MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Türkiye, 'tarihi' olarak yutturulmaya çalışılan kara bir günü yaşamaktadır.
Erzurumajans-MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Türkiye, 'tarihi' olarak yutturulmaya
çalışılan kara bir günü yaşamaktadır.
Peşmerge başı, yanına aldığı,
bölücülükten sabıkalı sözde bir sanatçıyla Habur'dan Türkiye'ye giriş
yapmış ve tezahüratlarla karşılanmıştır. Bu bize göre ikinci Habur
rezaletidir. Ha PKK'lıların girişi, ha Barzani'nin gelişi arasında
hiçbir fark yoktur" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli,
Oberhausen kentinde, Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri
Federasyonu'nun 28. Büyük Kurultay'ında konuştu. Bahçeli, "Avrupa'da
yaşayıp da Türk ve Müslümanım diyen her kardeşimin, milletimin her
ferdinin meseleleriyle alakadar olmak, onlarla kalıcı ve kapsayıcı
irtibat, diyalog ve işbirliği çatısı kurmak çok önemlidir. Bu aynı
zamanda Federasyonumuzun benimsediği milli görevin ve tarihi misyonun da
gereğidir. Bu vesileyle Türk Federasyonu'nun kurulmasına liderlik eden
merhum Başbuğumuz Türkeş Bey'i ve ebediyete intikal etmiş tüm dava
arkadaşlarımı rahmetle, minnetle anıyorum. Halen hayatta olan ve on
yıllardır Federasyonumuzun yükünü çeken, karşılık beklemeksizin emeğini
ve mesaisini harcayan birinci nesil başta olmak üzere tüm kardeşlerime,
tüm ülküdaşlarıma şükranlarımı sunuyor, hepsine sağlıklı ve başarılı bir
ömür diliyorum" diye konuştu.
"ZİYA GÖKALP KADAR DİYARBAKIRSINIZ"
"Bugün Türklüğe mensubiyeti koruyarak, yaşadığınız ülkelerin
saygıdeğer bir unsuru olmayı alın terinizle, irfanınızla, ideallerinizle
ve uyumlu tavrınızla gerçekleştirdiniz" diye devam eden Bahçeli, "Milli
duruşunuzla, modernliği kavrayan geleneksel tutumunuzla varlığınızı
demokratik yapı içinde kabul ettirdiniz. Unutmayınız ki sizler; Hayme
Ana kadar Kütahya, Nene Hatun kadar Erzurum, Makbule Hanım kadar Manisa,Şahin Bey kadar Gaziantep, Sütçü İmam kadar Kahramanmaraş, Hasan Tahsin
kadar İzmir'siniz. Seyit Onbaşı kadar Balıkesir, Ezineli Yahya Çavuş
kadar Çanakkale'siniz. Erciyes kadar Kayseri, Akdağlar kadar Yozgat,
Fırat kadar Elazığ, Aras kadar Kars, Çoruh kadar Artvin'siniz. Mevlana
kadar Konya, Yunus kadar Eskişehir, Karacaoğlan kadar Adana, Aşık Veysel
kadar Sivas'sınız. Ziya Gökalp kadar Diyarbakır, Ahmet Arvasi kadar
Van, Galip Erdem kadar Rize, Osman Turan kadar Trabzon, Necmettin
Hacıeminoğlu kadar Malatya, Mehmet Eröz kadar Aydın, İbrahim Kafesoğlu
kadar Burdur'sunuz. Hacı Bayram'ı Veli kadar Ankara, Ahi Evran kadar
Kırşehir, Hacı Bektaş-ı Veli kadar Nevşehir'siniz. Sizler Süleymaniye
Camii kadar İstanbul, Selimiye Camii kadar Edirne'siniz. Alparslan kadar
Muş, Osman Gazi kadar Bilecik, Orhan Gazi kadar Bursa, Mustafa Kemal
kadar Türkiye'siniz. Nerede yaşarsanız yaşayınız, nerede bulunursanız
bulununuz; Horon kadar Karadeniz'siniz, zeybek kadar Ege'siniz,
karşılama kadar Trakya'sınız. Bar kadar, semah kadar Doğusunuz,
Güneydoğusunuz, Anadolu'nun ta kendisisiniz. Çünkü siz Türk
milletisiniz. Buralarda olabilirsiniz, buralara yerleşebilirsiniz; fakat
sizin mensup olduğunuz bir millet, ait olduğunuz bir vatan, özlemini
çektiğiniz de bir ülke vardır ve her daim de sizlerledir. Delinse yer,
çökse gök, kül olsa dört yan; yine de kimliğinden vazgeçmeyen, yine de
milli heyecanlarından ayrılmayan, yine de hatıralarından taviz vermeyen
soylu millet evlatlarınız" ifadelerini kullandı.
