Osmanlı Devleti toprakları üç dini, dinlere bağlı bir çok mezhebi, bu din ve mezheplere mensup milletleri barış içerisinde barındırıyordu. Kendidini inanç, gelenek ve göreneklerine hakim hukukun güvencesiyle devam ettirebilen bu topluluklar sosyo ekonomik yapılarını günümüze kadar taşıyabilmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin oluşturduğu bu toplum yapısı Avrupa devletleri tarafından anlaşılamamıştır. Zira Avrupa yüzyıllardır feodal toplulukların aynı millet ve aynı dine mensup olmalarına rağmen kavgalarıyla çalkalanmıştır. Feodalizmden milli devlete geçiş Avrupa devletleri için bir aşama sayılırken Osmanlı Devleti bu kargaşayı hiç yaşamamıştır. Fransız İhtilali’nin ortaya koyduğu fikirler Osmanlı toplum yapısını istismar eden Avrupa devletleri için önemli bir atlama taşı teşkil etmiştir. İhtilal Avrupa’da birlik beraberlik fikirlerini pekiştirirken sömürgecilik politikası gelişmiştir. Avrupa devletleri Osmanlı Devleti’ni parçalayarak karşılarındaki güçlü yapıyı ortadan kaldırıp dünyayı pay edebileceklerdi. Her bir ülke Osmanlı Devleti bünyesindeki azınlıkları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye başladı. Azınlıkların Osmanlı Devleti’yle herhangi bir problemi olmamasına rağmen bu politikalara alet olmaları onlarla ilgilenen Avrupa devletlerinin art niyetlerini sezemediklerinden kaynaklanmaktadır.
Bir Osmanlı serhad şehri olan Van’da Türk, Ermeni ve Yahudiler bir arada uyum içerisinde yaşıyorlardı. Şehrin ticaret ve sanat faaliyetleri Ermeni ve Yahudilerin elindeydi. Müslüman ahali ise nüfus itibariyle çoğunlukta olup genellikle ziraat ile uğraşıyorlardı. Bunun yanında küçük esnaf ve sanatkâr olanlar da vardı. Bu topluluklar arasında münasebetler öylesine birbirine girmişti ki adeta birbirleriyle kaynaşmışlardı. Avrupa devletleri bu toplum yapısına müdahale etmeseydi toplumsal barış devam ederek bugün bile örnek alınacak hale gelecekti. Sömürgeciliği dünya görüşü haline getiren Avrupa devletleri tarafından Balkanlar’da başlatılan ayrılıkçı isyanlar ve bu isyanları yönlendiren örgütler artık önü alınamaz infiallere sebebiyet vermeye başladı. Osmanlı Devleti hiç beklenmedik bir anda tebaası arasında baş gösteren bu korkunç ayrılıkçı hareketlerle uğraşırken işe Ruslar karıştı ve Doğu Anadolu’da Ermeniler kıpırdanma eğilimi gösterdi. Ruslar sıcak denizlere inme politikasını gerçekleştirebilmek, bu politikaya karşı oluşabilmesi muhtemel Osmanlı-İran ittifakını önleyebilmek için Gürcüstan-Ermenistan-Kürdistan tampon bölge stratejisini uygulamaya koyuldular. Ermeniler hem Avrupa devletlerinin hem de Rusların desteğini arkalarına alarak faaliyete başladılar.
