Erzurum Ajans-Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve İslami İlimler Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen “Tartışmalı İlmi Toplantı”da “Din ve Gelenek” konusu yetkin isimler tarafından ele alınarak değerlendirildi.
Toplantıya İslami İlimler Araştırma Vakfı Başkanı Prof. Dr. Ali Özek’in yanı sıra, Prof. Dr. Salih Tuğu, Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Prof. Dr. Ali Rafet Özkan, Prof. Dr. Selçuk Çoşkun, Prof. Dr. Kemal Sandıkçı, Prof. Dr. Bedrettin Çeniter, Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, Prof. Dr. Mustafa Baktır, Prof. Dr. Şamil Dağcı, Prof. Dr. Davut Yaylalı, Prof. Dr. Mahmut Kaya, Prof. Dr. Niyazi Usta, Prof. Dr. Vedat Bilgin, Prof. Dr. İlyas Çelebi, Prof. Dr. M. Zeki İşcan, Prof. Dr. Lütfullah Cebeci, Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz, Prof. Dr. Sadık Kılıç, Prof. Dr. Mehmet Şener, Prof. Dr. Sayın Dalkıran, Prof. Dr. Ziya Kazıcı, Doç. Dr. Fazlı Polat, Doç. Dr. Mazhar Bağlı, Dr. Selçuk Zengin, Doç. Dr. Ayhan Ceylan, Dr. Zeki Koçak tebliğ sundu ve müzakerelere katıldı.
Din ve Gelenek toplantısında, konuşmacılar, “Gelenek-Görenek, Örf-Adet ve Töre’nin İslam Dinindeki Yeri ve Önemi”; “İslam Dışı Dinlerde Geleneğin Yeri”; “Batı’nın İslam karşıtı Geleneği ve Medeniyeti”; “Töre Cinayetlerinin İslam Ceza Hukuku Açısından Analizi”; “Törenin Cinayeti Cinayetin Töresi”; “Din-Toplum-Gelenek”; “Dini Bilginin Oluşmasında Geleneğin Rolü ve İlmî Konulu Tefsir Yaklaşımının Bazı Sorunları”; “Örf, Adet ve Göreneğin Hukuki Değeri”; “İslam’da Örfi Hukuk” gibi çeşitli konularda bildiriler sundu.
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nasrullah Hacımüftüoğlu, yaptığı değerlendirmede, toplantının çok başarılı geçtiğini, İlahiyat Fakültesi üyelerinin ve öğrencilerinin de oturumlara katılarak soru yönelttiklerini bunun kendisini ayrıca memnun ettiğini söyledi.
Hacımüftüoğlu, konuşmacıların önce aklın mahiyeti üzerinde durduklarını belirterek, dinin, akıl sahibi insanları hür iradeleriyle olumlu sonuçlara götüren ilâhi bir sistem olduğunu belirtti.
Hacımüftüoğlu, “Önce akıl… Bireysel akl-i selim, evrensel aklı, ortak aklı, yani müspet olanı meydana getirir ki, bu da Kuran’ın emrettiği akıldır. Din, insan iradesine, hürriyete önem verir. Ma‘ruf olmayan törelere pirim vermez. Din ilâhî, gelenek ise sosyal kurumlardır. Bizim anlayışımıza göre gelenek: Bir toplumda bilhassa bir dinde; ister sözle, ister yazı ile ister hareket tarzı ile nesillere intikal eden davranıştır. Bir millet, kendisine uygun müesseseleri ancak şuuraltı hayatının asırlarca süren devamında gelenekleri ve görenekleriyle bulur,” dedi.
TOPLUM VE GELENEKLER
Toplantıda öne çıkan temanın “Gelenekçilik” olduğunu anımsatan Hacımüftüoğlu, şöyle devam etti: “Vahiy’in onayladığı, ya da ıslah ettiği veya yeniden ihdas ettiği gelenekler “Örf” adını alır ki, bu da akli selimin güzel gördüğü, evrensel ortak aklın dışlamadığı, toplumun her tarafına yaygınlaştırılması emr olunan geleneklerdir. Bu seviyedeki geleneklerin kazaî, adlî ve idarî hükümler verilirken dikkate alınması ve geçerli sayılması gerekir. Gerek Kuran’ı Kerimde ve gerekse Hadis-i Şeriflerde yer almış bulunan “hukuk normları” bu “geçerli örfler” bir tarafa, kötü ve zararlı olan ve İslam Hukuk normlarına aykırı düşen gelenekleri geçersiz saymış, ilgası yönüne gitmiştir. Kız çocuklarının diri olarak gömülmesi, paganizm, fuhuş ve kumar gibi İslâm öncesinden gelen gelenekler, tamamen ilga edilen geleneklerdir.”
TÖRE CİNAYETLERİ
Toplantının bir diğer temasının da Töre Cinayetleri” olduğunu anlatan Hacımüftüoğlu, bu konudaki ortaya çıkan değerlendirmeyi de şöyle özetledi:
“Töre cinayeti, örf ile alakası olmayan bir cahiliyet geleneğidir. Zorla evlendirilmek istenen bir kız veya kadının ayak diremesi, ölümü göze alırcasına direnmesi veya zorla gerçekleştirilen böyle bir evlilikten sonra bir fırsat bulup sevdiği kişiye kaçması neticesinde maruz kaldığı şiddetli baskı muvacehesinde intihar etmesi/ettirilmesi; intihar etmemesi halinde bu defa “aile onuru” nu koruma adına ortadan kaldırılması gerekir, hükmünü veren Töreci’lerle; Kız çocuğunu canlı toprağa gömen İslâm öncesi cahiliyet gelenekçileri arasında ne fark vardır? İstediği kimseyle evlenmek hem kadının, hem de erkeğin tabii hakkıdır. Bu hak asla engellenemez. Hele cana kastetmek, hem dini ve hem de millî kimliğimize karşı yapılmış en büyük hıyanettir. İslâm böyle bir vahşete asla cevaz vermez. Suç nitelikli bir eylemin subût bulması halinde gerekli cezayı, ancak resmî adlî merciler verebilir. Hangi çağda olursa olsun; İslâm’ın, torbasını büzüp çöplüğe attığı batıl ve ölü geleneklerin yeniden diriltilmesine çalışmak, bu tür gelenekçiliğe takılıp kalmak gericiliğin ta kendisidir.”
29.10.2010 00:15:00