BATI'YA ELEŞTİRİ
Bugünkü dünyada 'küresel işbirliği, küresel yardımlaşma ve küresel
hassasiyetin her zaman sözde kaldığını savunan MHP lideri, "Şunu açık
seçik ifade etmeliyim ki, Kongolu bir çocuk rahat ve zenginlik içinden
büyüyen Münihli bir çocuktan daha önemsiz değildir. Bu ülkedeki herhangi
bir göçmenin insani talepleri, Berlin'de ikamet eden bir Alman'dan daha
değersiz görülmemelidir. Hans Mehmet'den, Emma Ayşe'den üstün
tutulmamalıdır. İnsanlar arasına kategorik ayrımlar getirilmemelidir.
Nijeryalı yoksul, Somali'li işsiz, Hindistan'lı topraksız, Pakistan'lı
yetim, Irak'lı mahsun; Londra'lıdan, Madrid'liden, Bürüksel'liden,
Paris'liden, Prag'lıdan daha önemsiz sayılmamalıdır. İstemez ve
dilemeyiz ama, mesela Frankfurt'ta saldırıya uğrayan birisi için dünyayı
ayağa kaldırmaya hazır olanlar, acaba Kerkük'te, Telafer'de ilkokul
çağında katledilen küçücük Türkmen çocuklara niçin sessizdir? Avrupa'da
görece huzur ve barış içinde yaşayan milyonlar, binlerce kilometre
uzakta operasyon yapan, haritalarla oynayan, rejimleri deviren,
sokakları tahrik eden kurnazlıklara, şeytani planlara niçin itiraz
etmemektedir? İnsanlığın müşterek vicdanı sırf Batı ve Batılılar için mi
çalışmakta ve duyarlılık göstermektedir? Bağdat'ın, Trablus'un,
Beyrut'un, Tahran'ın, Şam'ın, Sana'nın, Üsküp'ün, Piriştine'nin,
Bosna'nın, Musul'un, Tuzhurmatu'nun ve Kaşgar'ın hiç mi dikkate alınmaya
hakkı yoktur? Peki demokrasi imtiyazlı çevrelerin özel kullanımına mı
aittir? Özgürlük denilince akla, bölücü, yıkıcı ve parçalayıcı emeller
mi gelmektedir? Nerededir küresel uzlaşma, nereye gitmiştir insanlığın
ortak aklı? Almanya daha düne kadar bir duvarla ikiye ayrılmanın acısını
yaşamıştır. Berlin Duvarı Almanya'yı coğrafi anlamda bölmekle kalmayıp,aileleri, sevgileri, yakınlıkları da iki ayrı uç noktaya dağıtmıştır.