Ermeniler tarih boyunca kendilerini merkez alan bir politika ortaya koyamadan daima güçlü devletlerin himayesinde ve onların yönlendirmesiyle varlıklarını sürdürmüşlerdir. Dolayısıyla bir devlet olarak tarih sahnesine çıkamamışlar, cemaat hayatı organizasyonuyla varlıklarını devam ettirmişlerdir. Rusların güney siyaseti İngilizlerin sömürgecilik stratejileri ve Fransızların bu olaylar karsısında bölgede etkinliğini arttırmak istemesi Ermenileri harekete geçirmiştir. Şöyle ki; Van’da başta Akdamar olmak üzere kiliseler etrafında cemaat hayatı yaşayan Ermeniler 2-3 Haziran 1896’da geniş çaplı bir isyan hareketi başlattılar. Ermeniler isyan ettikten sonra şehri yakıp yıktılar. Osmanlı Devleti’nin müdahalesiyle isyan yatışırken Ermeniler işin içine Avrupa devletlerini karıştırarak emellerine kavuşmayı hesaplıyorlardı. İsyanda Ermeniler istedikleri neticeyi elde edememelerine rağmen isyanlarının karşılığı olan cezai muameleyi görmemeleri onların kendilerine olan güvenlerini arttırdı. Bu isyan neticesinde daha organizeli ve planlı çalışılmasının gereğini gören Ermeniler gizli ihtilal örgütleri kurmaya başladılar.
Yıllardır kapı komşuluğu yapmış halk arasında, hatta Ermeniler arasında bile büyük tedirginlikler başlamıştı. Van’da kurulan komiteler kendi fikirlerini benimsemeyenler arasında ayrım yapmadan insafsızca zulüm etmekte, öldürerek gözdağı vermekteydiler. Özellikle Müslümanlara karşı bırakın eylem yapmayı, bunu düşünmeyi bile büyük bir küstahlık addeden Ermenileri de katlederek sindiriyor, Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı yönlendiriyorlardı.
Ermeni ayrılıkçı hareketi korkunç bir şekilde gelişirken Osmanlı Devleti Van’a 18 Mart 1907‘de Hakkari Mutasarrıfı Ali Rıza Paşa’yı Vali vekili olarak tayin eder. Ali Paşa’ya aynı zamanda Hakkari Mutasarrıflığı yanında tayin edildiği vali vekilliği için on bin kuruş maaş bağlanır. Ali Paşa hakkında geniş bir bilgiye sahip değiliz. Fakat Ali Paşa’dan önce Van’da valilik yapmış olan Tahir Paşa ve Adliyeci Ali Paşalar’ın Van için büyük bir tehlike arz eden Ermeni meselesinde yeteri kadar başarı sağlayamadıkları anlaşılmakta olup, Ali Paşa’nın bu meselenin halli konusunda daha başarılı olabileceği gözönünde bulundurularak vekaleten atandığı anlaşılmaktadır. Son dönem Van valilerinden Adliyeci Ali Paşa ile Ali Rıza Paşa sık sık birbirleriyle isim benzerliğinden dolayı karıştırılmaktadır. Adliyeci Ali Bey, 18 Aralık 1906’da Van valiliği’ne tayin edilmiş ancak sağlık sebebiyle Van’da dört ay kalabilmiştir. Bunun yerine ise Reşit Paşa Van’a tayin edilmiştir. Fakat Reşit Paşa’nın göreve gelip gelmediği anlaşılamamıştır. Birkaç ay içerisinde Van’da meydana gelen bu olumsuz durum karşısında Ali Rıza Paşa Van’a vekaleten bakmaya başlar.
Van ve civarında Ermeni olayların büyük bir hızla artması sebebiyle İran hududumuzda Hakkari-Başkale istikametinde bir tahkikat heyeti bölgeye gelmiştir. Bu heyetin başında bulunan Tahir Paşa bölgeyi büyük bir dikkatle inceleyip dolaşmıştır. Tabir Paşa’nın bu vazifesi iki ay sürmüştür. İncelemeleri neticesinde Van vali vekili Ali Rıza Paşa’nın Devlet-i Aliyyenin şahs-ı maneviyesini başarıyla temsil etmesinin yanında Van’da yaşayan Ermenilerle Türkler arasında büyük bir itibar kazandığını, dikkatli bir şekilde Ermeni meselesini takip ederek şehirde huzuru temin ettiğini görür. Tahir Paşa, Bab-ı Aliye çektiği telgrafta bu meseleyi anlattıktan sonra Ali Rıza Paşa’nın asaleten Van’a tayin edilmesinin çok lüzumlu olduğunu beyan eder. Bu telgraf üzerine Ali Rıza Paşa 20 Eylül 1907’de Hakkari mutasarrıflığı ile beraber yürüttüğü Van vali vekilliğine asaleten atanırken Hakkari mutasarrıflığından ayrılır. Tahkikat heyeti bölgede yaptığı incelemelerde Ermeniler’in Rusya’dan İran’a oradan da çeşitli yollar kullanılarak Van’a silah, mühimmat istihdamının yanında çok sayıda ihtilalci Ermeni’yi geçirdiklerini görmüştür.
