Erzurum Valisi'ne de bu tavır yakışır!..

Vali Sebahattin Öztürk'ün, geçen hafta Erzurum Kongresi'nin yıldönümü nedeniyle düzenlenen törende sergilediği tavır, Türkiye'nin nerden nereye geldiğini gözler önüne serdi ... Vali Öztürk'ün, 'o tarihi dik duruşunu' geçmişten örneklerle usta gazeteci Meh

Vali Öztürk'ten anlamlı ders!...
 
Eğer şehir dışında olmasaydım, bu yazı hafta başında kaleme alınmış olacaktı. Farkındayım biraz gecikti ama konu öylesine önemli ki geç de olsa yazmayı görev addettim...
 
Vali Sebahattin Öztürk'ün, geçen hafta Erzurum Kongresi'nin yıldönümü nedeniyle düzenlenen törende sergilediği tavır, Türkiye'nin nerden nereye geldiğini göstermesi açısından son derece anlamlıydı.  Vali Bey'in bu "dik duruş"u bize bu şehrin arka planına dair birkaç yaşanmış olayı hatırlattı. Önce o hatıraları bir yadedelim sonra da bu konudaki görüşümüzü aktarmaya çalışalım.

Merhum Özal'ın başbakanlığının ilk aylarıydı; Türkiye, henüz demokrasinin kıyısında ürkek adımlarla dolaşıyordu. Tam o dönemde Erzurum Valisi merhum Fevzi Yetkiner'di. Sert ve tavizsiz bir yönetim anlayışına sahipti. Bu sebeple de mahiyeti O'nu elli metre uzakta gördü mü istikamet değiştirirdi.

İşte o Fevzi Yetkiner, birgün Pasinler'deki bir tören için araç konvoyu ile seyrederken, Nenehatun Köyü önünde konvoyu durdurdu. Biz gazeteciler arkalarda olduğumuzdan olup bitenleri ancak sonradan öğrenebildik. Olay şuydu:

Dönemin 9. Kolordu Komutanı'nın aracı konvoydan kopup tüm araçları sollayarak en öne geçiyor; yani Vali Bey'i arkasına alıyor. Bu duruma sinirlenen Yetkiner, şoförüne, "derhal şu aracı geç ve önünde dur" talimatını veriyor. Kısa sürede Vali Bey'in talimatı yerine getiriliyor, ancak bu kez de Kolordu Komutanı olup bitenlere bir anlam veremiyor, hatta tepki gösteriyor. Aracından inen Vali Yetkiner, Paşa'ya sert bir üslupla, "Paşa…Paşa… Ben Vali'yim yani bayrak taşıyorum. Bu şehrin en üst yöneticisiyim. Benim arkamdan geleceksin" diyor.

O gün bu olaya tanık olan onlarca kişi aynı şeyleri söylemişti...

Sonraki yıllarda da benzer manzaralara bizzat tanık olduk. Onlardan en çarpıcı olanı ise, 28 Şubat sürecinde, Vali Ahmet Kayhan'ın sergilediği yönetim anlayışıydı: Köprüköy'de başörtülü bir ebenin işten atılması yönünde valilik makamına resmi yazı yazacak kadar gemi azıya alan illegal Batı Çalışma Grubu, Ahmet Bey'den öyle bir tepki ve direnç gördü ki, adamın adını anında "mürteci"ye ve "asker düşmanı"na çıkardılar! Fakat Vali Kayhan bu iftiralara asla boyun eğmediği gibi demokrasi ve inanç özgürlüğü noktasında hep kararlı olmayı başardı.

"Bin yıl sürecek" denilen  28 Şubat Süreci'nde, Batı Çalışma Grubu adındaki yasadışı o yapılanma, elinde yafta önüne geleni fişliyordu. Öyle ki, Lalapaşa Camii'nin önünden geçenler bile "irticacı" damgasını yiyebiliyordu. En hazin olanı da şuydu: O günün Erzurum'unda, 28 Şubat kuyrukçuluğuna gönüllü kimi hemşerilerimiz, fişçilere muhbirlik yapıp, paye kapmaya çalışırdı. Neyse ki sayıları çok ve itibarlı kimseler değillerdi de, ihbarları fazla can yakamadı.

Adam gibi adam olan valilerimizden biri de kuşkusuz ki, Osman Derya Kadıoğlu'ydu. O'nun valilik dönemi de hengameli bir dönemdi. Koalisyon hükümeti işbaşındaydı ve özellikle Mesut Yılmaz, 28 Şubat Süreci'nin tüm dinamikleriyle hüküm sürmesini istiyordu.

28 Şubat'a göre nispeten rahat bir süreçti ama demokrasi adına kamyon yükü sorun vardı.

O dönemin 3. Ordu Komutanı, Erzurum Kongresi'nin yıldönümü törenine gelmiş ve folklor gösterisi yapan ilkokul öğrencilerine bakarak, "Bu kızların başları niçin kapalı?" diyerek, protokole posta koymuştu! Hani bazıları vardır, yeşilin her tonuna düşmandır ve içinde Allah geçen her şeyden nefret eden...