Böylesi bir deneyimden gelen bir ülkenin, bölünmeyi demokratikleşme
olarak kabullendirmeye uğraşan terörist niyetlere hoş görü göstermesi
her şeyden evvel kendi geçmişini inkârdır. Bu kapsamda şunu
söyleyebilirim ki, küresel adaletsizlik, kafa karışıklığı, kibir,
bencillik had safhadadır. Bu itibarla insanlığın geleceği açısından
küresel vicdanı harekete geçirecek ve herkesin birbirine saygı duymasını
temin edecek yeni bir tasarıma ve iradeye ihtiyaç vardır. Başta
savaşlar, ekonomik krizler, yoksulluk ve yolsuzluklar, etnik ve mezhep
temelli cepheleşmeler olmak üzere, samimi ve sorumlu çıkışlara,
yatıştırıcı ve önleyici hamlelere gereklilik ileri düzeydedir. Avrupa
Birliği'nin, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ve diğer uluslararası
teşekküllerin buna göre pozisyon alması ve yeni baştan dürüst muhasebe
yapması bize göre elzemdir. Dünya mevcut haliyle, mevcut yaralı ve
yozlaşmış şekliyle daha fazla ilerleyemeyecek, bu gidişle küçük ve elit
bir zümre dışında hiç kimseye fayda getirmeyecektir. İnsanlık ortak bir
idealde buluşabilmeli, ülkelerin egemenlik hakkını zayıflatmayan, milli
prensiplerine zarar vermeyen ittifaklar, irtibatlar hayata
geçirilmelidir. Teoriden pratiğe geçmesi lazım gelen olan küresel ahlak
her alana yaygınlaştırabilmelidir. Özellikle demokrasi, özgürlük ve
insan olmaktan kaynaklanan hakların savunulması kimsenin tekelinde
görülmemelidir. Biz parti olarak sahip olduğumuz medeniyet tasavvuruyla
bunun şart olduğunu düşünüyoruz. Kaldı ki bu konuda hiçbir önyargı
taşımıyoruz. Ve bu alanda da peşin hükümlü değiliz. Karşılıklı hürmet ve
anlayışa dayalı, milli güvenlik ve menfaatleri gözeten yaklaşımlara her
zaman sıcak bakmaktan ve sempati beslemekten bir an olsun
vazgeçmeyeceğiz. İnsanı merkezine alan, herkesin hayat hakkına, hayat
tarzına ve düşünce beyanına saygı duyan, kimseyi aşağılamayan, kimseyi
küçük görmeyen bir geleneğin ve siyasetin temsilcileri olarak Türk
milletinin ve topyekûn insanlığın meselelerine kafa yormaktan da
çekinmeyeceğiz. Bunları özellikle Avrupa kamuoyunun bilmesi, bizi yanlış
yorumlamaktan ve asılsız ithamlarla suçlamaktan acilen dönmeleri
geldiğimiz bu aşamada zaruret halini almıştır. Diğer yandan mutlaka ki,
sürekli ivme kazanan yabancı düşmanlığı, ırkçılık, İslam karşıtlığı gibi
insanlık dışı eğilim ve yönelimlerle de mücadele edilmelidir. Bir
insanı tercihinden, düşüncesinden, mensubiyetinden, inancından,
derisinin renginden ve kimliğinden dolayı ikinci sınıf görmek,
ötekileştirmek ve horlamak dünyanın neresinde olursa olsun çağ dışıdır,
akıl dışıdır ve barbarlıktır. Her millet, her devlet, her din, her
fikir, bozguncu olmadıktan sonra her ideoloji saygıyı hak etmektedir.
İnsanca yaşamanın, işbirliği içinde var olmanın başka bir çıkar yolu da
bulunmamaktadır. Irkçılığın hangi vahim sonuçlara neden olduğunu
bilhassa Almanya çok iyi yaşamıştır. Şimdilerde popüler olan neo-liberal
