Dün Adana'nın "partili valisi" Hüseyin Avni Coş'a dair kalem oynattık ya, gün boyu yüzlerce e-mail ve onlarca telefon geldi.
"Yazı çok güzel olmuş, hele de Erzurum eski valilerinden Tahsin Uzer'le ilgili naklettiğiniz olay bugüne cuk diye oturmuş" diyenlerin yanısıra, sanki anlaşmışlar gibi hemen herkes aynı soruyu soruyordu:
"Hüseyin Avni Coş aynı üstün meziyeti (!) Erzurum'da icra etseydi ne olurdu?"
Hatta bazıları işi abartmış, "Tut ki o vali Erzurum halkının tamamı için öyle bir herze yeseydi, bu denli bir tepki olur muydu?"
Etmeyin beyler; Musa, Musa da o kadar da uzun değil.
Erzurum ağaç kovuğundan çıkmış bir şehir değil. Bir yönetici ancak aklını yitirmiş olacak ki, öyle bir herze yiyebilsin.
Kaldı ki hafızanızı zorlarsanız çok rahatlıkla hatırlayacaksınız; beş altı yıl önce, o dönemin Erzurum valisi, hayli maksadını aşan (çamlıkta yakalanmıştı) bir herze yemişti de anında bedelini görevden alınmakla ödemişti.
Fakat şurası da acı bir gerçek:
Aynı vukuat Erzurum'da vücut bulmuş olsaydı, Adana'da olduğu kadar bir tepki olmazdı.
Bağırıp çağıranlar, isyan edenler, "vali istifa" diye slogan atanlar çıkardı ama bi o kadar da "biz valimizin yanındayız" şeklinde eyyamcılık yapanlar da olurdu.
Tecrübeyle sabittir ki o eyyamcılar, çamlıkta basılan valinin şe'yinin bekçiliğine soyunmuşlardı.
Neyse ki çoğunlukta değiller, neyse ki eyyamcı oldukları artık yedi düvelde bilindiği için kimse ciddiye almıyor.
Evet; biz Adana kadar hareketli, tepkili ve sıcakkanlı bir şehir değiliz.
Kol kırılır yen içinde anlayışı, şehrimizin hâkim kültürü içinde kalın bir cüzdür.
Niye böyle düşündüğümüzü yine tarihte kalan bir hatırayla anlatmaya çalışalım...
Yıldırım Akbulut, başbakan'dı.
Atatürk Üniversitesi'nde yeni eğitim yılı için tören düzenlenmiş, başbakan ve çok sayıda bakan bu törene katılmıştı.
Erzurum'un da bir bakanı vardı. O da, Enerji Bakanı Togay Gemalmaz'dı.
Yıldırım Bey, kürsüde hitap ediyor, ANAP'ın hizmetlerini sıralıyordu.
Davetlilerin içinden bir kadın ayağı kalktı ve yüksek sesle "...sayın başbakan, ben 17 yıllık üniversite mezunu bir devlet memuruyum ama aldığım maaş çok az, geçinemiyorum" dedi.
Yüksek sesle tepkisini dile getiren hanımefendi son derece güzel ve alımlı biriydi.
Başını çevirip bakan kendini alamıyordu.
Başbakan Yıldırım Akbulut, kürsüden kadına cevap verdi:
"Hanımefendi belli ki oldukça tecrübeli birisiniz, devlet memuru olmak zorunda değilsiniz ki. Piyasada daha çok kazanırsın, maaşın azsa memurluktan istifa et!"
Salonun orta yerine adeta devasa bir buz kalıbı düştü. Herkes sus pus oldu, iğne düşse sesi duyulacak gibiydi...
Yıldırım Bey, konuşmasını sürdürdü ve sonra da tören bitti.
Biz gazeteciler, hemen Erzurum milletvekili olan Enerji Bakanı Togay Bey'in yanına koşup gittik.
"Başbakan'ın bu çıkışı için ne düşünüyorsunuz, istifa edecek misiniz" diye sorunca, zavallı Togay Bey neye uğradığına şaşırdı.
