Şehre ihanet!..

Şehre ihanet!..

Şehre sahip çıkmak ve şehre sahip olmayı istemek…

İfadede ince,manada arzla arş arası kadar büyük fark olan iki cümle…

Şehre sahip çıkanlar, ona destek, ona arka çıkanlardır, onu kollayıp geliştirenlerdir.

Şehre sahip olmak isteyenler de, şehri metresleri olarak görürler.

Kullanıp da paçavra gibi bir kenarda bıraktıkları metres…

Şehrin sahibi olmaya göz dikenler, şehrin kendilerine babalarından kaldığı hissine düşerler,mirasyediler gibi; hesapsız, savurgan, miskin, lafazan ve bencil…

Evet, sahip olmak duygusu, paylaşmaya engeldir.

Şehir, halkının katılımıyla abad olur.

Şehre katılmayan halk, şehre sahiplenenlerin gönüllü kölesi olmayı kabul etmiş demektir. Kölelerin şikâyete hakkı yoktur!

Doğan Hızlan ne kadar da haklı:

Evden eve taşınan sepetteki kedi gibiyiz.

Sabahleyin otomobilimize biniyoruz, akşam gene otomobilimize binip eve dönüyoruz. Ne şehri tanıyoruz ne şehrin insanlarını. Sömürge valisi gibiyiz. Yaşadığımız şehre yabancılaşmışız.”

Şehirde yaşayanlar…Şehir insanı?..

“Rıza-yı kabahat, ayn-ı kabahat” düsturunca; yaşadıkları şehre yapılan ihanet karşısında ruhsuz ve sessiz kalanlar da ihanete ortak olmuş demeklerdir.

Burada “Şehrin kalabalıkları, şehir insanı olabilmişler midir?” sorusu akla geliyor.

Şehir insanı veya yaşadığı şehrin insanı olamayanlar, şehri tüketmekten başka şehirle nasıl bir ilişkiye girebilirler ki?

Neyi tükettiğini fark edemeyen tüketici…

Aymaz insan,şehrin insanı…

İsmet Özel’in,bir şiirinde ifade ettiği gibi:

 

Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin

Kaypak ilgilerin insanı,zarif ihanetlerin.

Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin

Pahalı zevklerin insanı,ucuz cesaretlerin.

Tüm bu satırları Erzurum ve Erzurumlu üzerine yazıyorum dostlarım!

Tükenen ve ihanete uğrayan Erzurum…

Hep sahipsizlikle suçlanan Erzurum’da suçlayan da suçlanan da kendi öz evlatları değil mi? Gazete ilanlarıyla, televizyon programlarıyla adeta Şam kervanlarından himmet bekleyen Medine dilencileri gibiyiz…

“Sahipsiz kaldık, bize bir sahip bulun!”

Ne kadar acı!

Şehrin sahibi, o şehirde yaşayan halktır, unutuyoruz.

O halde;

Tefrika girmiş dadaşların arasına…

Tefrike girmiş dadaşlarla memleketi arasına…

Acaba boşamak için bin bahane uydurduğumuz beşik kertmemiz gözüyle mi bakıyoruz Erzurum’a?

Öz kimliğinden ve şanından uzaklaştırılan, kasaba muamelesi gören, kendisinden faydalanıldıktan sonra terk edilen Erzurum dile gelse kendine bu hali reva görenlere,

 

“Canım dediklerim canımı aldı

Gönül sarayımı yıkıp gittiler

Bu mutsuz yaşantım onlardan kaldı

Beni ölenlerden beter ettiler.” demez miydi?

Tarih boyunca,istiklâl harbinde, cumhuriyetin inşasında ne çileler çektiği, ne fedakârlıklar yaptığı gözünün önüne gelen Erzurum dile gelse şimdiki Erzurumlulara,

“Haykırsam dünyaya ettiklerimi

Yine anlatamam çektiklerimi

Tanrım zalim yapmış sevdiklerimi

Beni sevdiğime pişman ettiler.” demez miydi?

Evet, İbrahim Tatlıses’in söylediği ihanete ve zulme uğramış bir aşığın türküsü Erzurum’u ne de güzel anlatıyor değil mi?

“Ben böyle değildim sonradan oldum

Bu kötü kaderi sonradan buldum

Aldana aldana ömrümden oldum

Beni bugünlerden dünden ettiler.”

 

TAZİYE: Değerli dostumuz, iyi bir Erzurumlu Haluk Nakipoğlu’nun vefatı bizi derinden üzmüştür. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyorum.


03.01.2010 22:48:00