İstanbul gibi kadim ve şairin "bî-misl ü behâ" dediği benzersiz bir şehri fetheden, çağın fetih anlayışı gereği Ayasofya'yı kiliseden camiye dönüştúren Fatih'tir; minnetle anıyor, rûhu şâd olsun... Ama unutulmasın ki, İstanbul'u ve Ayasofya'yı işgalden kurtaran ve İstanbul'u ikinci kez vatan yapan, bugünlere gelmesini sağlayan, "Kostantiniye"yi İstanbul adıyla tescil ettiren ise, Atatürk olmuştur. Şâyet Millî Mücadele verilmemiş olsaydı İstanbul ve Ayasofya bugün bizim olur muydu? Ayasofya o günün şartlarında müzeye dönüştürülse de, tapuya "Ayasofya Camii" olarak tescil ettiren de yine Atatürk olmuştur.
Yıllardır bir bölümünde kısmen ibadet yapılan, ezan okunan, cuma namazı kılınan Ayasofya, nihayet Danıştay'ın kararı ile yeniden camiye dönüştürülmüş ve hıristiyanlık inancının sembol ve figürleri aynen korunarak bütünüyle ibadete açılmıştır. Güzel olmuş; hayırlı olsun.
Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar zaman zaman "Dersaadet -Payitaht" ve halk arasında "İslâmbol" 18. yüzyıl divan şairi Nedim'in şiirlerinde "Stanbul" denilse de, Osmanlı aydınları ve dünya "Kostantiniye" adını kullanıyorlardı. Yani İstanbul'un fetihten itibaren değişmeyen resmi adı "Kostantiniye" idi. "Kostantiniye" adı için Atatürk son olarak 28 Mart 1930 tarihini verdi. Bu tarihten sonra yurt dışından gelecek mektuplarda şehrin adı olarak "Kostantiniye" yazılması durumunda mektupların iade edileceği bildirildi. Batı dünyası bu kararlı irade karşısında ayağa kalkmıştı. Işte bundan sonradır ki; "Kostantiniye şehri" resmen "İstanbul" olmuştur.
İstanbul ismini bütün dünyaya kabul ve tescil ettiren Atatürk olmuş ve böylece Istanbul Türk ve müslüman hüviyeti ile bugünkü isim kimliğine kavuşmuştur. "Kralın hakkı krala; Sezar'ın hakkı Sezar'a" verilmeli ve tartışmalar bu tarihî zeminde yapılırsa daha hakkaniyetli olur sanırım. Şâyet çağın söylemi doğru ise; "Ayasofya Fatih'in mülkü" olduğu kadar; bugün için de "Atatürk'ün mülküdür" hak ve savı ortaya çıkmaz mı ve bu sav doğru olmaz mı? Kaldı ki; "Sultan'ın mülkünü" ortak vatan yapan Atatürk üzerinden İncitici ve hiç de hoş olmayan ayrıştırıcı hesaplaşma vari söylemlerden vaz geçelim ve Sultan Fatih'e olduğu kadar, Atatürk'ün hatırasına da minnette ve saygıda kusur göstermeyelim...
Ayasofya zemininde sağlanan ve son yıllarda az görülen siyasal ve toplumsal mutabakatı lûtfen zedelemeyelim. Ayasofya süreci dahil; tüm tarihsel olayları kendi şartları üzerinden okuyalım.
Bu yazı sizin yazınız değil. Parça parça bir yerlerden kopyala yapıştır yapılmış. Özgün olmanızı tavsiye ederim. Hem fikriniz hem de zikriniz sizin gibi bir eğitimciye yakışır şekilde gerçekten ;)