""Yahu" dedi. "Etmeyin eylemeyin Başbakanımız bu sözü başka manada söylemedi, demek istedi ki madem üniversite mezunusun memuriyetle geçinemiyorsan özel sektörde çalış. Lütfen meseleyi başka mecralara çekmeyiniz."
Aslında Togay Bey haklıydı. Yıldırım Akbulut'un muradı söylediği gibi değildi ama öyle bir cevap verdi ki sanki o güzel kadına dedi ki, "sen bu güzellikle piyasada istediğin parayı kazanırsın."
Neyse mesele kapanıp gitti, ne o memure, ne de salondaki kimse üzerinde durmadı.
Dursaydı ne olurdu, diye sorarsanız, söyleyeyim:
Bi halt olmazdı. Çünkü Togay Bey henüz çiçeği burnunda bir bakandı ve o koltuğa ulaşmak için çok beklemişti. Yıldırım Akbulut'un çam devirmesinden ötürü, bakanlığa veda edecek değildi.
Başka kimsenin umurunda da olmadı zaten...
Evet; hoş demiyoruz ki Erzurum her türlü hakareti yer yutar sesini çıkarmaz; değil elbette...
Fakat kabul edelim ki Adana'daki kadar da sesimiz çıkmazdı.
Çamlıkta basılan vali olayında da şehrin tepkisinden dolayı vali görevinden alınmamıştı ki...
Hükümet gereğini yapmıştı.
Kabul edelim ki "şanslı" bir şehiriz! Düşününüz ki Hüseyin Avni Coş Erzurum valisi ve o lafı Erzurum'da etti.
Düşünmesi bile acı veriyor ama sizi temin ederim ki, 10 Kasım'dan beri "makam"ı yalakaların tebrik ziyaretiyle dolup taşıyor olurdu!
Etme; o kadar da değil, diyorsunuz...
Haklısınız; o kadar da olmaz değil mi?
Olur da o kadarı olmaz, olmamalı...
Lügata baktım, nerden geliyor bu "gavat" sözü, bizim dilimize nasıl yerleşmiş...
Daha çok Doğu ve Karadeniz'de kullanılan bir kelime.
Kökeni Farsça...
Farsça'da "gubat" diye geçiyor, bizde "gavat" olmuş.
Eski Fars dünyasında yani Zerdüşlüğün geçerli olduğu dönemde, Gubat adında bir adam çıkmış ve "karılarımız da ortak olsun" diye bir görüş savunmuş, hayli de taraftar bulmuş.
Ama bu "gubat" sonra tukaka ilan edilmiş.
Çünkü adam milletin karısına sarkmaya başlamış.
"Gavat" bize işte oradan gelmiş.
Eskiler bakmış ki "gubat" tam bir "gavat"!
Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, bu kelimeyi çok seviyor olmalı ki Adana'dan önce de Bingöl'de depremzedeye aynı biçimde hitap etmişti!
Şu sıralar Vali Bey'in keyfine diyecek yok.
Öyle ya Başbakan sahip çıktı; daha O'na top mu değer!
Muhalefet, basın, sokak ve sivil toplum ne derse desin, nasılsa arkası sağlam...
Azeri'nin biri namaz kılarken, her rukûya eğilip kalktığında af buyurun gaz çıkarıyormuş.
Yanında duran arkadaşı, namazı bittikten sonra Azeri'ye sormuş:
"Ay köpeoğlusu o ne tern namaz gılmaktı ele, eğilir galhir yellenirsen"
Azeri cevabı patlatmış:
"Aman" demiş."Men özümü Hakk'a tapşırmışam, ardım ne diyir desin!"
Avni Bey de öyle diyor:
"Ben varlığımı Başbakan'a armağan etmişim, ağzım ne söylerse söylesin"
Seneler boyu "tek parti dönemi"nin valilerine güldük geçtik, yeri de geldi acımasızca eleştirdik.
Şimdi bu Coş'muşları görünce, o adamlara nasıl da haksızlık ettiğimizi düşündüm.
Yaşa ki göresin...
Tarih daha neler kaydedecek...
Avni Coş o deryada bir damla!