Haznedar
sokaktaki evimize çok yakın olan nenemin evi, Gürpınar Sinemasının sağ
tarafındaki merdivenlerin başında iki katlı,bahçeli yeşil boyalı
betonarme bir evdir.
Nenemin, Teyzelerimin (ezelerimin) yaşadığı
bu evin hepimizde özel bir yeri vardı. En güzel günlerimizi yaşadığımız bu ev, maziyi içinde barındıran bir mekan olarak, hala ayakta durmakta,mahalleden her geçişimizde bizlere çok şeyler hatırlatmaktadır.
Dört
veya beş yaşlarındaydım, ailede ağabeyim Cengiz ile Teyzemin oğlu
Yavuz'un sünnet olma vakitlerinin geldiğine dair bir takım sözler
işitiyordum.
Okulların henüz açılmadığı günlerdi..
Ailemizde hazırlıklar başlamış, ağabeyim ve teyzemin oğluna sünnet elbiseleri alınmıştı.
Sünnet
,nenemin evinde yapılacaktı, sünnet olacak ağabeyim ve teyzemin oğluna
ilgi birden fazlalaşmış, bu ilgiyi fark etmiş olduğumdan ,bende kendimi
yerlere atıp" illa da sünnet olacağım" diye tutturmuştum.
Yaşım
çok küçük olduğundan, beni hesaba katmayan ailem bu direnişim karşısında
çaresiz kalmış, " Onu da sünnet ettirelim, aradan çıksın" diye karar
alınca, sünnetin ne olduğunu anlamamış olsam da bu karara çok
sevinmiştim.
Artık nenemgilin evin salonuna bir yatak daha ilave edilmişti.
Sünnet olacağımız günün sabahı teyzemin kocası Fethi amca bizi mahallemizde bulunan Kırk Çeşme hamamına götürmüştü.
Benim
elime plastik bir su tabancası vermişlerdi, Hamamın sıcak ortamında
,içine soğuk su koyduğum tabancayı ağabeyimgile sıktığımda bir hayli
neşelenmiştim.
Kırk Çeşme hamamı 1637 tarihinde yapılmış olup,
hamam; 1938 yılında Küçük Hamamı işleten Vasfi Mesutgil
tarafından,tapusu olan bir büyük lüle suyu ile birlikte 17.500 TL'ye
devralınmış.
Hamamın dışındaki tekne veya tanzim deposu denilen yerden, su, kırk kola ayrılıp çeşmelere ulaşmaktadır.
Rus istilası sırasında harap olan hamam Vasfi Mesutgil'in ortağı Hamamcı Neşet tarafından onarılmış.
Kırk çeşme hamamı tadilatlarıyla birlikte bugüne kadar Mesutgil ailesi tarafından işletilmektedir.
Hamamı; günümüzde, Vasfi Mesutgil'in torunları Mücahit Mesutgil ve kardeşleri çalıştırmaktadırlar.
Kırk çeşmeye dağılan su kaynağından dolayı "Kırk Çeşme" ismini alan hamamın önünde akan bir de çeşmesi bulunmaktadır.
İki lüle olan bu çeşmenin müstakil bir tapusu bulunmaktadır.
Kırk
çeşmeye dağılan bu sular; Ayaz Paşa, Zeynal, Pervizoğlu camilerinin
önlerindeki çeşmeler ile Menderes caddesindeki Kâbe mescidinin yanındaki
çeşmeye, Gürcükapı Camiinin karşısındaki Hacı Mehmet Ağa çeşmesiyle,
Haznedar çeşmesine, Oltuluların evindeki çeşmeye, Prof. Dr. Hüseyin
Yurttaş'gilin evindeki çeşme ile Pirimoğulları'nın bahçesindeki çeşmeye
akardı.
Bir zamanlar sosyal alanda önemli bir yeri olan hamamların kendine özgü ayrı bir kültürü vardı.
Hamamdan
çıkınca el öpme geleneği gibi, hamam giderken Kavurma etinden yapılmış
bulgur pilavı ile muşmula ve çortutu turşuları götürmekte adettendi.
Hamamların; Gelin hamamı, Yas hamamı, Sünnet hamamı, Güvey hamamı,loğusa hamamı,Ayak açma gibi çeşitleri vardı.
Gelin
hamamında, yenge ve gelinin arkadaşları hamama davet edilirler, gelin
hanım, göbeğe çıkar, sandalyede oturur, arkadaşları etrafında oynar,
meyveler ve çerezler yenir, gelinin başı kovadaki suyla yıkanır, gelinin
başı yıkandığı esnada hamam çalışanlarına bahşişleri verilirdi.
Bu tür maksatlarla kullanılan hamamlar bir günlük veya yarım günlük kiralanırdı.
