Andımız-millet-milliyetçilik ve ırkçılık...

Danıştay'ın iptal kararı üzerine, Andımızın ve devletimizin kuruluş felsefesini oluşturan millet- milliyetçilik ve Türklük anlàyışımızın, şovenist-ötekilestirici anlâmlar içerip-içermediğine ait yoğun tartışmalar yapılmakta... Bütün bir Avrupa'yı ateşe atarak felâkete sürükleyen Hitler'in; 'Kavgam' adlı eserinin ana teması, ırk- ırksaflığı ve ırk üstünlüğüne dayanır. O ırkları, kültür yaratıcıları kültür taşıyıcıları ve kültür yıkıcıları gibi tasniflere tabi tutar ve kategorize eder. Yaratılıştan bazı ırkların bazı ırklardan üstün olduğunu ve Almanları 'Arî -Nordik' üstün ırk, yahudileri ve zencileri de kültür yıkıcıları gibi aşağı bir ırk olarak telakki eder. Kültür taşıyıcı ırk olarak da Japonları gösterir. 

Bu nedenle, Almanların en üst ırk olarak, dünyadaki aşağı ırkları idare etmesi hakkı olduğuna ve nasyonalizm denilen üstün ırk nazariyesi gibi insanlık dışı bir saçmalığı inanır. Allâh aşkına ve insâfla düşünelim; kültürel Türk milliyetçiliği ve millet anlayışı acaba bu mudur; böyle midir denilebilir mi? Türk milliyetçiliğini Hitler varı bu nasyonalist ırkı bir milliyetçiliğe indirgemeye çabalayanlar bile bile önyargılı bir bühtân ve gayretkeşliğin isnâtın içinde oldukları görülmüyor mu?

Amacından saptırılarak ve bağlamında koparılarak bağlayıcılıği bulunan Danıştay kararı hukukî olmaktan ziyâde, daha çok siyâsı zeminde tartışılmakta... Andımız'ın; bu tür ırkıçılık-aşırı milliyetçilik gibi kavram ve söylemler içermediği halde, şovenist anlâmlar ve birleştirici olmayan ötekileştirici ifâdeler çağrıştırdığına ilişkin, uluorta maksatlı tartışmaların yaşandığı tâlihsiz bir süreci izliyor ve yaşıyoruz. Asla nasyonalist bir muhteva taşımayan, aksine tamamen sosyo-kültürel imge ve simgelerle örülü ve Türk milletine mensubiyeti ve farklı etnik kimlikleri özünde barındıran ortak millî kimlik duygusunu pekiştirmeyi amaçlayan 'Andımızı' şovenist söylemlere binâ ederek haksız ve ideolojik gerekçe oluşturmaya çalışanlar, Neyzen'nin ifâdesiyle 'Körler dünyasında ayna satanların' beyhûdeliği içinde olduklarını farkındalar mı? Kaldı ki, bizim inanç ve kültür hayatımızda da ırk ve kavmiyet kabul görür, ama ırkçılık ve kavmiyetçilik reddedilir..

Şimdi bu çevrelere soruyoruz? 'Andımız'da geçen 'Varlığım Türk varlığına armağan olsun' söyleminde, samanlıkta ığne ararcasına ırkçı-ötekileştirici söylemler olduğunu ifâde edenler, acaba bugün teröre karşı amansız mücâdele vererek 'Varlığım Türk varlığına armağan olsun' diyerek şehit düşen mehmetçiklerin bu benzer ve asil söylemlerinde ırkçılık değil bir adanmışlık kastedildiğini anlamış olmalarını ümit ediyorum. Anayasamızın değıştirilemez maddeleri arasında yer alan ve her okunuşunda milletimizin ortak millî değer ve duygularını gururla hissettiğimiz o muhteşem İstiklâl Marşımız'da geçen 'Ebediyen sana yok; ırkıma yok izmihlâl' mısrasında da acaba ırkçılık aranabilinecek mi? Yine Âkif'in 'Nevrûz'a isimli şiirinde geçen 'Sözü sağlam, özü sağlam adam ol; ırkına çek' mısralarında yer alan 'ırk' sözcüğünden hareketle, rahmetli Àkif' gibi bir şairin de, acaba soyculuk- ırkçılık-kavmiyetçilik yaptığına söylenebilinecek mi? Hayır. ..

Türk edebiyatının ve dilinin, gerek şekil ve gerekse muhteva özellikleri ile benzersiz bir söylev örneği olan ve gençliğine büyük ve onurlu görev ve sorumluluklar yükleyen muhteşem 'Gençliğe Hitâbe'de yer alan 'Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur' seslenişinde Atatürk'ün, 'asil kan' vurgusu ile Türk gençliğine Hitler vari bir kan ve soy ırkçılığı yaptığını ve Musoloni ve Salazar örneği faşist bir özenti içinde olduğu iddia edebilebinir mi? Elbette ki hayır ve hiçbiri! Öyle ise, anadilimizin anlâtım özelliklerini ve inceliklerini bilenler açısından, 'Andımız' ve benzeri çokça metin ve şiirlerde geçen kelimelerin sözlük anlâmlarının ötesinde, çoğu kez mecâzi ve güçlendirici ifâde özellikleri taşıdığı ve sâhip olduğumuz manevî ve kültürel varlığımız ve değerlerimiz anlâmında simgesel olarak kullanıldıkları elbette görülecektir.

