Asın gitsin bu şerefsizleri...

Eski bir polis şefinden dinlemiştim. Bizzat kendi başından geçmiş... Olay, polis şefinin Ankara'da asayiş müdürü olarak görev yaptığı zaman yaşanmış.

Şöyle anlatmıştı:

"İnsan hakları savunucusu bir avukat vardı. Kelimenin tam anlamıyla polis için bir kâbustu. Çünkü hangi zanlıyı gözaltına alsak anında karakola koşup geliyordu ve 'işkence yaptınız' diyerek, ortalığı ayağa kaldırıyordu. Ona göre, zanlıya atılan bir tokat dahi işkenceydi. Derken günlerden bir gün telsizden bir anons geçti. Ankara'nın en lüks semtlerinden birinde, çocuk tacizcisi bir sapık, yakalanarak karakola götürülmüş. Sordum soruşturdum, bir de öğrendim ki sabıkalı çıkan sapık, bizim avukatın 7 yaşındaki kızına tacizde bulunmuş. Karakola gittiğimde, bu kez müşteki sıfatıyla, bizim insan hakları savunucusu avukatımız da oradaydı ve kıyamet koparıyordu. "Sakin olun beyefendi, birazdan öğreneceğiz nasılsa; önce zanlının ifadesini alalım, görgü tanıklarını dinleyelim. Bakalım ki iddia ettiğiniz gibi zanlı bu kişi mi?" dedim.

Ne mümkün. Avukat istiyordu ki zanlıyı bir an önce hatta yargılamadan anında oracıkta asalım. Biraz sonra ifade alan memur odaya girip, 'efendim soruyoruz sen mi yaptın?' diye, inkâr ediyor. "Ben yapmadım" diyor. Ne yapalım efendim zanlıyı salıverelim mi?' Tabii ki memur arkadaş bunu öylesine söylüyordu. Avukat Bey hemen ayağı fırlayıp, memurun yakasına yapıştı. "Ne demek salıvermek, siz isteseniz onu konuşturursunuz. Niye konuşturacak metotlara başvurmuyorsunuz?" diye bağırmaya başladı.

Çok geçmeden olayı çözmüştük. Çocuk tacizcisi polislerin yakaladığı zanlıydı, tüm delilleriyle ortaya çıkarıp yargıya teslim ettik. Avukat Bey, uzunca bir zaman polis merkezinin civarından bile geçmedi."

Eski bir polis şefinin başından geçen o olayı, tabii ki durup dururken hatırlamış değilim.

Kaç günden beri yüreğimiz yanıyor. Sinesinde toplu iğnenin ucu kadar vicdan olan bir kimse, nasıl böylesine insanlıktan çıkar?

Olay malum...

Tarsus'ta üç hayvan(!) tarafından önce tecavüz edilen, sonra bıçaklanan ve ardından da yakılan dünyalar tatlısı Özgecan...

Haklı olarak tüm Türkiye ayağa kalktı.

"Bu katilleri asın!"

Oysa aynı kitleler, dün de "idam cezası kaldırılsın" diye bağırıyordu.

İnsan hakları, evrensel ve insani bir kavramdır.

En acımasız bir katilin dahi hakları var.

Özgecan'ın bütün suçu, canından çok sevdiği ülkesinde, toplu taşıma yapan bir araca binmekti!

Sonrası?

Evet; sonrası tam bir facia...

Lafı hiç de eğip bükmeyeceğim.

Ben de idam cezasından yanayım. Özellikle de bu türden katiller için mutlaka idam cezası geri gelmelidir.

Canı cehenneme Avrupa Birliği kriterlerinin.

Diyenler olacaktır ki, "eğer idam cezası çözüm olsaydı, Amerika ve İran'da idam cezası var ama benzer suçlar yine de oralarda da işleniyor"

Haklısınız...

Lâkin idam cezası, caydırıcı olmasa bile canı yanan aile açısından yüreklere su serpen bir sonuçtur.

Türkiye gibi ortalama on yılda bir af çıkan ülkede, Özgecan'ın katilleri çok yatsa yatsa en fazla on yıl hapis yatar!

Halbuki o katiller idam edilmeleri gereken suçlulardır, olmadı en hafif şekliyle geberene kadar hapiste çürümeleri gerekir.

Ama Türkiye'de on yıl sonra, bu katiller yeni kurbanları ağlarına düşürmek için yollara düşecekler.

Kız çocuğu babası olduğumdan mıdır böyle düşünüyorum bilmiyorum.

Özgecan'ın fotoğraftaki o masum çehresine her baktıkça, sanki yüreğimde volkanlar patlıyor.

Düşünün bir de ya Özgecan'ın anne-babası ve kardeşleri ne hissediyor, onlar bu acıya nasıl dayanıyorlar?

Avukat Bey, başkasının çocuğuna musallat olan sapıklar için yollara düşüp onların insan haklarını savunuyordu. Ne zaman ki kendi çocuğu aynı sapıkların kurbanı olunca durum değişti.

"Bu adamları niye asmıyorsunuz?"

Haklısınız avukat bey, haklısınız...

Bana da sorsanız ben de, bu sapıkların derhal asılmalarını istiyorum.

Avrupa'ya şirin gözükmek uğruna şebekliğe hiç lüzum yok.

Ey AK Parti, işte sana bir fırsat; baksana bütün Türkiye ayağa kalktı. Haydi değiştir o yasayı...

Sonra da asın gitsin bu şerefsizleri.

Unutmayın:

Bu ülkede üniversite öğrencisi bir kız şehir minibüsüne bindiğinde önce tecavüze uğruyor, sonra bıçaklanıyor, ardından da yakılarak vahşice öldürülüyorsa...

Hiç kusura bakmayın ne Kanal İstanbul umurumda, ne de yapımı süren dünyanın en büyük hava limanı ya da üçüncü köprü...

İnsanı yaşatın yeter...

Köprümüz de olmasa olur, kanalımız da...

Hani her fırsatta söyleyip duruyorsunuz, "Fırat kenarında bir kurt bir kuzuyu kaparsa, hesabı bizden sorulur."

Doğru...

Hz. Ömer, o sözü sır laf olsun torba dolsun diye söylememiş.

O sözün gereği yapılmadıkça, o söz sadece bir slogan olarak kalır.

Mersin'in Tarsus ilçesinde, genç bir kız hunharca katledildi. Eğer bu ülkede bir Fırat ve bu ülkede eğer bir adalet duygusu varsa, daha neyi bekliyorsunuz...

Bakın hemen her gün kurtlar, o kadar çok kuzuyu yiyor ki, bunu görmüyorsanız; yazık sizin ferasetinize...

Bir yılda 7 bin kadın şiddete maruz kalmış ve yüzde seksen üçü bu şiddetin sonucunda hayatını kaybetmiş.

Demek ki yalnızca taziye vermek, "sizinle beraberiz" demek yetmiyor.

İlla da idam...

O şerefsizler yağlı urganların boyunlarına geçmeyeceğini ve de en çok on yıl mahpus yatıp sonra salıverileceklerini bildikleri için her türlü vahşeti yapıyorlar.

Bilseler ki anında asılacaklar, göreceksiniz ki işin rengi değişecek...
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ekrem KAYA 01 Ocak 1970 02:00

    Bence de hemen asın gitsin bu şerefsizleri.

  • mehmet karaağaç 01 Ocak 1970 02:00

    İdam cezası çıkana kadar vatandaşlık hakkımızı kullanmayıp oy vermeyecek ve tüm siyasileri protesto edeceğiz.