Bir de bu açıdan bakalım...
Çünkü: Sistem oturmamıştır ve kişilerin inisiyatifi çok fazladır.
Düşünün ki, Paris'e belediye başkanı seçilmişsiniz ne kadar cevval olursanız olun, yapabileceğiniz çok fazla bir şey yoktur.
Metro ise metro, altyapı ise en kralından mevcut; parkı-bahçesi, caddesi-sokağı, sosyal alanları ve saat gibi işleyen trafiği ile Paris, zaten yapılması gerekenlerin fazlasıyla yapıldığı bir şehirdir...
Ama İstanbul ya da Erzurum öyle mi?
İstanbul bir kenara; Erzurum için kim kalkıp diyebilir ki, "Ne lazımsa yapılmıştır"
Bu sebeple Erzurum ölçeğindeki şehirlerde, başarılı, çalışkan, dürüst ve vizyon sahibi bürokrata, belediye başkanlarına ve de yöneticiye ihtiyaç var.
Ne kraldan çok kralcı olacak, ne de risk almamak için önüne gelen her işi "hayır" deyip kestirip atacak...
Meslek hayatımız içinde öyle bürokratlar gördük, öyle siyasetçiler tanıdık ki "Nasıl olur?" diye, çok şaşırıp kaldık.
Bilen bilir, bu şehir nelere tanık olmadı ki...
Devletin, "Alın bu parayı şehrinize hizmet olarak harcayın" dediği bütçeyi harcamayıp, kuruşuna kadar geri gönderen ve sorduğunuzda kendisini dünyanın en namuslu memuru diye takdim eden kanı bozuklardan tutunuz da, emrine tahsis edilen kaynağı Erzurum yerine, kendi memleketi için kullanan haine kadar, kimler gelip geçmedi kimler...
Bugün Erzurum olması gereken yerde değil ise, bunun zamirinde ne merkezi hükümetlerin şaşı bakışı vardır, ne de devletin sistematik bir karartma politikası...
Aksine AK Parti Hükümeti döneminde Erzurum, hayal bile edemeyeceği kadar kamu hizmetine tanık oldu.
2011 Kış Oyunları, İkinci devlet üniversitesi, Lojistik merkez, sağlık ve eğitim yatırımları, duble yollar, hava limanı ve başkaları...
Sorun, merkezi hükümette değil, yerel bazda...
Ya tuttuğunu koparacak belediye başkanı veya vekil seçmesini beceremedik, ya da çok iyi bürokratlardan, müdürlerden mahrum kaldık.
Bir zamanlar bu şehir bürokraside "sürgün yeri" olarak geçerdi.
Başka vilayetlerde barınmasına izin verilmeyen yahut da devletin bir türlü işten atamadığı ne kadar işe yaramaz adam varsa, kulağından tuttukları gibi Doğu illerine gönderilirdi.
Oysa o adamlar için de özellikle Erzurum "tatil kampı" sayılırdı!
İltifatsa iltifat, yağcılıksa yağcılık, saltanatsa saltanat...
Hazır, "Niye çalışmıyorsun?" diyen de yok...
Daha bundan iyisi olur mu!?
Misal; şu laf çok meşhurdu bir zamanlar:
"Ben şu kadar yılın müdürüyüm, bugüne kadar hakkımda değil bir dava inceleme dahi olmadı"
Anlıyorduk ki, bu beyimiz yıllar yılı sırt üstü yatıp durmuş, ne risk almış, ne de halka hizmet sunmanın gailesini çekmiş.
Bereket, bütün dönemlerde hep böyle olmadı. Arada bir de olsa bu şehre doğru dürüst bürokrat da geldi, adam gibi siyasetçiler de seçildi.
Gerçi iyilerin de görev ömürleri uzun olmuyor ama olsun, yine de kısa zamanda büyük işler yapan çok yöneticimiz oldu.
Erzurum adına siyaset yapan insanların üzerinde ısrarla durması gereken hususlardan biri bu olmalıdır, "birinci sınıf bürokrat"
Kolay değil elbette; kendisini çok iyi yetiştirmiş bir bürokrat, Erzurum gibi kıt imkânları olan bir şehirde çalışmak istemiyor. Ama marifet, işte o becerikli kişileri bulup, ikna ederek Erzurum ve benzeri şehirlere gönderebilmektir.
Bir zamanlar politikacıların en hazzetmediği şeylerin başında, başarılı bir hemşehrisinin yükselişini görmek gelirdi. Bu hastalıklı yapı zaman zaman öyle bir kronik bir hal alırdı ki, milletvekilleri, kendisine muhtemel rakip olarak gördüğü başarılı bürokratın önünü keser, hatta onları görevden bile aldırırdı. Bu yüzdendir ki, zaman içerisinde bürokrasinin tepe noktasında bulunan Erzurumlu sayısında ciddi bir azalma oldu. Bugün vekiller istese de bazı görevlere aday Erzurumlu bürokrat bulamıyorlar!
Şehir için de benzer bir durum söz konusu; çok iyi yetişmiş Erzurumlu bürokrat artık Erzurum'da durmuyor. Bazıları ya kendi isteği ile gitti, ya da bıktırılıp gitmesi sağlandı. Sonra da hep birlikte oturup, bu şehrin niye geri kaldığına cevap aramaya başladık. (Mehmet ŞENER/Palandöken)
01.03.2011 03:23:00