ırkçılığın hangi hastalıklı zihniyetlere, hangi acımasızlıklara ilham
verdiği de malumlarımızdır. Nazi yönetimi altında; akıl hastanelerinde
gaz verilerek katledilen 80 bin hastanın, çingene diyerek kıyılan 500
bin kişinin ve toplama kamplarında adeta soykırıma tabi tutulan
milyonlarca farklı inanç grubundaki insanların durumu herkesçe
bilinmekte ve acı bir şekilde hatırlanmaktadır. Üzülerek ve lanetleyerek
ifade etmek isterim ki, ırkçı dehşet ve vahşilik yakın zamana kadar
Almanya'da yaşayan soydaşlarımızı da kurban listesine almıştır. 29 Mayıs
1993'de Almanya'nın Solingen şehrinde ırkçı bir saldırı sonucu 5
vatandaşımızın canından olması hala unutulmamıştır. Çiçekçi dükkânına
sahip Enver Şimşek 11 Eylül 2000'de, terzilikle uğraşan Abdürrahim
Özüdoğru 13 Haziran 2001'de, esnaf Habil Kılıç 15 Haziran 2001'de,
büfeci Mehmet Turgut 25 Şubat 2004'de, büfeci İsmail Yalar 5 Haziran
2005'demenfur saldırıyla hayatlarını yitirmişlerdir. Manav Süleyman
Taşköprü 27 Haziran 2001'de, büfeci Mehmet Kubaşık 4 Nisan 2006'da,
internet kafe işleticisi Halit Yozgat 6 Nisan 2006'da hunharca
katledilmişlerdir. Şüphesiz bu cinayetlerin insanlığa sığar hiçbir yanı
yoktur. Irkçı suç örgütlerinin, yabancı hasımlığından beslenen
katillerin Türkleri ve diğer milletlere mensup masumları hedef alması
alçaklıktır, gözü dönmüşlüktür. Önümüzdeki günlerde kurulması beklenen
yeni Alman hükümetinin bunlarla mücadele etmesi insanlık namına
zorunludur ve Münih'te devam eden hukuksal sürecin en ahlaklı ve en
objektif şekilde neticelenmesi de milletimizin temennisidir. Nasıl ki,
turistlik veya bir başka nedenle ülkemizi ziyaret eden, hatta ikamet
eden Alman vatandaşları bizlere ve Türk devletine emanetse, buradaki
kardeşlerimiz de Almanya'ya emanettir. Bu asla hatırdan
çıkarılmamalıdır. Sizlerin huzurunda ırkçı saldırganlarca katledilen
kardeşlerime, bu yılın Mart ayında çıkan yangın sonucunda vefat eden
birisi kadın, yedisi çocuk olmak üzere sekiz vatandaşımıza Cenab-ı
Allah'tan rahmet diliyorum. Onların haklarını takip etmek bizler için
ihmal edilmeyecek bir görevdir. Bundan kaçmayacağız, bundan
korkmayacağız ve bunu asla sürüncemede bırakmayacağız" dedi.
"BİZE GÖRE İKİNCİ HABUR REZALETİDİR"
Çözüm sürecini ve Diyarbakır'da bugün gerçekleştirilen programı
eleştiren Bahçeli, "Ülkemizin bugünkü halinden dolayı üzüldüğünüzü de
tahmin ediyorum. Şu kadarını söylemeliyim ki, ülkemiz çok zor
durumdadır. Başbakan Erdoğan ve hükümeti yangına benzinle gitmekte,
Türkiye'yi yönetilemez bir noktaya sürüklemektedir. Sizler burada Türk
olmaktan gurur duyuyorsunuz, ancak Anavatan'da Türklüğü silmeye ve
sindirmeye çalışan bir hükümet işbaşındadır. Sizler burada bayrağınızdan
iftihar ediyorsunuz, ancak Türkiye'de bayrağı indirmek için küresel
projelerden, Sevr artıklarından, hainlerden, işbirlikçilerden destek ve
himaye uman bir yönetim görevdedir. Hükümet Türk milletiyle adeta
hesaplaşmaktadır. Türklükle adeta savaşmakta, düşmanlık aşılamaktadır.
