Ayazpaşa Mahallesi-6

Haznedar sokaktaki evimize çok yakın olan nenemin evi, Gürpınar Sinemasının sağ tarafındaki merdivenlerin başında iki katlı,bahçeli yeşil boyalı betonarme bir evdir.

Nenemin, Teyzelerimin (ezelerimin) yaşadığı bu evin hepimizde özel bir yeri vardı. En güzel günlerimizi yaşadığımız bu ev, maziyi içinde barındıran bir mekan olarak, hala ayakta durmakta,mahalleden her geçişimizde bizlere çok şeyler hatırlatmaktadır.

Dört veya beş yaşlarındaydım, ailede ağabeyim Cengiz ile  Teyzemin oğlu Yavuz'un sünnet olma vakitlerinin geldiğine  dair bir takım sözler işitiyordum.

Okulların henüz açılmadığı günlerdi..

Ailemizde hazırlıklar başlamış, ağabeyim ve teyzemin oğluna sünnet elbiseleri alınmıştı.

Sünnet ,nenemin evinde yapılacaktı, sünnet olacak ağabeyim ve  teyzemin oğluna ilgi birden fazlalaşmış, bu ilgiyi fark etmiş olduğumdan ,bende kendimi yerlere atıp" illa da sünnet olacağım" diye tutturmuştum.

Yaşım çok küçük olduğundan, beni hesaba katmayan ailem bu direnişim karşısında çaresiz kalmış, " Onu da sünnet ettirelim, aradan çıksın" diye karar alınca, sünnetin ne olduğunu anlamamış olsam da bu karara çok sevinmiştim.

Artık nenemgilin evin salonuna bir yatak daha ilave edilmişti.

Sünnet olacağımız günün sabahı  teyzemin kocası Fethi amca bizi mahallemizde bulunan Kırk Çeşme hamamına götürmüştü.

Benim elime plastik bir su tabancası vermişlerdi, Hamamın sıcak ortamında ,içine soğuk su koyduğum tabancayı ağabeyimgile sıktığımda bir hayli neşelenmiştim.

Kırk Çeşme hamamı 1637 tarihinde yapılmış olup, hamam; 1938 yılında Küçük Hamamı işleten Vasfi Mesutgil tarafından,tapusu olan bir büyük lüle suyu ile birlikte 17.500 TL'ye devralınmış.

Hamamın dışındaki tekne veya tanzim deposu denilen yerden, su, kırk kola ayrılıp çeşmelere ulaşmaktadır.

Rus istilası sırasında harap olan hamam Vasfi Mesutgil'in ortağı Hamamcı Neşet tarafından onarılmış.

Kırk çeşme hamamı tadilatlarıyla birlikte bugüne kadar Mesutgil ailesi tarafından işletilmektedir.

Hamamı; günümüzde, Vasfi Mesutgil'in torunları Mücahit Mesutgil ve kardeşleri çalıştırmaktadırlar.

Kırk çeşmeye dağılan su kaynağından dolayı "Kırk Çeşme" ismini alan hamamın önünde akan bir de çeşmesi bulunmaktadır.

İki lüle olan bu çeşmenin müstakil bir tapusu bulunmaktadır.

Kırk çeşmeye dağılan bu sular; Ayaz Paşa, Zeynal, Pervizoğlu camilerinin önlerindeki çeşmeler ile Menderes caddesindeki Kâbe mescidinin yanındaki çeşmeye, Gürcükapı Camiinin karşısındaki Hacı Mehmet Ağa çeşmesiyle, Haznedar çeşmesine, Oltuluların evindeki çeşmeye, Prof. Dr. Hüseyin Yurttaş'gilin evindeki çeşme ile Pirimoğulları'nın bahçesindeki çeşmeye akardı.

Bir zamanlar sosyal alanda önemli bir yeri olan hamamların kendine özgü ayrı bir kültürü vardı.

 Hamamdan çıkınca el öpme geleneği gibi, hamam giderken Kavurma etinden yapılmış bulgur pilavı ile muşmula ve çortutu turşuları götürmekte adettendi.

Hamamların; Gelin hamamı, Yas hamamı, Sünnet hamamı, Güvey hamamı,loğusa hamamı,Ayak açma gibi çeşitleri vardı.

Gelin hamamında, yenge ve gelinin arkadaşları hamama davet edilirler, gelin hanım, göbeğe çıkar, sandalyede oturur, arkadaşları etrafında oynar, meyveler ve çerezler yenir, gelinin başı kovadaki suyla yıkanır, gelinin başı yıkandığı esnada hamam çalışanlarına bahşişleri verilirdi.

Bu tür maksatlarla kullanılan hamamlar bir günlük veya yarım günlük kiralanırdı.

Güvey hamamında ise sağdıç ve arkadaşları hamama davet edilir, eğlence yapılır, müşteri rahatsız edilmez, güveyi keseleyen keseci, bahşişini sağdıçtan alırdı.

