İran seferine giden Kanuni sultan Süleyman Erzurum'a uğradığında yıkık virane halde bir Erzurum'la karşılaşmış, öyle ki tarihi belgeler 1540 yılında şehirde 76 hanenin varlığından bahsetmektedir.
Her hanenin 5 kişiden oluştuğu düşünüldüğünde 76 hanede 380 kişinin yaşadığı söylenebilir.
Vergiden istisna olanlarında bu rakama eklenmesiyle şehirde 500 kişinin yaşadığı anlaşılmaktadır.
Bu manzaradan sonra Kanuni sultan Süleyman'ın şehrin geliştirilmesi yönündeki talimatlarıyla Erzurum da ciddi bir şekilde imar ve iskan çalışmalarına gidilmiş, dolayısıyla şehrin nüfusu hızla artmaya başlamış ve 1555 yılına gelindiğinde nüfus 3000 civarına yükselmiş.
Tebriz'den insanların gelmesine izin verilmesiyle de şehirde Kanuni döneminde müthiş bir gelişme kaydedilmiş dolayısıyla Erzurum da Kanuni dönemine ait çok miktarda eser görmek mümkün olmaktadır, bu eserlerin bir kısmı da Ayaz paşa mahallesindedir.
Rüstem paşa çarşısı ile bu günkü Ticaret lisesinin ön tarafından başlayan Ayaz Paşa mahallesinin sınırları, Esat Paşa yokuşunu kestikten sonra, Kırkçeşme hamamının üst tarafından ,Musa bey sokakla devam ederek, Hacı Ali sokakla, eski bat pazarından karşıya geçerek Taşmağazalara uzanır.
Alpagut'ların, Beyaz Saray isimli binalarından başlayarak Taşmağazaların sol tarafını takip eden sınır, Habipbaba türbesinin karşısından hacılar hanını önünden Gürcü Kapı camisinin karşısından , Pelit meydanının sol tarafına düşen peynirci dükkanlarını takip eder, Çortan camisini içerisine alarak, Bakırcı camisinin sol tarafından ilerler tekrar Rüstem Paşa çarşına kadar devam ederdi.
Hacılar Hanı,Bakırcılar Çarşısı,Ayaz paşa caddesi,,Rüstem Paşa çarşısı,Fuadiye hamamı,Kavaflar Çarşısı,Pervizoğlu ,Zeynal ve Ayazpaşa camileri , Kabe mescidi,Gürpınar sineması,Taşmağazaların ve eski Batpazarının bir kısmı, eski Kuru Hapan, Gürcükapısının ve Pelit meydanının belli bir kısmı Ayaz paşa mahallesinin sınırları içerisinde kaldığından mahallenin oldukça eski ve hareketli bir yerleşim birimi olduğu anlaşılmaktadır.
Eskiden, Ayazpaşa mahallesine bağlı olan Çortan cami ve civarı daha sonra ayrı bir mahalle olarak mahalleden ayrılmıştır.
Tarihi Rüstem paşa çarşısı bizim çocukluğumuzda oldukça bakımsız, yıkık ve virane haldeydi.
Çocukluk merakımızdan olsa gerek elimize gazete parçaları alıp onları yakarak içerisinde ne olduğunu anlamaya çalışırdık ,birkaç odanın içini zorda olsa görür merakımızı giderirdik.
Bir zamanlar şehrin elektrik ihtiyacını karşılayan ve gaz yağı ile çalışan motor bu tarihi binanın içerisine konulmuş aşırı titreşimden dolayı bu motor dışarıya taşınmıştır.
Çok eski dönemlerde şehrin hapishanesinin yanması ile birlikte bir müddet hapishane olarak da kullanılan Rüstem Paşa çarşısı 1970 yılında restore edildikten sonra bir müddet üst kısımda muhasebecilerin,terzilerin ve kitapçıların mekanı olmuştu.
ilerleyen yıllarda turizm sektörünün ön plana çıkmasıyla Oltu taşından yapılmış hediyelik eşyaların satıldığı bir çarşıya dönüşmüş dolayısıyla halk arasında "Tespihçiler çarşısı" olarak bilinmeye başlanmıştır.
Çarşının arkasında bulunan bahçede bir havuz ile elektrik santrali bulunurdu.
Kışın buz tutan bu havuzun üzerinde mahallenin gençleri çok güzel paten kayarlardı.
Oyun mekanım, kapımızın önündeki haznedar çeşmesinin civarıydı.
Oltuluların iki katlı evlerinin önü olan bu alan, sal taşları ile kaplıydı.
Çeşmenin arka tarafında ise bu eve ait çeşitli ağaçların süslediği büyük bir bahçe vardı.
Mahallede, Oltuluların konağı olarak bilinen bu güzel yapı, 1930 yıllarında Oltulu Ömer Hoca tarafından yaptırılmış iki katlı kagir binaydı.
Sarı renkli olan bu Konağın bahçesinde kamelya ve havuz ile halkın faydalandığı bir çeşmesi ve hamamı mevcuttu.
Bahçenin içerisindeki kamelya ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biriydi?
Ramazanın yaz aylarına denk geldiği zamanlarda Ayazpaşa camiinde hatimle teravih namazı kılan cemaatin bir kısmı bu kamelyada ağırlanırlar ve semaver çayı ile ramazan akşamlarının keyfini çıkarırlardı.
Çatılı olan bu konak, görüntüsü ve bahçesi ile geçmiş yıllardaki Erzurum'un kent yüzünü gösteren güzel örneklerden biriydi
Haznedar sokağa açılan kapısından içeriye girildiğinde taş avluya geçilir ve buradan ahşap bir merdivenle üst kata çıkılırdı.
Üç buçuk metrelik tavan yüksekliği olan odaları, çift kanatlı kapıları, 70 cm duvar genişliği ile zamanının en görkemli yapılarından biri olan bu konağın bahçesinden girildiğinde Şerif Özoltulunun oturduğu bölüme geçilirdi.
Bu kısımda komşuların kullanımına izin verilen bir hamam mevcutdu.
Bir kurnası bulunan bu küçük hamamın kendisine uygun bir kubbesi de vardı,özel bir ısıtması olan bu hamamın zemini bakırla kaplıydı.
Bir müddet Sadık Oltulugil'in oturduğu bu konağın yerinde ne yazık ki yeller esmekte o günün tüm özelliklerini yansıtan el işlemeli kapılar,ahşap tavanlar,yüklükler,tandır başları ile o güzelim ağaç ve çiçeklerin süslediği bahçeden geriye hiçbir şey kalmamış.
Sadık Oltulugil'in İstanbul da yaşayan çocukları elektrik mühendisi Turgay Oltulugil ile kardeşi mimar Tülay hanımın hatıralarında tüm detayları ile hatırlanan bu ev çocukluk yıllarımı hatırlatan güzel bir simgeydi.
DEVAM EDECEK...