Çok uzun zaman önce değil, 4-5 sene önce Türkiye'de kış sporları diye bir şey olabileceğinin farkına varıldı. 2011 Kış Üniversite Oyunları'nı düzenleme hakkını kazanan Erzurum'a yapılan büyük yatırımlarla, özellikle geçtiğimiz günlerde ikinci kez Türkiye Kayak Federasyonu başkanlığına seçilen Özer Ayık ve o dönemin Spor Bakanı Faruk Nafiz Özak'ın beraber yürüttüğü Kiremitliktepe projesiyle birlikte bir anda gündeme gelmeye başladı beyaz örtüde yapılan sporlar. İnsanların “sporcular yola uçar mı?” sorularıyla ilk kez tanıdığı kayakla atlama, “elli kilometre boyunca aynı yerde niye dönüyorlar?” diye sorguladıkları kayaklı koşu ve o döneme kadar sömestr tatillerinde gençlerin eğlenmek için yaptıkları Alp disiplini hiç alışılmadık şekilde haber oluyordu. İnsanlar öyle merak etmişlerdi ki, Universiade dönemindeki kayakla atlama yarışlarının biletleri tükenmiş, insanlar kendilerine beleştepeler bulmuş, atlayışları izlemek için tüm imkanlarını zorlamıştı. Ne olduysa Üniversiade'dan sonra oldu zaten.
Proje mantıklı temellere oturtularak başlamıştı. Tesisleşme, tecrübeli yabancı ve yerli antrenör grupları, yetenekli gençlerin bulunup seçilmesi, sadece spor eğitimi değil, yabancı dil ve kitap okuma gibi eğitimlerin verilmeye başlanması ve kamplarda alınan heyecan verici sonuçlar... Öncelikli hedef Soçi 2014 olarak belirlenmişti. Türkiye, tarihinde ilk kez hedefi olan kış sporu milli takımlarına sahipti belki de. Seçildikleri dönemde 13-14 yaşında olan gençler Soçi Olimpiyatı’nda 18-19 olacak, belki de Türkiye'yi ilk kez heyecanlandıracaktı Kış Olimpiyatı’nda.
Universiade zamanı projelerin başarısından çok, değerli spor basınımızın skandal kovalaması dikkat çekti. Tarihin en büyük kış sporcularından Adam Malysz'in muhteşem bulduğu tesisler aslında hiç doğru düzgün incelenmedi. “Dünyanın en büyük kuleleri, Almanya'dan Japonya'ya kadarki coğrafyada bulunan tek tesis” gibi yanlış bilgilerle haber yapıldı. Milli sporcumuz Samet Karta'nın açılış atlayışındaki düşüşünde bile tesislerde hata arandı. Universiade'da ilk yirmiye girme hedefiyle yarışa başlayıp, 10 km'lik kayaklı koşu mücadelesini beşinci bitiren Sebahattin Oğlago umursanmadı ama kulaktan dolma taciz haberleri üretildi. Yapılan iyi işlerin hakkı verilmedi kısacası. Sonra Universiade bitti, insanlar tribünlerden çekildi, herkes ilgisini kaybetti ve kış sporları yine içine kapandı.
Universiade sonrasında Türkiye, Dünya Kupası'nın bir alt seviyesindeki Kıtalar Kupası takvimine girdi. Erkeklerde ve kadınlarda kış sporları organizasyonları yapılmaya başlandı, ki iki yıl önceki Uluslararası Kayak Federasyonu (FIS) kongresi için seçilen yer de yine Türkiye'ydi. Kısacası 4-5 yıl içerisinde yoktan var edilmişti kış sporları ve Türkiye şartları için gerçek olamayacak kadar iyi gidiyordu her şey. FIS 2012 U23 Kuzey Disiplinleri Dünya Şampiyonası'nı da Erzurum'a vermişti...
Buraya kadar her şey mükemmel görünüyor, evet. Ama ne olduysa 2011-12 sezonunda oldu zaten. Bir anda Kiremitliktepe'de sorunlar ortaya çıktı. Füniküler sistemi kronik arızalı hale geldi, uzun süre tamir edilemedi, sporculara aktarılan parada kesintiler ortaya çıktı. O mükemmel planlama gitti, yerine tesisindeki arızaları gidermek yerine takımını alelade bir yurt dışı kampına yollayan bir federasyon ortaya çıktı. İlk heyecan olan Universiade'de tamamen dolan tribünler, yarışlara giriş ücretsiz olmasına karşın 2-3 kişiye karşı yapıldı. Anlaşılan o ki, Universiade'dan sonra hevesimiz kaçtı. Yönetici, sporcu, koç ve seyircilerde. Herkeste.
Aslı'nın kazası
İşin bir de Aslı Nemutlu tarafı var. Aslı'nın vefatı sonrasında olanlar, yapılan açıklamalar, verilen kararlar gerçekten inanılır gibi değil. Tahta kar perdesinin önüne yavaşlatıcı ağ koymadan Aslı'yı piste çıkaranlar, dünyanın hiçbir yerinde yavaşlatıcı ağ konmadığını savunanlar, sonrasında Aslı'yı suçlu bulan uzman raporları vs...
