayakkabıcı Mustafa, Sobacı Tahsin,
Ehramcı Osman, Terzi Sebahattin, Gömlekçi Nihat, Kasketçi Ali ve Metin
Demiryürek, Kemal Kolikpınar o günlerin esnafları olarak
hatırlanmaktadırlar.
Dursun Tiryaki'den önce elbisecilerin dernek
başkanlığını Ali Yücel, Sadrettin Sever ve İbrahim Acır yapmışlar,
sonra Ekrem Öztaşkın ve İlhami Algül devam ettirmişler.
Koyu bir
Süleyman Demirel hayranı olan Ekrem Öztaşkın bu hayranlığını dükkanının
ismini "Adalet Konfeksiyon" koyarak çevresine yansıtmıştı.
Meydanın eski yeri mezarlık olduğu için, ölülerin ruhuna her yıl kurban kesilmesi geleneği de bu dernek tarafından sürdürülürdü.
Pazar günleri meydanın doğu tarafında yumurta dövüşü yapılırdı, bir gün ağabeyimle birlikte bu dövüşe katılmaya karar vermiştik.
Akşam
topladığımız yumurtaların sağlam olanlarını seçip, bakır tencerede bir
güzel kaynatıp, yumurtaların renkli olması için de tencerenin içine
soğan kabuğu atmıştık.
Güvendiğimiz yumurtalarla meydana girmiştik ve yumurtaları dövüştüreceğimiz birilerini kısa zamanda bulmuştuk.
Yumurtanın sağlamlığını ölçmek için, yumurtanın ucu dişlere vurularak bir nevi test edilirdi.
Rakibimiz
nasıl ettiyse, birkaç dakika içinde bizim yumurtaların hepsini kırmış,
şaşkın bakışlarımız arasında sermayemizi alıp gitmişti.
Meydanın yanı başımız da olmasından mıdır nedir; ağabeyim de ufaktan bir ticaret fikri gelişmişti.
O
günlerde şans kader kısmet denilen bir satış şekli vardı, üzeri renkli
kâğıtlarla kapalı yuvarlak dairelerin altında bir numara bulunur, bu
dairenin üstündeki kâğıt kazındığı zaman ortaya bir numara çıkar, bu
numara başka bir katalogda neyi ifade ediyorsa, müşteriye bu verilirdi,
küçük gofret, sakız vs. gibi çocukların hoşuna giden şeyler ikramiye olarak çıkardı.
Kazındığında altında rakam çıkmayan daireler için bir şey verilmezdi.
Bir
nevi kazı kazan olan bu satış şeklinde çığırtkanlığı ben yapardım,
yani: "Şans, kader, kısmet beş kuruş" diye bağırır müşteri toplardım,
ağabeyim ise çekim işini yaptırırdı, fazla bir kâr etmede gözümüz
olmazdı.
Sermayeyi kurtardığımızda hemen eve gelir, geriye kalan
gofret, çikolata, sakız ne varsa yer bitirir, tekrar gidip yeni bir şans
kader kısmet kutusu alırdık.
Bit Meydanı'na kızak ve kayak da çok gelirdi, özellikle askeri kayaklar fazlaca bulunurdu.
Kayışla
ayağa takılan bu kayakların müşterileri genellikle kayağa hevesli
delikanlılardan oluşurdu, kızakları ise bizim yaş gurubu tercih ederdi.
Devam Edecek?