Altı ay kadar vekaleten yürüttüğü valilik vazifesine asaleten atanmanın vermiş olduğu güvenle Ali Paşa, hükümet işlerini yoluna koymaya gayret edip bir türlü yakalanamayan kanun kaçaklarını takibata alarak bir çoğunu yakalattı. Devletin alışverişini, mali kaynaklarını düzene koydu. Ticareti elinde bulunduran Ermeniler senelerden beri devlete olan vergi borçlarını ödemiyorlardı. Diğer taraftan memurlara, emeklilere, zaptiyelere onar yirmişer aylık maaşları verilememişti. Bu iki önemli meselenin halli için Ali Paşa bir dizi tedbir aldı. Ermenler büyük yekün tutan borçlarını ödemeleri konusunda yapılan çağrılara uyarak ancak taksitle borçlarını verebileceklerini beyan ettiler. Böylece alacaklar tahsil edilirken memurun maaşı ödenmeye başlandı ve Ali Paşa’nın Van’da halk nezdinde itibarı arttı. Adalet işlerinin aksayan yönlerini yoluna koyarak Ermenilerle ihtilaf teşkil edebilecek bütün meseleleri bir bir gözden geçirdi, bozulan sosyal barışı tekrar tesis ederek şehre sükunun hakim olmasını sağladı. Müslüman-Hıristiyan geniş halk kitleleri tarafından büyük bir beğeniyle taktir edilen Ali Paşa’nın çalışmaları Rusya destekli Ermeni ihtilal çetelerinin hiç de hoşuna gitmiyordu. Teorlerini Ermeni-Türk çatışması üzerine kuran bu çeteler, Ali Paşa’ya karşı büyük bir nefret duyuyorlardı. Çeteler Ali Paşa’ya destek vererek halkın üzerindeki kendi hakimiyetlerini yok eden Ermeni ileri gelenlerine karşı suikastler düzenlemeye başladılar. Ali Paşa çetecilerin etkisini kırmak için Vali yardımcılığına Ohannes Efendi’yi getirmiş, kardeşi Armarak Efendi’yi ise Gevaş’a kaymakam olarak tayin etmişti. Armarak Efendi Ermeni çetecilerin Akdamar adasını üs olarak kullanmalarını şiddetle engelleyerek çetelerin işlerini zorlaştırdığı gibi, çetelerin halkın üzerindeki tesirini de ortadan kaldırmak üzereydi. Bunun üzerine çeteler Armarak Efendi’yi öldürerek önlerindeki büyük bir engeli kaldırmış oldular. Kardeşinin öldürülmesi üzerine Ohannes Ferid Efendi artık Van’da kalamayacağını ifade ederek Ali Paşa’dan izin isteyerek Elazığ vali yardımcılığına tayinini istedi. Ali Paşa durumunun nazikliği karşısında ahali-i mutinin hükümete bağlılığını arttırmak için Erzurum vilayeti eski tercümanı Mikail Efendi’nin Van vali yardımcılığına atanması için Babıali’ye gerekli ikazları yaptı. Bunun üzerine Mikail Efendi Van vali yardımcılığına tayin edildi. Fakat Mikail Efendi’nin Van’a gelemeyeceği anlaşıldığından eski kaymakamlardan Leon Efendi tayin edilerek Van’daki Ermenilerin gönlü razı edilmeye çalışıldı. Bütün bu iyi niyet çalışmalarına rağmen Ermeni komiteleri faaliyetlerine son vereceklerine Rusya Ermenileriyle irtibatlarını kuvvetlendirerek faaliyetlerini yer altına çektiler.
