Erzurum Ajans-Demokrat Parti (DP) Genel İdare Kurulu Üyesi Vahit Bingöl, çağdaş bir devletin ilk önceliğinin yargının bağımsızlığı ilkesi olduğunu belirterek, “Kuvvetler ayrılığı prensibinin devlet idaresine egemen olmadığı yerde, idari kargaşa kaçınılmazdır. Bugün Türkiye ne yazık ki böyle bir tablonun ağır bedelini ödemektedir” dedi.
Devlet idaresinde, anayasa çizgisinden çıkmamak, devlet organları arasında gerekli uyuma riayet etmek öncelikle siyasi iktidarın görevi olduğunu belirten Bingöl, “Siyasi iktidarların, yasamanın gücünü kullanmak suretiyle, yargı üzerinde etkili olma ve hatta onu kuşatma çabaları, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir.
Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedelememek, öncelikle yasama ve yürütmenin, doğrudan veya dolaylı yollardan yargıyı yönlendirmeye kalkışmamasıyla ve bunun sonucunda da, ülkede adalet mekanizmasının düzgün işlediğine inanan vatandaşların, bu duruma olan inançlarını muhafaza etmeleriyle mümkün olacaktır” diye konuştu.
“Çağımızda yargının bağımsızlığı o kadar önem kazanmıştır ki, ulusal mevzuatlarla birlikte birçok uluslararası antlaşma veya metinlerde de yargı bağımsızlığına ağırlıklı olarak yer verilmiştir” diyen DP GİK Üyesi Bingöl, “Türkiye, bu uluslararası mevzuata imza atmıştır. Ülkemizi de bağlayan , “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 10.maddesinde, “herkes, haklarının, borçlarının veya kendisine karşı cezai mahiyette herhangi bir isnadın tespitinde, tam bir eşitlikte, davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından …. Görülmesi hakkına sahiptir.” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesinde de, “Her şahıs; yasal, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkını haizdir.” denilerek mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olması öngörülmüştür. Anayasa’mızın 138.maddesinde, “Mahkemelerin bağımsızlığı”, 139.maddesinde de, “hâkimlik ve savcılık teminatı” yer almaktadır. Bu kadar açık ulusal ve uluslararası hükümlere rağmen, siyasal iktidarın yargı bağımsızlığı konusunda sergilediği tutum düşündürücüdür. Bir hukuk devleti için iyi bir görüntü sergilenmediği açıktır. Onun içindir ki; siyasi iktidarın yargı erkinin alanına giren konularda yapacağı çalışmalarda bir kez daha düşünmeli, yargıya el atma huyundan süratle vazgeçmelidir. Kendini bağımsız hissedemeyen bir yargı mensubunun tarafsız davranmasının ve özgür bir iradeyle karar verebilmesinin ne kadar zor olacağı bilinmektedir. İktidar; kendine bağlı idari mekanizmaları kullanarak bağımsız yargıyı etkileme gibi tehlikeli bir duruma kesinlikle kalkışmamalıdır. Böyle bir oluşuma destek verenlerin, mülkün temeli olan adaleti temelden sarstıkları ve milletimizin geleceğini kararttıkları unutulmamalıdır” şeklinde konuştu.
Hiçbir partinin, hiçbir ideolojinin, hiçbir siyasi fikrin yanında olmayan, sadece halkın yanında olan bir yargı sisteminin olmasının şart olduğunu dile getiren Bingöl, daha sonra şunları kaydetti; “Hükümet, ayakta durmak istiyorsa adalete dayanmalıdır. Bu da yargıya özen göstermekle olur. Demokrat Parti olarak, yargı bağımsızlığına ne kadar önem veriyorsak, milli iradenin hakkıyla tahakkukuna da o derece önem veriyoruz. Millet iradesiyle, diğer anayasal organlar arasında düzen ve uyumu sağlayarak, bu iradeyi zedelememek görevi de öncelikle hükümetindir. Ne yazık ki hükümet, milletin vekaletini taşımakta zorlanır hâle gelmiş, devleti ve milleti birbirine bağlayan bağların zedelenmesine seyirci kalmıştır. Şurası da bilinmelidir ki; Demokrat Parti olarak, her zaman yanında olduğumuz Millet iradesini tartışılır kılacak her harekete, kimden gelirse gelsin, karşı koymak konusunda, tıpkı yargıya gösterdiğimiz hassasiyeti göstereceğimizden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Yargı bağımsızlığına herkes uymalıdır. Yargı rahat bırakılmalıdır. Kurumlar arasındaki uyum elbette önemlidir, bundan daha da önemlisi, kurumların kendi içindeki uyumudur. Bu bakımdan kendisine müdahaleden şikâyet eden yargının, kendi içinde de müdahaleci olmaması gerekir. Yüksek yargının, yargı ve yargıç bağımsızlığı konusunda göstereceği titizlik; diğer kurumlara örnek teşkil etmelidir. Ne yazık ki, şu haliyle Türkiye’de devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalıştığını söylemek mümkün değildir. Siyasi iktidarın duruma hâkim olamaması ya da olmak istememesi; meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Ülkemiz bu sıkıntılı durumdan bir an önce çıkmalı ve vatandaşın kafasındaki “Nereye gidiyoruz, neler oluyor?” sorusunun cevabı netleşmelidir. İnsanımız; akşam yatarken, sabahın getireceği bilinmezliklerin korkusu altında uyumaktan bir an önce kurtarılmalıdır.”
26.02.2010 11:17:00