Bir zamanlar Erzurum sazlığından getirilen çillerin (Kamış) yakıldığı külhanda, sonraları tezek yakılır olmuş, ilerleyen yıllarda bu ısıtma kömürle sağlanmaya başlamıştır.

Alvarlı Muhammed lütfü Efendi Hazretleri de Kırk Çeşme hamamının özel müşterileri arasındaymış, kendisine özel bir oda tahsis edilir, içeride yıkanır ve çıkarmış.

Faytonla hamam gelen Osman Bektaş ve Mehmet Kırkıncı Hoca da hamamın özel müşterilerindenmiş.

Hamamlara olan ilginin azalmasına rağmen bu geleneği devam ettiren eski Erzurumlularda yok değil.

Erzurum da belki de fötr şapka takan birkaç kişiden biri olan Hilmi Mirici amca ilerleyen yaşına rağmen Kırk Çeşme Hamamının en eski müşterisi olarak bu geleneği devam ettirenlerdendir.

Cumartesi akşamları özellikle esnaf kesimi hamama büyük bir neşeyle gelirdiler, bunların içerisin de bakkal Sedo ağabeyigili görmek gerekirdi.

Ellerinde bavulları, getirdikleri yiyecek ve içecekleri ile hamam sefasını ziyadesiyle sürerlerdi.

Arife suyu ile yıkanmanın hikmetleri, çok olduğu inancı gereği bu günlerde hamamlarda yer bulmak oldukça zor olurdu,hamam çalışanları peştamal ve havlu yetiştirmekte zorlanırdılar.

Sanayi tipi çamaşır makinelerinin ve kurutucuların olmadığı günlerde ,havuzlarda yıkanan peştamal ve havlular, hamamın bacasında uzun sopaların arasına çekilen iplere asılarak kurutulurlardı.

Gerçi evlerde yıkanan çamaşırlarda bu metotlarla kurutulurlardı.

Kışın dışarıda bırakılan bu çamaşırlar, buzdan heykellere dönüşürlerdi.

Uzun paçalı donlar,mintanlar kaskatı olurlar, içeriye  kırılmadan taşınırdılar.

İki katlı olan Kırk Çeşme hamamında İlk önce soyunma yerlerinde kabin bulunmuyordu daha sonra kabinler yapıldı.

Erkeklere ve kadınlara ait iki kısımdan oluşan Kırk Çeşme hamamının önünden Kırk Çeşme sokak geçmektedir.

Hamamın kadınlar kısmında natır Sevim abla ile erkekler kısmında keseci Lütfi emi ve kardeşi çaycı Niyazi emi hamamın emektarlarıydılar.

Yıkanıp çıktıktan sonra, taş şadırvandan akan buz gibi suyu, bakır maşrapalarla içince ,adam dünyaya yeni gelmiş gibi olurdu.

Ulaşımda at'ların kıymetli olduğu dönemlerde, hastalanan atların akşam hamamda bırakılarak terletilip tedavi edilmesi yaygın bir uygulamaymış

1943 yılında ordunun hastalanan atlarından birkaç tanesi, komutanın ,Vasfi beye ricası üzerine hamama alınmış ve gece terleyip iyileşmeleri sağlanmış.

Hamam kültürünün yaygın olduğu günlerden bir gün, Raci Alkır ağabeyi hamamda bir gazel okumuş ki ,kubbede yankılanan sesi müşteriler radyodan geliyor diye dinlemişler.

Tahta nalınların, bakır tasların, yeşil sabunların olduğu bu dönemlerde, hamamda özel müşteriler için bohça açılır, bu bohçanın içerisinde iki büyük, iki küçük havlu bir de peştamal bulunurdu.

Oğullarını evlendirecek annelerin, müstakbel gelin adaylarını görüp beğenmeleri de  hamamlarda olurdu.

Bu suretle gelin adayı kızın fiziksel özellikleri iyice görülür, Bu arada kızın hamam da tavır ve davranışları uzaktan mercek altına alınırdı.

Hali vakti yerinde olan hanımların, hamama gitmeleri ise çok görkemli olurmuş.

Hanımların kadama bohçalarında,ipek peştamal,gümüş nalın,gümüş tas,kildanlık,fildişi tarak,havlu takımları ve hamam süsenesi(halı) bulunurmuş.

Hanımların hizmetinde bulunan kızlar, önceden hamama giderler,süsene'yi sararlar,kurnayı tutar ve yıkarlar, faytonla gelecek hanımlarına her şeyi hazır ederlermiş.

D
EVAM EDECEK... 
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Elif koc 01 Ocak 1970 02:00

    Merak ettim devamini aileme ait bu bilgiler enteresan

  • Erdal Saatcioğplu 01 Ocak 1970 02:00

    Bu ne güzel bir makale zevkle okudum.Daha sonra gelecek kuşaklara ışık tutacaktır.