İhtilalci Ermeniler Van’da 1870-1880 yıllarında cemiyetler adı altında örgütlenmeye başlamışlardı. Rus konsolosluğunun yardım ve destekleriyle Ermeni gençlerine Milliyetçilik ve bağımsızlık duygularını aşılamaya çalışıyorlardı. Bu cemiyetlerden “Karahaç” cemiyetinin gayesi Ermeniler’i silahlandırarak onları Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandırmaktı. I. Van isyanından sonra Ermeniler daha organizeli hale gelerek gizli faaliyetlerini sistematik bir hale getirdiler. Tiflis-Hoy-Van üçgeninde faaliyet gösteren Taşnak İhtilal Cemiyeti kanlı örgütlerin en azılısıydı. Ali Paşa’nın Van valilliğine tayin edildiği sıralarda komitenin başında Aram Manukyan isminde Rusya Ermenileri’ne mensup bir ihtilalci vardı. Van’daki Ermeni gençlerini örgütleyerek Rus konsolosluğunun yanındaki binada silahlı eğitime tabi tutuyordu. Bu sıralarda komiteye mensup David ile Aram Manukyan’ın arası Hanikoğlu mahallesinde ikamet eden Vatan isminde bir Ermeni kızı yüzünden açıldı. Aram, David’in bu kız ile evlenmesini yasakladı. David ise Aram’ı dinlemeyerek komitenin daha üst düzey yönetiminden izin alabilmek için Tiflis’e gitti. Bu sırada Aram, Ermeni kızı Vatan’ı kandırarak iğfal etti ve kendisinin metresi olması konusunda ikna etti. Tiflis’e giden David’in izin alıp alamadığı bilinmemektedir. Fakat Aram’ın bu davranışı karşısında büyük bir infiale kapıldı. Niyeti komiteden ayrılıp Vali Ali Paşa’ya sığınmak, Komite hakkında bütün bildiklerini ona anlatarak Aram’dan intikam almaktı. Bir anda her şeyin biteceği endişesiyle bu olay karşısında çok hiddetlenerek David’in ismi üzerine Karahaç bastı ve Dacat isimli bir komitacıyı David’i öldürmek üzere görevlendirdi.
Vali Ali Paşa, ihbar doğrultusunda derhal harekete geçip büyük tedbirler aldı ve David’in gösterdiği yerlere seri baskınlar yapılmaya başlandı. (Şubat 1908) Yedi kilise, Dere mahallesindeki Kevork Hızarcıyan’ın evi ve Kobanis Kilisesi Ermeniler’in silah ve mühimmat deposu olarak ortaya çıkarıldı. Bu depolarda 2000 silah ve 5000 bomba, 50.000 mermi ve birçok askeri malzeme yakalanarak el kondu. Silahların son model olması devlet erkânını çok şaşırtmıştı. Van ihtilalci Ermenileri’nin başı Aram Manukyan, Rus yanlısı olarak başlattığı çalışmaların arasında Osmanlı memurlarını kendine ısındırabilmek, faaliyetlerine göz yumdurmak için çeşitli şekillerde imkanlarda sağlıyordu. Böylece çalışmalarını daha rahat yaparken devletin aldığı tedbirleri de istediği gibi öğrenebiliyordu. David’in ihbarı neticesi silah ve cephane ele geçmesine rağmen komite üyelerinden hiç kimse yakalanamamıştı. Komiteciler evlerin altlarına mahzen ve dehlizler açarak yer altından evleri birbirlerine bağladıklarından yapılan baskınlardan rahatlıkla kaçabiliyorlar, hatta istedikleri Müslüman evlerini bu şekilde altına lağım yerleştirerek patlatabiliyorlardı. Muhbir David, Hamamönü mevkiinde Jandarma binbaşısı Ahmed Bey’in evinde misafir