Bilmiyorum o günkü 3. Kolordu Komutanı da öyle biri miydi değil miydi lakin yedi yaşındaki kız çocuğunun işin gereği başını örtmüş olmasından acayip derecede ifrit olmuştu!

Paşa'nın o postası protokolde soğuk rüzgar estirdi. Hemen herkes başını öne eğip, "duymadım, görmedim, bilmiyorum"u oynarken, önce Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak, ardından da Vali Kadıoğlu,  Komutan'a cevap verdiler. Fevzi Budak, "Paşam bu asırlardan beri oynanan bir yöresel oyundur ve bidayetinden beri kıyafet böyledir" dedi.

Bu bilimsel izah Paşa'yı ikna etmeye yetmedi. Paşa, "Hayır… Hayır ben bütün Türkiye'yi karış karış bilirim hiçbir yöresel oyunda başörtüsü yoktur" dedi!

Orada gördük ki koskoca 3. Ordu Komutanın "karış karış bilirim" dediği Türkiye'den de haberi yok ve de folklor konusunda zır cahilin önde gideni...

Vali Kadıoğlu müdahale etti:

"Sayın general bu kuralı biz koymadık. Hoca'nın dediği gibi bu işin doğası böyle...…Kaldı ki burada Atatürk'ün Erzurum'a gelişini ve Erzurum Kongresi'nin yıldönümünü kutluyoruz. Kimin cumhuriyetle ya da Atatürk'le bir sorunu olabilir ki?" 

Paşa, beklemediği bu "çıkış"tan rahatsız oldu ve tepkisini, tören alanını terk etmekle gösterdi.

Aynı Erzurum'da kimi dönemlerde öyle valiler de geldi geçti ki, adam demek için bin şahit lazımdı...

Erzurum şimdi uzun bir aradan sonra gerçek bir vali buldu:

Sebahattin Öztürk...

Bu kanaate, sırf Kongre'nin yıldönümü töreninde askerlerin kovduğu başörtülü kadını yeniden eski yerine gönderdiği için söylemiyorum. Elbette ki bu tavır, başlı başına ayakta alkışlanmayı hakedecek bir tablodur. Nitekim ülke genelinde vicdan sahibi hemen herkes Vali Bey'in o kararını "esaslı bir çıkış" olarak gördü, önemli köşe yazarları övgü dolu yazılar kaleme aldı.

Vali Öztürk, bir yılı aşkın süredir Erzurum'da...

Bugüne kadar sergilediği yönetim anlayışıyla zaten rüştünü ispatlamış ve hangi kırat'ta bir insan olduğunu göstermişti.

Eğilmeden bükülmeden konuşuyor, hak ve hukuktan yana tavır alıyor, kapısını halka açık tutuyor, mahiyetini ezmiyor, ezdirmiyor, şehri koltuğunda oturarak değil dağ taş dolaşarak yönetiyor, pratik çözümler üretiyor ve hantal bürokrasinin arkasına sığınmıyor.

Asli işini en iyi biçimde yapmaya çalışırken, diğer yandan da en az usta bir müzisyen kadar müzik kültürüne vakıf, tarih, sanat ve kültür gibi derin meselelerde, uzmanlara konferans verecek çapta da entellektüel...

Mütevazi, samimi, çalışkan, dikkat ve izan sahibi...

28 Şubat Süreci'nin alışkanlıklarından birini yaşatmak isteyen bir subay, belki art niyetli olmadan, Kongre delegelerinden birinin başörtülü torununa, "burada durma, şuraya geç" diyor.

Her şeyden önce böyle bir yetkisi ve hakkı yok. O tören askeri kışlada düzenlenmiyor ve törenin sahibi asker değil. Başörtülü olduğu için, adeta dışlanmak istenen o kadının dedesi bugün ki Türkiye için hayatını süngünün ucuna sürmüş kahramanlardan biri...
Durumu fark eden Vali Öztürk, görevliye talimat veriyor:

" O hanım durduğu yerde kalacak"

Bu tavır ne konjöktörel bir duruştur ne de merkezi hükümete bir mesaj. Bu tavır tamamen insani ve vicdani bir tepkidir. Çünkü Vali Bey'in beslendiği kültür ve inanç kodları böyle davranmasını emrediyor.

Türkiye artık 28 Şubat Süreci'ndeki o utanç verici uygulamaları tarihin çöplüğüne atmak zorunda...

Başı açık bir hanım ne kadar Cumhuriyeti ve Atatürk'ü seviyorsa, aynı şekilde başı kapalı bir hanım da bu üst değerlerimize sonuna kadar sahiptir ve savunucusudur.

Ne başı açık bir kadın yanlış bir eylem veya yaşama biçimi içindedir, ne de başı kapalı bir hanım kötü bir şey yapıyor. Sonuç itibariyle Vali Bey doğru bir iş yaptı...

Maşeri vicdanın sesine kulak veren herkes, bu düşüncemizin haklılığına tanık olacaktır. (Mehmet ŞENER /Palandöken)

29.07.2011 14:10:00