Yenişehir ile Yıldızkent sınırında bulunan ve kamuoyunun "Yimpaş inşaatı" olarak bildiği, o yarım kalmış inşaattır. Neredeyse 20 yıl önce yapımına başlanmış ama ilgili şirketin yaşadığı mali kriz sonucu tamamlanamayan o büyük inşaat, senelerden beri ne yapılıyor, ne de yıkılıyor. Ve önünden her gelip geçenin de "acaba burası lanetli midir ki, yıllardır böyle duruyor?" diye sorduğu o yarım inşaat, geçen yıl alıcı buldu, herkes çok sevindi. Çünkü Erzurum hem şehrin göbeği sayılan bir yerdeki çirkinlikten kurtulacaktı, hem de işadamı Şeref Arslan sayesinde, orada üretim alanı ve mağazalar olacaktı.
Büyükşehir o gerekçeyle, 20 yıla yakın zamandır enkaz yığını gibi duran "ucube"ye aniden sahip çıktı ve "ben burada kimseye tek çivi çaktırmam" dedi.
Pekala!
Madem orası yeşil alandı, bugüne kadar niye el sürülmedi, madem orası yeşil alandı bunu Palandöken Belediyesi bilmiyor muydu veya bile bile işadamını oyuna mı getirdi. Ben şahsen böyle olmadığına inanıyorum. Fakat neylersiniz ki, iki belediye arasında (her zaman olduğu gibi) çıkan ihtilaf yüzünden hem işadamı çok büyük bir zarara uğradı, hem de yılların çirkinliği, çirkinlik yapmaya devam edecek.
Siz ne düşünürsünüz bilemem ama bendenize göre, asıl "ucube" işte O yarım inşaattır. Şayet mahkemelerimiz "ucubeler temizlensin" şeklinde bir içtihat geliştirdiyse, işte size o içtihada uygun bir ucube!...
Büyükşehir, burayı ya yıksın ya da bıraksın adamlar tamamlasın.
"Ne yıkarım, ne de yaptırırım" deniliyorsa eğer ki; - tam da böyle söyleniyor- bunun hukuk dilinde bir açıklaması var mıdır?
Gerçi biz bu şehirde hukuk dilinde açıklaması olmayan ne numaraların çevrildiğini gördük ve halen de görüyoruz.
İKİNCİ UCUBE:
Bu ikinci "ucube" ise, Yıldızkent'te, hem de ana cadde üzerinde. Kamuoyu bu "ucube"yi de iyi biliyor. Orada tamamen mali şartlar yüzünden, ilgili firma büyük bir hızla giriştiği işi başaramadı. Şayet olabilseydi, Kervansaray adında, ilkinden çok daha kapsamlı bir AVM kurulacaktı, olmadı. Büyükşehir burası için önce şiddetli bir muhalefet sergiledi fakat sonra pres uygulamaktan vazgeçti, inşaat için, hafriyat alımına başlandı.
Haklıydılar. Talepleri ise çok basitti:
Ya yapın, ya doldurun.
Şimdilik kimseden tık yok. Ne ilçe belediyesi, ne de "her şeyin tek sahibi benim" diyen büyükşehir meseleye müdahil olmuyor. Mahalle sakinlerinin can güvenliğini birinci derecede tehlikeye atan o çukur, Erzurum'un kanayan bir yarasıdır. Besbelli ki o işi yapacak olan firma iflas etmiş ve zavallılar bu konuda bir çare üretemiyor. Peki o halde büyükşehir niçin devreye girmiyor, neden "ölüm çukuruna" sosyal bir çözüm üretmiyor. İlla ucunda bir rant mı olmalı ki, yöneticiler harekete geçsin?
O çukur, daha kaç yıl öyle gözleri oyulmuş ölü gibi, orada utanç abidesi olarak yüreğimizi sızlatmaya devam edecek?
Bendeniz bu çukuru da "ucube" olarak görüyorum ve öteki "ucube"den farklı olarak, buranın da doldurulmasını istiyorum.
Ve şunu da biliyorum tabii ki: Koskoca bir şehrin talebini kaala almayan pek muhterem belediyeciler, bu "mehelli yazarın" da isteğine kulak asmayacaklar.
Sırf tarihe not düşmek adına yazıyoruz. Allah esirgesin bir gün orada hayatlar sönerse, en azından peşinen uyarmış oluyoruz.
ÜÇÜNCÜ UCUBE:
Bendenizin şu haliyle "ucube" olarak gördüğü bu şey, belki de birileri için hiç de "ucube" filan değildir. Biliyorum netameli bir konu, öyle ki birileri, hemen "sen ne demek istiyorsun" diyerek topa girecek. Olsun, ben zerre kadar art niyetim olmaksızın bu husustaki kişisel görüşümü sizinle paylaşmak istiyorum.
Yüzüncü Yıl Parkı neyse ne de, şu Aziziye Parkı (şu günlerde gayet isabetli bir tercihle bir kenarına kapalı otopark yapılıyor) hakikaten içler acısı durumda. Hele de o anıt park, milli emlak müdürlüğüne ait.... Bu yüzden belediyeler neredeyse dönüp bakmıyor. Şu günlerde özellikle bir yolunuzu düşürün de Aziziye, Mecidiye ve Hamidiye tablalarını temsilen dikilen o beton sütunlara bir bakın!... Sanki harpten çıkmış gibi!
Orada bir anıt olmasına bir itirazımız yok. Üstelik o anıt, Osmanlı-Rus savaşını dolayısıyla, o savaşın başkomutanı Gazi Ahmet Muhtar Paşa'yı anlatmaktadır. Lakin anıtın bugünkü hali yürek parçalıyor.
Bendeniz anıtı sökün atın demiyorum, böyle bir densizlik yapmam. Fakat o anıt şu görüntüsüyle, ne tarihimize ne kültürümüze, ne de mimarimize yakışmıyor. En kısa sürede aslına uygun olarak restore edilmeli.
Besbelli ki ne silahlı kuvvetleri, ne de belediyeler anıtın bu perişan halinden rahatsız olmuyorlar!
İşin iç yüzünü bilmeyenler o manzarayı görünce, bu şehri yönetenleri ve bu şehrin ahalisini kınıyorlar. Haksız da değiller hani!...
Gidin şöyle karşısında durun bakın; eğer o anıt bir "ucube" gibi durmuyorsa, itirazımı geri çekeceğim. Şahsen ben orayı öyle görünce şehrim adına utanıyorum. Her kim ise sorumlusu, onlar niçin zerre kadar rahatsızlık duymuyorlar anlayamıyorum.
Kuşkusuz ki bu şehirde "ucube" sayılabilecek daha başka şeyler de var. Ancak kendimce bu üç yer, öncelik sırasında en öndedir.
Belediyecilik, tüccarlık değildir ki, yapılan her işe kar-zarar veya rant gözüyle bakılsın. Bazı hizmetler vardır ki, belediyeleri belediye yapan işlerdir. Fakat ne yazık ki Erzurum'da garip bir anlayış hakim: Filanca işin ucunda rant yoksa, niye yapalım ki?
Olmaz.
Belediye zarar etsin, kaynaklarını heder etsin demiyoruz. Ama belediye, sosyal sorumluluğu olan bir kuruluştur.
Erzurum, bir yandan dünyaya açılmak istiyor, büyüyüp gelişmek peşinde; diğer yanda ise, içindeki ucubeler yüzünden, çirkin ve sahipsiz bir şehir izlenimi veriyor.
Yöneticilerimiz karar vermeli:
Erzurum bu haliyle mi bir dünya şehri olacak?
Berna Karatay (Palandöken)