Erzurum şartlarına göre dışarıda güzel bir hava var. Birlikte seyahat edeceğimiz ekip Yenişehir'de ki toplanma yerine yavaş yavaş gelmeye başladı.
Annem ve babam için yaptırmış olduğum çeşmenin önünde toplanmamız, benim için bir güzel bir tesadüf oldu. Bu sadakayı cariyeden su dolduranları gördükçe, çeşmeden akan sular gibi ailemle ilgi hatıralarda gözlerimin önünden akıp gitti
Seyahat ekibimiz, Erzurum'un eğitimli simalarından oluşuyordu ve aşağı yukarı herkes bir birini tanıyordu .
Ekibin içerisinde yaşları küçük çocukların olması bizim için bir sürpriz oldu.
Eşimle birlikte eşyalarımızı bagaja yerleştirip, otobüsteki yerimizi aldıktan sonra, kafile başkanımız Ahmet Erdoğan'ın talimatıyla, Türkgözü kapısına doğru hareket ettik.
Hava oldukça güzeldi, gökteki yıldızlar, yarınki havanın müjdecisi gibiydiler.
Tortumda kısa bir mola verdikten sonra, Oltu üzerinden yol alıp ,karla kaplı meşhur Ilgar dağını aşıp, saat 04.30 da Posof'a vardık.
Gün, yavaş yavaş ışımaya başlamıştı, önünde durduğumuz Merkez Camisinde sabah namazını kılıp, boş Posof sokaklarında kısa bir gezinti yaptıktan sonra, uyku mahmurluğunu üzerimizden atıp Türkgözü kapısına vardık.
Türk tarafında kısa sürede işlemlerimizi yaptırıp, Gürcistan kapısına gelince, işlerin uzaması kafilenin canını sıkmaya yetmişti.
Gürcü polisi herkese üzerinde ilaç, altın vs olup olmadığını soruyordu.
Kafileden bir hanım kardeşimiz ,çantasında altın olduğunu, bir başka kardeşimizde soğuk algınlığı için ilaç bulundurduğunu söyleyince ,epeyce bir sıkıntı yaşadık.
Üç tablet soğuk algınlığı ilacı ve beş adet çeyrek altın için tutanakların tutulması , daha sonra rast gele seçilen bavulların X Ray cihazından geçirilmesi ,uzun bir zaman kaybetmemize yol açtı, bu durum, ekibin ilk günde moralini bozmaya yetti.
Seyahat grubumuzun içerisinde küçük çocukların olması, endişelerimizi artırmıştı ama yol boyunca bu miniklerin hiçbir problem çıkarmamaları, hepimizi hayrette bıraktı.
Bu sevimli küçükler ,seyahat boyunca kafilenin maskotları oldular. Maden suları ile meşhur Borjomi'ye gelince, kahvaltı yapacağımız bir yer aradık, nihayet bir taksici kılavuz vasıtasıyla, kendimize uygun bir mekan bulduk.
Bayanların çalıştırdığı bu yer, 20-30 kişinin oturabileceği büyüklükteydi ve içeride soba yanıyordu.
Getirmiş olduğumuz keteler, çörekler, lor peynirler masalarda yerlerini alırken, Gürcü bayanlar çay yetiştirmekte zorlanmaya başlamışlardı.
Zeki Sevil'in ikram ettiği göyermiş peyniri yedikçe, çay içmek istiyorduk.
Elli Erzurumlunun birden çay içmeleri, Gürcü çalışanları dehşete düşürdü, en sonunda çayın bittiğini söylemeleriyle ,bizimde çay keyfimiz sona ermiş oldu.
Gürcüler, kendi paraları dışında hiçbir parayı kabul etmediler. Bizde hazırlıksız olduğumuzdan dolayı, hesabı öderken bir hayli zorlandık. Kafiledeki bazı arkadaşlarda Gürcü parası (Lari) bulunmasıyla bu sorunu aştık.
Çay içtiğimiz yerin önünde yaşlı bir Gürcü hanım ,küçük tezgahında çekirdek vs satıyordu.
Her halinden fakir olduğu belli olan bu hanımın, sattıklarından ücretsiz olarak ikram etmek istemesi hepimizi duygulandırdı.
Kızı, Ankara da çalışan bu sevimli ihtiyarın, etrafındaki köpekleri beslemesi ve cömert davranışı, onun iç dünyasını yansıtıyordu.
Hava sıcaktı, tabiat yavaş yavaş uyanıyor, sağ tarafımızda Aras nehri hırçın bir şekilde akıyor, Demirperde ülkelerinin simgesi olan sarı renkli doğal gaz boruları uzayıp gidiyordu.
Gori'den geçip saat 12.30 da Tiflis'e girdik.
Bu kadim şehri ikinci defa görmem beni oldukça mutlu etmesine rağmen, birkaç yıl önce buraları beraberce gezdiğim arkadaşım rahmetli Zinnur Tiryakiyi hatırlayınca bir hayli hüzünlendim.
Şehre girişte Kral Davit'in at üzerindeki muhteşem heykeli bizi karşıladı.
Osmanlı devrine ait hamamların önünde durduktan sonra, iki minibüse binerek şehri gezmeye başladık.
Zaman darlığı yüzünden ilk önce büyük kiliseyi gezdik
Kilisenin önünde ,son derece şık insanların ve bir gelin arabasının olması ,yeni evlenecek çiftlerin burayı ziyarete geldiklerini ifade ediyordu.
Kilisenin ana kapısının önünde oturan papazların, aralarındaki sohbet ve dindar Gürcülerin kilise içerisindeki samimi duaları, görülmeğe değerdi.
Şahsenem tepesinden Tiflis'i seyredip, Cuma camisinde namaz kıldıktan sonra, ressamların tablolarını sergiledikleri ve hediyelik eşyalar ile Sovyet Rusya döneminden kalma eşyaların satıldığı pazarı dolaşıp, bu kısa Tiflis gezisinden sonra Saat 17.30 da aracımıza binip ,sol tarafımızda kalan meşhur Kura nehrine bakarak, Azerbaycan'a doğru yola koyulduk.
Bir müddet yol aldıktan sonra, Gürcistan ve Azerbaycan sınırı olan Kırmızı Köprüye geldik.