Şâyet bu çevreler, 'Andımız'a yönelik itirâzlarında haklı iseler; bu durum ve arızalı mantık dokuları açısından İstiklâl Marşı ile Gençlığe Hitâbe'nin de bundan böyle 'zülf-i yâre' dokunuyor diye artık okutulmaması gibi bir vehâmet ortaya çıkar ise, acaba bu çevrelerce böylesi bir durum kabul görülecek mi? Hayır! Ne 'Andımız'da ne 'İstiklâl Marşımız'da ve ne de 'Gençliğe Hitâbe'de asla şövenist söylem ve ifâdeler söz konusu değildir. Sözcüklerin mecâzi ve kültürel anlâmlarına bakılmadan, sırf sözlük anlâmları ile yorum ve ahkâm kesenlerin, Türk dilinin anlâtım özelliklerinden haberdâr olmadıkları veya bilerek-isteyerek ideolojik bir saptırma ve inkâr içinde oldukları görülmekte ve anlaşılmakta...

Daha önceki yıllarda ve bu iktidâr döneminde, 'Mazlûmder' ve başka kesimlerce 'Andımızın' iptali istemiyle açılan davalara karşın, Danıştay'a savunma veren Millı Eğitim Bakanlığı, 'Andımızın' muhtevasında yer alan ifâdelerin anayasamıza ve hukuka aykırılık oluşturmadığı ve bu nedenle açılan davaların reddine yönelik yerinde ve haklı savunmalar yaparak 'Andımızın' okutulmasında bir beis görmezken, nedense birdenbire aynı Bakanlık bugün Danıştay'ın vermiş olduğu iptal kararını uygulamamak için ayak diretmekte ve kararı uygulamaya koymadan temyiz yoluna gidebilmekte... Ne büyük çelişki ve değişen ne? Garip değil mi? Öyle ise dert başka...

Cumhuriyetin millet ve milliyetçilik tanımlamaları Atatürk'ün 'Ne Mutlu Türküm diyene' ve Türkiye cumhuriyeti devletini kuran Türk halkına Türk milleti denir; milletin temeli de kültürdür söylemleri, ırkçılık kavramına değil, soyolojik kültürel ve her etnik kimliği kucaklayıcı bir kavram ve zemine oturtulduğu gayet açık... Atatürk'ün devletimizi kurarken etkilendiği iki büyük kültür ve fikir adamlarından biri vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal, bir diğeri ise, büyük sosyolog Ziya Gökalp'tır. Bir kültür milliyetçisı olan ve bu görüşlerini başta Türkçülüğün Esasları olmak üzere diğer eserlerine de yansıtan Ziya Gökalp olmuştur.

Çoğu kez mesnetsiz ve haksız bir biçimde ırkçılık suçlamasına muhatap edilen, hattâ vefâtında 'Enis oldu cehennemde Ebucehil'e Ziya Gökalp denilerek süflî bir hakarete de maruz kalan Ziyâ Gökalp'ın, Atatürk'e ilhâm ve cumhuriyetimizin millet ve milliyetçilik anlayışına kaynaklık eden sosyo-kültürel milliyetcilik ve millet görüşlerine bir göz atalım ve 'Andımızı' bu gözle irdeleyelim. Bakalım Atatürk ve Ziya Gökalp'ın temellendirdikleri millet ve milliyetçilik ve Türklük nlayışlarında ırkçılık var mı; yok mu? Hep birlikte görelim...

Ziya Gökalp'e göre; millet, ırkı ve kavmi bir zümre de değildir. Çünkü tarihten önceki devirlerde bile saf ve karışmamış bir ırk bulmak mümkün değildir. Millet kavmi bir zümre de olamaz, çünkü milletler akraba veya çeşitli kavimlerin tarih içerisinde karışıp kaynaşmasından ve kültürel bir zümreyi oluşturmasından meydana gelmiştir. Millet aynı zamanda bir imparatorluk içerisinde müşterek bir siyasi hayatı yaşayan insanların toplamı da olamaz. Çünkü imparatorluklar çok ulusludurlar. Millet dini bir kavram da değildir eğer öyle olsaydı aynı dinden olanların ayrı ayrı değil aynı milletten/olmalarım gerekirdi. Aynı dinden olanlar bir milleti değil inanç birliğinden dolayı aynı ümmeti oluştururlar. Yüce dinimiz İslamiyet milletleri imha etmek için değil ihya etmek için gelmiştir.

O zaman millet nedir? Millet tarih boyunca bir arada yaşamış, şimdi yaşayan ve gelecekte de bir arada yaşama arzusuna sahip ve aynı kültürden oluşan insanların oluşturduğu bir kültürel topluluktur. Milliyetçilik ise bir millete mensubiyet şuuru ile bağlı olmak, o milleti sevmek ve o milleti ve milleti oluşturan kültürel değerleri benimsemek, korumak ve geliştirmek duygu ve düşüncesinden ibarettir.

Atatürk ve Ziya Gökalp'ın kültür eksenli millet ve milliyetçilik anlayışlarına itirazı olanlar varsa beri gelsinler ...

Ölüm yıl dönümünde, bu büyük mütefekkirimize rahmet diliyorum.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.