Başbakan milli ve manevi değerlere üst üste saldırmaktadır. 'Türküm,
doğruyum, çalışkanım' diyen başlayan andımızı kaldırmayı çağdaşlık
olarak sunan bu zihniyettir. Vatandaşlarımızın özel hayatını terörize
eden, hanelerin mahremiyetini yok sayan, ona buna karışan, herkesi takip
eden, muhalif kim varsa susturmaya çalışan bu şahsiyettir. Gençlerimizi
ahlaksızlıkla suçlayan ve Türkiye'yi çok tehlikeli cepheleşmelerle
boğan bu kafa yapısıdır. AKP'yle beraber demokrasi önce durgunluğa,
ardından da çöküşe geçmiştir. Türk milleti AKP'yle birlikte miadı
dolmuş, ne var ki şimdilerde tekrar kurulan parçalanma ve paylaşım
masasının mezesi yapılmıştır. Hükümet etnik bölücülüğü palazlandırmış,
hayran kitlesini genişletmiş, terör örgütü PKK'yı aklamak için düğmeye
basmıştır. İktidarın İmralı canisiyle pişkince, şirretçe sürdürdüğü
ihanet pazarlığının konusu Türk milletidir. Kandil fitnesine vaadi Türk
milletinin def ve imasıdır. Başbakan şimdi de kardeşi Barzani'yle
Diyarbakır'da buluşmuştur. Türkiye, tarihi olarak yutturulmaya çalışılan
kara bir günü yaşamaktadır. Peşmerge başı, yanına aldığı, bölücülükten
sabıkalı sözde bir sanatçıyla Habur'dan Türkiye'ye giriş yapmış ve
tezahüratlarla karşılanmıştır. Bu bize göre ikinci Habur rezaletidir. Ha
PKK'lıların girişi, ha Barzani'nin gelişi arasında hiçbir fark yoktur.
Başbakan , 'Türkiye, Kerkük'e karışırsa, bizde Diyarbakır'a karışırız'
diyen peşmerge başını Diyarbakır'da ağırlamıştır. En son olarak
geçtiğimiz yılki AKP kongresinde onur konuğu olan Barzani bu kez de
Diyarbakır'da alkışlanmıştır. Başbakan Erdoğan Türk vatanı üzerine hesap
yapan, Türkmenleri seri şekilde öldüren, PKK'yı silahlandırıp üzerimize
saldırtan şarlatanla görüşmekten, hem de hedef yaptığı Diyarbakır'da
bir araya gelmekten en ufak rahatsızlık duymamıştır. Başbakan bir yanda
Oslo'dan İmralı'ya kadar canibaşı ve çetesiyle müzakere yaparken, diğer
yanda para babası, küresel çevrelerin piyonu Barzani'yle yan yana
gelmiş, arzuyla kucaklamıştır. Geçtiğimiz hafta Salı günü PKK'nın yan
kolu PYD'nin Suriye Kamışlı'da düzenlediği Batı Kürdistan Halk Meclisi
toplantısının sonucunda kurucu meclis ilan edilmiştir. Bu sözde kurucu
meclisin, Suriye'nin kuzeyinde geçici yönetimin, yani özerkliğin
kurumsal alt yapısını hazırlayacağı anlaşılmaktadır. Şayet hazırlıklar
tamamlanırsa, burada üç ay içinde seçimlere gidileceği öngörülmektedir.
AKP, PYD ile görüşe görüşe, liderlerini Türkiye'de ağırlaya ağırlaya
yeni bir canavar yaratmıştır. Irak'ın kuzeyinden sonra Suriye'nin
kuzeyinde de yeni bir fitne yönetiminin oluşması Türkiye'nin milli
bekasına tamiri ve tahsisi imkansız hasarlar verecektir. Büyük
Kürdistan'ın iki ayağı bu şekilde belirginlik kazanmaktadır. Başbakanla
Barzani'nin Diyarbakır'daki teması üçüncü ayağın, yani sözde kuzey
Kürdistan'ın provası, hazırlık aşaması ve nişan merasiminden başka bir
şey değildir. Başbakan Erdoğan, peşmergeyle Diyarbakır'da sahneye çıkmış
ve Kürdistan düetini ortaklaşa icra etmiştir. Türkiye risk altındadır.
Türk milleti büyük bir tehdidin, bizzat Başbakan'ın devrede olduğu çok
ciddi yıkım ve dağılmanın arifesindedir. Ancak buna izin vermeyeceğiz.