Söylenenlere göre Aslı ve antrenörü, resmi yarıştan 1 gün önce, program dışında bir antrenman yapmak istiyor. Kendilerine “burada antrenman yapamazsınız, program dahilinde değil” deniyor, ancak Aslı'nın antrenörü ısrar ediyor. Pistin kenarlarında sadece başkan Özer Ayık'ın da bahsettiği kar perdeleri, yani tahtalar var ve önlerinde koruyucu bir ağ yok. İçerideki antrenörlere göre Aslı'nın antrenörü koşulları iyi gözlemlememiş, seçtiği pistin durumuna iyi bakmamış, nedir ne değildir tam incelemeden Aslı'yı piste çıkarmış. Aslı dengesini kaybedip düşünce kar perdelerine çarpmış ve orada kalmış.
20 dakika ambulansın gelmediğini biliyorum. Birincisi o ambulans yarışa bir gün kala antrenman yapan sporcuya niye 20 dakika uzak? İkincisi ve en acısı, tamam Aslı'nın antrenörünün kabahati, kabul, ama kar perdesi denen tahtaların önünde nasıl ve neden koruyucu ağ olmaz. En acısı da Özer Ayık'ın “dünyanın hiçbir yerinde bu tip bir koruyucu olmaz” demesi. Sanırım hiç dünya kupası yarışı izlememiş...
Neyse, tekrar tekrar üzerinden geçmeye gerek yok, ancak bu olayın da getirisiyle, 2-3 ay içerisindeki 180 derecelik eksen kayması felaketi beraberinde getirdi.
Dediğim gibi, Türk işi hızlı başlangıçtan sonra hevesi kaçtı herkesin. Hayatı spora dönüşen, belki de hayatı kurtulan çocukların hayatı kaydı. Doğu'dan, kar altında aylarını geçiren ailelerin çocuklarından dünyaca ünlü sporcular yaratılacak düşüncesiyle başlayan proje, kaçan hevesler yüzünden son buldu. Sonu kötü biten bir Hollywood filmi gibi.
Türkiye'de kış sporları bitiyor
2012-13 sezonunu 2-3 aylık bir gecikmeyle açtı milli takım. Kayak Federasyonu'nun uğraşacağı davalar vardı zira Aslı'yla ilgili. Hem, Spor Bakanlığı da durup dururken kesmişti ödenekleri. Avusturya'daki sporcular özel testlerden geçip antrenmanlara başlamışken, Erzurum'daki meslektaşları sadece sabahları koşuya çıkıp, gün boyunca açma germe yapıyorlardı başlarında hoca olmadan. Zira milli takımdaki Sloven antrenörlere “bir süre daha gelmeyin, daha başlamıyoruz” denmişti. Sloven antrenörler Erzurum'a çağırıldıklarında ise “bu sezon bütçe sıkıntımız olacak, zor bir sezon sizi bekliyor” dendi. Gelişimlerinin en kritik evresinde, 17-18 yaşındaki sporcularına yardımcı olamayacaklardı kısacası.
Antrenörler 6 aydır sorunlarla boğuşuyor. Sadece bu değil, söylenene göre kış sporlarına 6 aydır bütçe ayrılmıyor. Bir yıl öncesine kadar Slovenya'da, Polonya'da antrenman yapan gençler, Kiremitliktepe'deki iki füniküler sistemi de arızalı olduğu için Erzurum'da bile antrenman yapamıyor. Özer Ayık, önce 3 ay hak mahrumiyeti cezası aldı ihmalden dolayı, sonra ikinci raporla birlikte cezası kaldırıldı. Hâlâ dava süreci devam ediyor. İşler karmakarışık, ama sporla ilgisi yok.
Gelinen nokta şu; 6 aydır bütçe sorunu var ve sporculara antrenman için tesisi, imkanı sağlanmıyor. Sporculara kamp yeri verilmiyor, yurt dışına kampa gönderilemiyorlar. Türk antrenörlerin eli kolu bağlı, zira Özer Ayık'ın alacağı muhtemel bir ceza, değişebilecek bir yönetim var. Erzurum'dan uzaklaştılar. Spora hayatını adayan, sürekli aynı kiloda olması gereken, fit kalması gereken çocuklar antrenmansızlıktan dolayı, hocasızlıktan dolayı programsız besleniyor, belki de bu sezonu şimdiden kapattılar. Aileler, “eğer böyle gidecekse çocuğumu alır dershaneye veririm” demeye başladı, onların da siniri bozuldu. Türkiye'de kış sporları bitiyor...
Türkiye'deki spor algısını özetleyen bir süreç bu. Türk heyecanıyla başlayan iş, iyi işleyen proje, düzenlenen turnuva, hevesini alan insanlar ve sonrasında yalnız bırakılan sporcular. En başa dönecek olursak; gençliğinizi verdiğiniz, hayaller kurduğunuz spordan sadece bir maille uzaklaşıyorsunuz. Uğruna okula gitmediğiniz, eğitim alamadığınız spordan, üniversite çağında(!) uzaklaşıyorsunuz. Ortada kalıyorsunuz. Her şey düzelir de, altüst olan hayatlar? (Kaynak: http://tr.eurosport.com)
20.11.2012 15:00:54