olarak ikamet etmeye başladı. David bu şekilde Ermeniler’in tehditlerinden uzak kalabilecekti. Komitacı arkadaşlarının çirkin hareketleri karşısında Osmanlıların kendisine son derece iyi davranması David’in din değiştirmesine sebep oldu ve ismini Mehmed olarak değiştirerek Müslüman oldu. Bunun üzerine muhbir Mehmed’in orduya alınabilmesi için teşebbüste bulunulmuştur. David hakkında ölüm fermanı veren Aram son gelişmeler karşısında çılgına döndü. Dacat’a iki silah vererek üstüne aldığı görevi bitirmesi için Hamamönü mevkiine gönderdi. David ise kendi hakkında verilen ölüm kararından habersiz yaklaşık bir aydır hiç dışarı çıkmadan yaşadığı evde sıkıldığından yanında iki jandarma muhafızıyla evin yanındaki Haçboğan çarşısına gezmeye çıkmıştı. Dacat bunu iyi bir fırsat bilerek sessizce arkadan David’in yanına sokuldu ve iki silahını birden ateşledi. David aldığı yaralarla ağır şekilde yaralanırken çarşıda bulunan ahaliden 7-8 kişi öldü. Dacat karışıklıktan istifade ederek kaçtı. Bir aydır gergin olan Van halkı David’in ağır bir şekilde yaralanması ve ardından da ölmesi karşısında galeyana gelerek yakaladıkları Ermeniler’i dövmeye bir sürü taşkınlık yapmaya başladı. Vali Ali Paşa derhal bölgeye asker sevk ederek çıkabilecek muhtelif olayların önünü almaya çalışıyordu. Bu arada 20-30 Ermeni çıkan arbedede öldürülmüştü. Ali Paşa galeyana gelen Müslüman ahaliyi soğukkanlılıkla yatıştırmaya çalışıyordu. Büyük gayretlerle meydana getirdiği sosyal barışın tekrar bozulmaması için olaylara karışmayan Ermeni ahaliyi ziyaret ederek devlete bağlılıklarından dolayı onları tebrik etti. Böylece çetelerin ihtilal provalarına alet olmalarını önledi. Ali Paşa alınan bütün tedbir ve gayretlere rağmen durumun nazikliğini gözönünde bulundurarak 26. alay taburunun derhal Van’a gelmesini temin etti. David’in öldürülmesi sırasında meydana gelen karışıklıklarda ölen Ermeniler’in cesetleri akşam karanlığında gömülmüş bazı cesetler ise ortalıkta kalmıştı. Van’da bulunan Rus, İngiliz ve Fransız konsolosları olay yerinde yaptıkları incelemeleri neticesinde alınan tedbirler karşısında takdirlerini ifade etmişlerdi. Fakat daha sonra Rus konsolosu bazı cesetlerin halini göz önünde tutarak valiliği ve hükümeti zor duruma düşürebilmek için harekete geçerek kamuoyu oluşturmaya başladı. Rus konsolosu aynı zamanda Van’da Ermeniler arasında hızla yayılan bir dedikodu da çıkararak Redif Ordusuyla İslam ahalisi birleşerek Hıristiyan mahallelerine hücum ile katliama kalkışacakları yalanını Avrupa makamlarına bildirdi. Oysa jandarmanın aldığı istihbarat Rus konsolosunun kışkırttığı Ermeniler’in 4-5 koldan Müslüman mahallelerine hücum ile katliama kalkışacakları doğrultusundaydı. Bu gelişmeler Van’da içten içe bir isyanın başlayacağının habercisi olarak değerlendirilerek çevre illerden hızla asker sevkıyatı gerçekleştirildi. Her iki ahali zaptırapt altına alındı. David’in öldürülmesiyle başlayan