Türkiye ve Türk milletine zarar verdirmeyeceğiz. Varsın Başbakan'ın
Barzanisi, Şivan Perveri, Ahmet Kaya'sı, bebek katili, teröristi, BOP'u,küresel destekçileri olsun. Varsın onlar Türklüğe kin kussunlar, ölüm
planları yapsınlar, müzakerelerle Türkiye'yi çözmeyi amaçlasınlar. Bize,sizler gibi 'Ne Mutlu Türküm Diyene' inancıyla destek veren,
salonlarımızdan taşan, meydanlarımızı tıklım tıklım dolduran,
konvoylarımızı selamlayan, dua eden oldukça her zorluğun üstesinden
geliriz. İnanıyorum ki, Ankara'nın değil de, Erbil'in çıkarlarını
gözetenlere, milleti 36'ya ayırmaya çalışanlara Türk milleti fırsat
vermeyecek, ortam açmayacaktır. Meraklanmayınız, biraz daha rahmet
yağsın, coşacak milli sel inşallah etnik çetele tutan kalıntıları,
bölücü hevesleri, terörist hedefleri temizleyecek, vatanı kötülerden
arındıracak ve paklayacaktır. Herkes, özellikle Başbakan bilsin ki; Türk
milleti tekrar zafer arabasına binerse; eline kamçı yerine yıldırımları
alır, önüne at diye kasırgaları koşar, başına taç diye de en parlak
yıldızı koymaktan asla kaçınmaz" dedi.
"DİLİNİZE SAHİP ÇIKINIZ"
"Bir toplumun paylaştığı ortak değerler ne kadar çoksa, toplum o kadar
güçlü, o kadar sağlıklı, o kadar diri olacaktır" diye devam eden
Bahçeli, konuşmasını şöyle bitirdi:
"Siyasi varlığın da, toplumsal
var oluşun da temeli milli bütünlük, harcı milli tarih, direkleri ise
milli ruh ve şuurdur. Türk milleti doğruda birliğin, kültürde
birleşmenin, sosyal, siyasal ve ekonomik dayanışmanın merkezidir. Ve
tarihte dev olan Türk milletinin cüceleşmesini hiçbir fani
sağlayamayacaktır. Sizler buralarda her türlü sorun ve engellemeye
rağmen, ceddimizin bütün yükünü omuzlarınızda taşıyan destani bir
fedakârlık numunesisiniz. Bizim gönlümüzde sizlerin itibarını
ölçebilecek ne bir tartı, ne bir endaze, ne bir kıyas ve ne de bir
mikyas vardır. Sizdeki sadakat, sizdeki itaat, sizdeki tevekkül, sizdeki
tahammül, sizdeki cefakarlık, sizdeki fedakarlık emin olun kimseye
nasip olmamıştır. Her biriniz vatansınız, bayraksınız, milletsiniz.
Tabii olarak uyum ve entegrasyon sorunlarınızın bilincindeyim. Çifte
vatandaşlık konusundaki açmaz ve şikâyetlerin farkındayım. Avrupa'da
doğan ve yaşayan 3. ve 4. neslin Türkçe konusundaki eksiklik ve
yetersizliklerini yakından takip ediyor, önlem alınması gerektiğini
düşünüyorum. Okullarda Türkçe derslerindeki azalmanın neden olduğu
boşluk ve mahsurlar fazlaca hissedilmektedir. Bu itibarla dilinize sahip
çıkınız, öğrenilmesi ve öğretilmesi için her çabayı sarf ediniz. Türkçe
öğretmene duyduğunuz ihtiyacı da Türkiye'de gündeme getireceğimizden ve
peşini bırakmayacağımızdan müsterih olunuz. Samimiyetle vurgulamalıyım
ki, Almanya'nın siyasetinden ekonomik hayatına kadar her seviyede daha
fazla söz sahibi olmalısınız. Geçtiğimiz aylarda yapılan seçimlerde 11
kardeşimiz Alman parlamentosuna girmeye hak kazanması bizleri oldukça
sevindirse de, bu yeterli görülmemelidir. Çatışma ve zıtlaşma içinde
olmadan, kimliğinizi ve kültürünüzü unutmadan içinde yaşadığınız
toplumla bir arada yaşamayı ilerletiniz ve kaynaşınız. Hafif hafif yan
bakanlara, sinsi sinsi dudak bükenlere aldırış etmeyiniz. Sizler
milletimizin göz nuru olduğunuzu asla aklınızdan çıkarmayınız. Her şey
ters giderse geleceğiniz bir ülkeniz, sığınacağınız büyük bir milletiniz
vardır ve her zaman sizin yanınızdadır. 9 Mayıs 2012 tarihinde TBMM'de
kabul edilen yeni bir düzenlemeyle, önümüzdeki Milletvekilliği Genel
Seçimlerinde Büyükelçilikte, konsolosluklarda veya uygun görülecek okul
ve spor salonu gibi mahallerde oy kullanabileceksiniz. Eski uygulamada
sadece gümrük kapılarında oy verebilirken, şimdi bu durum değişmiştir.
