Kafileler Aşkale de yığıldıkça yeni gelenler Erzurum'a sevk edilmişlerdir.
Mükelleflerin trenle Erzurum'a gitmeleri yasak olduğundan? onlar da civar köylerden kızak kiralayarak önce Ilıca'ya oradan da Erzurum'a gelmişlerdir.
Erzurum'a gelenler diğerlerine göre kendilerini biraz daha şanlı saymışlar ve Mahallebaşı semtini mekan tutmuşlardır.
Rum,Ermeni ve Yahudi vatandaşlardan oluşan mükellefler Mahallebaşı'nda bulunan on odalı Cemal Oteli'ni kiralamışlar ve buraya yerleşmişlerdir.
Zamanla sayıları artınca, muhitteki boş dükkanları, kahvehaneleri, tutmuşlar, parası olmayanlarda eski ahırların altına hasır sararak kendilerine kalacak yer sağlamışlardır.
Mükellefler arasında durumu iyi olmayanlardan terzi ve kuyumcularda çalışanlar olduğu gibi kaldıkları otelde, temizlik işlerine bakıp, yemek pişirerek geçinmelerini sağlayanlarda bulunuyormuş.
Erzurum Valisi Nuri Atay'ın ara sıra haklarında bilgi aldığı ve isteklerini dinlediği mükellefler, bu sıkıntılı dönemi aralarında güçlü bir dayanışma yaparak aşmaya çalışmışlardır.
Öyle ki, aralarında hastalananları tedavi edip temizliklerini yapmışlar, özel dini günlerde birlikte dua etmişler, dini bayramlarını birlikte kutlamışlar, vefat edenlerin cenazelerini birlikte kaldırmışlardır.
Kayıtlara göre çalışma kamplarına gönderilenlerden 21 kişi yaşlılık ve hastalıktan vefat etmiştir.
Erzurum da ilk vefat eden Vasilaki'nin cenazesine mükelleflerden 200 kişi katılmış, cenaze, tespit edilen eski bir Rum mezarlığına defin edilmiş, törende Rum, Ermeni ve Yahudiler ayrı ayrı dua etmişlerdir.
Daha sonra vefat eden mükelleflerden bazıları da Rus Manastırına defin edilmiştir.
Mükellefler , ölen şahsın kimliğini ifade eden bir kağıdı cam bir şişenin içerisine koyup onu da cenazeyle birlikte gömerlermiş.
Yakaları kürklü kalın paltoları, şapkaları, ve kışlık ayakkabıları ile fark edilen mükellefler, dışarı çıktıklarında, vatandaşların ilginç bakışlarına ve sataşmalarına maruz kalmışlarsa da zamanla toplum tarafından kabullenmişlerdir.
Büyük servet sahiplerinin bir anda alışık olmadıkları bir hayata sürüklenmeleri takdir edilir ki son derece zor olmuş, bu insanlar hem maddi hem de manevi sıkıntılar yaşamışlar, içlerinde intihar teşebbüsünde bulunanlar olduğu gibi hayata küsenler de olmuştur.
Çalışma günlerinde İstanbul Kapı,Kars Kapı ve Deveboynu ve Tahirdağı civarında yol temizliğine giden mükellefler, Pazar günleri, Erzincan Kapı gibi kahvehanelerin çok olduğu çarşılara gider, sabah tabla (tepsi) içinde peynir ekmek, zeytin vs kahvaltı yapar, at yarışlarına izler, hamamlarda yıkanırlarmış.
Cemal Oteli'nde her odaya beş kişi yerleşmiş ,mükellef sayısı artınca kalacak yer ihtiyacı da çoğalmış ,önce Cemal Oteli'nin yatakhaneye çevrilen salonuna 68 sığdırılmış, daha sonra gelen 560 kişi de Veyis Efendi ve Dumlupınar İlkokuluna yerleştirilmiştir.
Okullar, bit vakasının önüne geçmek için valiliğin destekleriyle ilaçlama yaptırılmıştır.
Cemal Oteli'nde tek bir tuvaletin olması ve musluk bulunmaması sorun olsa yakın da bulunan çeşmelerden faydalanmışlardır.