olaylar büyük bir soğukkanlılıkla yatıştırıldıktan sonra şehirde sıkı bir tarama faaliyeti başlatılarak Taşnak Komitesi’nin bütün üyeleri aram Manukyan ve Dacat ile beraber yakalanarak adliyeye sevk edildiler. Ağır aksak devam eden mahkemeler sonuçlanmadan ilan edilen II. Meşrutiyet neticesinde Van’ı kana bulayacak ola komite üyeleri siyasi mahkum addedilerek serbest bırakıldılar . Ali Paşa’nın bu fevkalade başarısı Ermeniler’i destekleyen Avrupa devletleri tarafından iyi karşılanmadığı için İstanbul’a Paşa’nın görevden alınması konusunda büyük baskılar yapılır. Osmanlı Devleti artık eski gücünde değildir. Avrupalı’ların baskısına dayanamayan Babıali, Ali Paşa’nın Van Valiliğine son verir. (20 Ekim 1908) Van halkı Ali Paşa’nın görevine tekrar iadesi için İstanbul’a telgraflar çekerek baskı yapmaya çalışırlar. Fakat II. Abdulhamit Van’a daha iyi bir vali göndereceğini söyleyerek halkın galeyanını yatıştırır. Ali Paşa, İstanbul’a dönerken Ermeni komitacıları tarafından öldürüleceğini biliyordu. Onun için İstanbul’a gideceği güzergahı gizli tuttu. Yaklaşık birbuçuk yıl canla başla çalışarak hizmet verdiği Van Halkıyla vedalaştı. Bu manzarayı hatırlayan yaşlılar bütün Van halkının gözyaşlarını tutamadığını söylerler. Ali Paşa gözü dönmüş Ermeni çetecilerden kurtulmak için hedef saptırarak önce Erzurum’a oradan binbir güçlükle Revan’a gider. Her gittiği yerde Ermeni nümayişleri ile karşılanan Ali Paşa Tiflis’e geçer ve Tiflis üzerinden de Batum’a geçip oradan da vapurla İstanbul’a gitmek ister. Fakat Ermeni komitacılarından Alev Başyan tarafından 1908 yılının son günlerinde Batum iskelesinde vapura binerken öldürülür. Harekete hazır olan gemi Ali Paşa’nın cenazesini İstanbul’a götürmek için demir alır. Fakat aksilikler birbirini kovalar ve gemi ancak on beş günde Sinop açıklarına gelebilir. Ali Paşa’nın cesedinde çürüme emareleri baş gösterince kaptan Sinop limanına yaklaşır. Cenaze, Seyid Bilal Camii bahçesine defnedilir. Camiye girip çıkanların ilk gözüne çarpan bu mezardır. Mezarın başucundaki taşta şu ibare vardır. (Van İlbayı (valisi) Ali 1907 de Batum’da Ermeni komitaları öldürdü.). Kötü haber kısa zamanda Van’a ulaşmıştır. Ali Paşa’yı Van’dan gözyaşlarıyla uğurlayan Vanlılar bu haber karşısında şaşkına dönerler. Ali Paşa Van için canını vermiştir. Ağlayarak yolcu ettikleri Paşanın ölüm haberi karşısında Vanlılar içli bir türkü yakarak onu ölümsüzleştirirler. Bugün Van’ın en güzel mahallelerinden birisinin ismi olan Ali Paşa mahallesi onun ismini yaşatmaktadır.
Arpa ektim biçemedim
Bir düş gördüm seçemedim
Alışmıştım soğuk suya
Issı sular içemedim
Allı gelin pullu gelin
Bir su ver içeyim gelin
Bu güzellik sende varken
Beşi birlik takan gelin
Ali Paşa geyer kürkü
Yarı sansar yarı tilki
Ali Paşa burdan gitti
Yığılsın Van’ın mülkü
Üç atım var biri yedek
Arkadaşlar binin gidek
Ali Paşa’yı vurmuşlar
Yavrusuna haber verek
(Yöresi: Van; derleyen: Hasan Oktay)