Artık buradan Türkiye için karar vereceksiniz. Ülkemizin selameti ve
içinde bulunduğu ağır meseleleri için daha etkin ve müdahil bir irade
göstereceksiniz. Avrupa Türklüğü'nün; ahlakın, kardeşliğin, barışın,
huzurun, milli kimliğin ve milliyetçiliğin yanında toplanacağından asla
kuşku duymuyor, sizlere inanıyor ve güveniyorum. Konuşmamın sonunda
hepinize varlık ve birlik yolunda, gurbet ellerdeki hayatınızda üstün
başarılar diliyorum. Barışmak, kucaklaşmak için fırsat arayan bütün
kardeşlerimi, vatanımız, bayrağımız ve Türkçemiz etrafında buluşmaya
davet ediyorum. Ve çok şükür ki, bu inancı, bu güveni ve çağrımın
karşılığını sizlerin coşkusunda ve heyecanında fazlasıyla buluyorum.
Bilmelisiniz ki, sizler bu diyarlarda asla yalnız değilsiniz. Arkanızda
koskoca bir Türk dünyası, yanınızda yüreği sizler için çarpan
milliyetçi-ülkücü dava arkadaşlarınız,yanınızda mübarek şehitlerimizin
duası, üstünüzde Cenab-ı Allah'ın himayesi vardır. Bu vesile ile
kurultaya katılan vatandaşlarımı, ülküdaşlarımı ve aziz dava
arkadaşlarımı bir kere daha en içten duygularımla selamlıyorum. Almanya
Türk Federasyonu'nun 28. Kurultayı'nın Avrupa Türklüğü'ne hayırlı
olmasını diliyor, görev alan arkadaşlarımı kutluyorum. Almanya'da
gideceğiniz yörelere, gurbet illerinde karşılaşacağınız aziz
milletimizin her ferdine en içten selam ve sevgilerimi götürünüz.
Milletimizin bu coğrafyalardaki temsilcileri olarak sizlere,
ailelerinize, tertemiz çocuklarınıza, pırıl pırıl gençlerinize Cenab-ı
Allah'tan sağlık, mutluluk ve esenlikler temenni ediyorum. Yolunuz,
bahtınız ve alnınız açık, mücadeleniz kutlu olsun. Hepiniz sağ olun, var
olun, Yüce Allah'a emanet olun. Ne mutlu Türküm diyene."
- mesut 01 Ocak 1970 02:00
Sus sen sayın bahçeli senin yüzünden bu adamlar ata binip rahatça cirit oynamıyorlarmı?.yazık o partiye yazık o partiye gönül veren bizlere.senin yüzünden oylarımızı heba oluyor.Lütfen çekil artık çekil
- FATİH 01 Ocak 1970 02:00
BEN BİR TÜRK GENCİYİM AMA SAYIN BAHÇELİ İYİCE İHTİYARLADIN VE SANA BURDAN EKMEK ÇIKMAZ SİZLER YILLARCA IRKÇILIK YAPARAK MİLLETİ BÖLDÜNÜZ ZATEN SERMAYENİZDE BUYDU ZATEN, ARTIK YETER SENİN KENDİNE HAYRIN YOK BUNDAN SONRA DA MİLLETE DE Bİ HAYRIN OLMAZ...
- Alparslan Kocabey 01 Ocak 1970 02:00
yıllardır bu ülkede sadece türkler varmış gibi asimilasyon politikaları uyguladınız.. 30 yıldır onbinlerce şehit verdik birşey olmadı iyice kin nefret oluştu bırakta bahçeli bundan sonra barışla çözülsün...oturduğunuz yerden millietçilik satmak kolay..lafgla olmuyor bu işler...