İçlerinde Ermeni sanayici Mihran Yarman gibi şiir yazıp yaşadıkları durumu mısralara dökenler de olmuş.
"Aşkaleli" imzalı şiirler yazan Mihran Yarman, yaşadıklarını ve içinde bulundukları ortamı" Aşkale yurdum da yok bizi anan/ Kuleye benzeyen dağına bakan/Soluksuz kalıyor yokuşu çıkan/Kıymayın kardeşler bizimki de can?" mısraları ile dile getirmiştir.
Mükellefler içerisinde Erzurumlu esnafın İstanbul'da ticaret yaptığı tüccarlarda bulunmaktaymış.
Bunlar, daha önce tanıdıkları bu esnafları şehirde bularak bağlantı kurmuşlar ve bir takım ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda onlardan yardım almışlardır.
Hatta, İstanbul'da kumaş ticareti yapan bir mükellef, Erzurum'un tüccar terzilerinden Ömer Arı'yı bulmuş ve paralarını ona emanet etmiş, ihtiyacı olduğu zaman da gelir bir miktar alırmış.
Günler geçtikçe uygulamada gevşemeler başlamış 1943 yılının Eylül ayında mükelleflerden bir kısmı trenle Sivrihisara gönderilmiş.
16 ay yürürlükte kalan, hukuki, ve ahlâki açıdan bir demokrasi lekesi olan bu kanun, İzmir Milletvekili Celal Bayar'ın girişimleri ile 15.03.1944 yılında tasfiye edilmiş, tahsil edilemeyen borçlar silinmiştir.
Varlık Vergisi ile gayrimüslimlerden 166,Müslümanlardan 115 ,ecnebilerden ise 33 milyon lira gelir sağlanmıştır.
O günün şartlarında ülkede 375 000 Gayrimüslim olduğu düşünülürse, toplanan verginin ağırlıklı yükünün gayrimüslimlere yüklendiği anlaşılmaktadır.
Dönemin İstanbul defterdarı Faik Ökte'nin yıllar sonra yazdığı "Varlık Vergisi Faciası" isimli eseri bir itiraf niteliğindedir.
Kanunun uygulamaya sokulduğu günlerde İhsan Arat ve Ekrem Türkay isimli iki vicdanlı müfettişin bu işi adil bulmayıp istifa etmeleri de işin vahametini göstermesi açısından dikkat çekicidir.
O günlerde maliye müfettişi olan ve daha sonra başbakanlık koltuğuna oturan Ferit Melen'in ,Trabzon'da suçsuz bir mükellefe şahsi duygularından dolayı ağır bir ceza kestirip, bunu sonradan itiraf etmesi uygulamanın keyfiliğini göstermesi açısından önemlidir.
Bu uygulamadan sonra devlet gelir sağlamak için yeni arayışlar içine girmiş Geniş Meslek Gruplarına Kazanç Vergisi ve Toprak Mahsulleri Vergisi adı altında iki kanun uygulamaya sokulmuştur.
Ardan yıllar geçti, ülkemiz geçmişte yaşanan antidemokratik uygulamalarla yüzleşmek ve hukuk devleti olmak yolunda tavizsiz yürümek zorundadır. Bu münasebetle Varlık Vergisi uygulamasından dolayı yaşananlarla ilgili Aşkale de bir demokrasi müzesi açılması belki de bu konuyla ilgili atılan ilk adım olacaktır. SON
Kaynakça.
Akar Rıdvan,Aşkale Yolcuları,Belge Yayınları,2000,İstanbul
Aktar Ayhan,Yorgo Hacıdimitriadis'in Aşkale-Erzurum Günlüğü(1943),İletişim Yayınları,2011,İstanbul
Biberyan Zaven,Babam Aşkale'ye Gitmedi,Aras Yayıcılık,2013,İstanbul
Gündem Mehmet,Lüzumlu Adam,İshak Alaton,Alfa Yayınları,2017,İstanbul
Aziz Ahmet,Aşkale Yolcusu Kalmasın,Yalçın Yayınları,2008.İstanbul