Erzurum’da yaşıyorsanız ve bundan böyle de yaşamayı düşünüyorsanız eğer,önce bu şehirde olup biten bazı akıl almaz olaylara alışmanız lazım.
Öyle ki…
Başka
bir yerde (misal Kayseri’de) bu olayların onda biri cereyan etmiş olsa,ya birilerinin “kelle”si gider, ya da ahali öyle bir tepki verir ki, o
şehri yönetenler kaçacak delik arar…
Lakin mevzubahis Erzurum olunca, tam tersi zuhur ediyor:
Ayaklar baş’lığa terfi ettiriliyor, baş’larsa ayak olmaya mecbur kılınıyor!
Kimse de halinden müşteki değil!
İktidar mensubu politikacıya sorarsan, Erzurum tüm zamanların altın çağını yaşıyor!
Bürokrata sorarsan, bundan iyisi Şam’da kayısı geyikleri!
Sivil toplum örgütlerine sorarsan, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın hesabında!
Basına sorarsan, pardon neyi sormuştunuz ayaklarına yatar!
Kanaat önderlerine sorarsan, bizim cemaati ilgilendiren bir husus olmadığı için biz bu top’a girmeyeceğiz kurnazlığında!
Ulema veya aydın…
Onlara
sorarsanız, aslında hiç de sormayın; zira onlar kelimenin tam anlamıyla
bir aşkın fırtınası! Boşuna ne kendinizi ne de hazretleri yormayın!
-Peki ahali?
-Haklısınız…
Öyle ya, madem ki bu memlekette bu kadar şaşılacak bi şeyler oluyorsa, sahi ahali olup bitenleri nasıl yorumluyor?
Cevap iki kelimelik:
-Kapı duvar!
Böyle olmasaydı hiç yılın neredeyse her ayı arızalı olan atlama kulesi Erzurum’da olur muydu?
Böyle
olmasaydı hiç devletin yüzlerce milyon dolar harcayarak inşa ettirdiği
kayak tesisleri, kişisel hesaplara feda edilir miydi?
Böyle
olmasaydı hiç geleceğini kış turizmine ve kış sporlarına bağlamış bir
şehirde, bizzat kamu yöneticileri eliyle, kış turizmi ve kış sporlarının
“ıskat”ına oturulabilinir miydi?
Böyle olmasaydı hiç uluslararası yarışmalar, su’dan bahanelerle iptal edilebilinir miydi?
Böyle
olmasaydı hiç sorumsuzluğu ve işgüzarlığı nedeniyle şehre zarar vermeyi
sürdüren kimi “kamuzade”ler o koltuklarında bir saat dahi oturabilir
miydi?
Böyle olmasaydı hiç cumhuriyet tarihi boyunca bir defada
spor alanına en fazla kamu yatırımı yapılan bir şehirde, kış oyunlarının
üzerinden iki yıl geçmesine karşın, o şehrin büyümek yerine, geriye
gitmesi mümkün olabilir miydi?
Birileri sorunları halının altına süpürmekle, sanıyorlar ki mühim bir vazifeyi icra etmiş oluyoruz!
Oysa yanılıyorlar.
Zira
hiçbir sorun saklanarak, üstü örtülerek çözülemez. Sorun, o sorunla
mücadele edilerek ve üstüne üstüne gidilerek ancak bir çare’ye
ulaşabilir.
İşte her şey kabak gibi ortada:
Devletin onlarca milyon harcayarak yaptırdığı ve Türkiye’de bir eşi daha olmayan atlama kuleleri, bırakın uluslararası bir müsabakayı, sporcuların antrenmanı için bile elverişli değil.
Çünkü: Aylardan buyana arızalı!
“Erzurum’da kış olimpiyatları yapılamaz” diyorlardı ya…
Şimdi anlıyor musunuz niçin böylesine kesin konuştuklarını?
Adamlar
hem kendilerini, hem de devletin son derece iyi niyetlerle inşa
ettirdiği tesislerin bu kafayla işletilemeyeceğini adları gibi
biliyorlardı da, işte o sebeple “olimpiyat” adından, sıtmadan kaçar gibi
kaçıyorlardı!
Sözü fazla uzatmaya hacet yok.
Bugün Palandöken’in manşetini okuyun niye bu kadar laf ettiğimizi daha iyi anlayacaksınız…