Güvey
hamamında ise sağdıç ve arkadaşları hamama davet edilir, eğlence
yapılır, müşteri rahatsız edilmez, güveyi keseleyen keseci, bahşişini
sağdıçtan alırdı.
Bir zamanlar Erzurum sazlığından getirilen
çillerin (Kamış) yakıldığı külhanda, sonraları tezek yakılır olmuş,
ilerleyen yıllarda bu ısıtma kömürle sağlanmaya başlamıştır.
Alvarlı
Muhammed lütfü Efendi Hazretleri de Kırk Çeşme hamamının özel
müşterileri arasındaymış, kendisine özel bir oda tahsis edilir, içeride
yıkanır ve çıkarmış.
Faytonla hamam gelen Osman Bektaş ve Mehmet Kırkıncı Hoca da hamamın özel müşterilerindenmiş.
Hamamlara olan ilginin azalmasına rağmen bu geleneği devam ettiren eski Erzurumlularda yok değil.
Erzurum
da belki de fötr şapka takan birkaç kişiden biri olan Hilmi Mirici amca
ilerleyen yaşına rağmen Kırk Çeşme Hamamının en eski müşterisi olarak
bu geleneği devam ettirenlerdendir.
Cumartesi akşamları özellikle
esnaf kesimi hamama büyük bir neşeyle gelirdiler, bunların içerisin de bakkal Sedo ağabeyigili görmek gerekirdi.
Ellerinde bavulları, getirdikleri yiyecek ve içecekleri ile hamam sefasını ziyadesiyle sürerlerdi.
Arife
suyu ile yıkanmanın hikmetleri, çok olduğu inancı gereği bu günlerde
hamamlarda yer bulmak oldukça zor olurdu,hamam çalışanları peştamal ve
havlu yetiştirmekte zorlanırdılar.
Sanayi tipi çamaşır
makinelerinin ve kurutucuların olmadığı günlerde ,havuzlarda yıkanan
peştamal ve havlular, hamamın bacasında uzun sopaların arasına çekilen
iplere asılarak kurutulurlardı.
Gerçi evlerde yıkanan çamaşırlarda bu metotlarla kurutulurlardı.
Kışın dışarıda bırakılan bu çamaşırlar, buzdan heykellere dönüşürlerdi.
Uzun paçalı donlar,mintanlar kaskatı olurlar, içeriye kırılmadan taşınırdılar.
İki katlı olan Kırk Çeşme hamamında İlk önce soyunma yerlerinde kabin bulunmuyordu daha sonra kabinler yapıldı.
Erkeklere ve kadınlara ait iki kısımdan oluşan Kırk Çeşme hamamının önünden Kırk Çeşme sokak geçmektedir.
Hamamın
kadınlar kısmında natır Sevim abla ile erkekler kısmında keseci Lütfi
emi ve kardeşi çaycı Niyazi emi hamamın emektarlarıydılar.
Yıkanıp çıktıktan sonra, taş şadırvandan akan buz gibi suyu, bakır maşrapalarla içince ,adam dünyaya yeni gelmiş gibi olurdu.
Ulaşımda
at'ların kıymetli olduğu dönemlerde, hastalanan atların akşam hamamda
bırakılarak terletilip tedavi edilmesi yaygın bir uygulamaymış
1943
yılında ordunun hastalanan atlarından birkaç tanesi, komutanın ,Vasfi
beye ricası üzerine hamama alınmış ve gece terleyip iyileşmeleri
sağlanmış.
Hamam kültürünün yaygın olduğu günlerden bir gün, Raci
Alkır ağabeyi hamamda bir gazel okumuş ki ,kubbede yankılanan sesi
müşteriler radyodan geliyor diye dinlemişler.
Tahta nalınların,
bakır tasların, yeşil sabunların olduğu bu dönemlerde, hamamda özel
müşteriler için bohça açılır, bu bohçanın içerisinde iki büyük, iki
küçük havlu bir de peştamal bulunurdu.
Oğullarını evlendirecek annelerin, müstakbel gelin adaylarını görüp beğenmeleri de hamamlarda olurdu.
Bu
suretle gelin adayı kızın fiziksel özellikleri iyice görülür, Bu arada
kızın hamam da tavır ve davranışları uzaktan mercek altına alınırdı.
Hali vakti yerinde olan hanımların, hamama gitmeleri ise çok görkemli olurmuş.
Hanımların
kadama bohçalarında,ipek peştamal,gümüş nalın,gümüş
tas,kildanlık,fildişi tarak,havlu takımları ve hamam süsenesi(halı)
bulunurmuş.
Hanımların hizmetinde bulunan kızlar, önceden hamama
giderler,süsene'yi sararlar,kurnayı tutar ve yıkarlar, faytonla gelecek
hanımlarına her şeyi hazır ederlermiş.
DEVAM EDECEK...