Ermeni'den Erzurum'a kalan miras!..

Erzurum'a, Ermeni'den kalan miras!..

Yedi ya da sekiz yıl önceydi, yanlış hatırlamıyorsam…Bakırcılar Çarşı’nın tarihi geçmişine dair bir çalışmanın peşindeydik…
Soruyorduk çarşı ahalisine;

-Bundan 20-30 yıl önce neydi haliniz?, diye…
Öyle cevaplar alıyorduk ki, her birinde ayrı bir “ahh” çekiyor, her yanıtta bir başka dertleniyorduk…
Bu sualimize en ilginç cevabı ise, 67 yaşındaki Selahattin Belmel isimli yaşlı bir amca vermişti…
Öğrendiğimiz kadarıyla, Bakırcılar Çarşısı’nın en son çırağıymış kendisi… Meğer ondan sonra bu çarşıda yetişen çırakta kalmamış, kalfa da…

Zaman sonra bir gün hal-hatır sormak için gittiysek de Bakırcılar Çarşısı’na, Hakk’ın rahmetine kavuştuğunu öğrendik…
Allah rahmet eylesin…

Demişti ki merhum;
- Bak evlat!.. Erzurum’a ve Erzurumlu’ya Ermeni’den iki miras kaldı: Bunlardan birincisi bakırcılık, ikincisi de hasetliktir, unutma!, diye…
 
Evet…
O gün bu gündür, işte bu sözler küpedir kulağımıza:
Birincisi bakırcılık…
İkincisi, hasetlik…
Bakırın miadı doldu malum…
Ahh bir de hasetliğin miadı dolaydı keşke!..
Yine Erzurum’a has bir ifadeyle; “gorbagor” olaydı, n’olurdu sanki!..
Değil mi…
Hiç olmazsa bugün birbirimizle uğraşmıyor olurduk… Sizler bizim dedikodumuzu yapmıyor, bizler de sizin kulaklarınızı çınlatmıyor olurduk… Biri ötekinin çukurunu kazmıyor, öteki de, berikini sırtından vurmuyor olurdu…
Sahi, ne olurdu sanki!..
Kara tahtalara uzanaydı da şu hasetlik; “bir” olsaydık, “biz” olsaydık, “güç” olsaydık… Günü gününden kara olan şu memlekette, sırt sırta verip, yolumuzu da, yüzümüzü de ak etseydik keşke!.. 
Bizlerin başarısını sizler, sizlerinkini de, bizler alkışlasaydık…
Sevseydik birbirimizi!..
Sevinseydik birbirimize!..
Ve hiç korkmasaydık birbirimizden!.. 

Yazık ki, sadece temenniden ibaret bu söylediklerimiz…
Yazık ki, sadece bir hayalden ibaret…
Düşünebiliyor musunuz?..
Sizin attığınız her adım, öylesine ağır geliyor ki dost zannettiklerinize; yüreğinizde fırtınalar koparıyorsunuz adeta!..
Üzülüyorsunuz…
Dövünüyorsunuz…
Ama ne çare ki, kendi kendinize haykırıp, yine kendiniz işitiyorsunuz bu feryatları…
Hayır yani!..
Benim, senin, ya da onun başarısı, zenginliği, gücü ya da kuvveti, Erzurum’da neden rahatsız eder ki bir başkasını…
Neden bu kadar batar ki birilerine?..
Neden homurdatır ki?..
Neden?..

 
Bir işe kalkışırsınız, aynı terane…
Bir yola baş koyarsınız, aynı terane…
Birini dost tutarsınız, aynı terane…
Birine hasım olursunuz, aynı terane…
Aşağı tükürürsünüz, yukarı tükürürsünüz, doldurursunuz, boşaltırsınız, yine aynı terane…
Hasetlik… Hasetlik… Hasetlik…
Ağzınızla kuş tutarsınız, yaranamazsınız…
Parmağınıza bal çalarsınız, doyuramazsınız…
Sırtınızı dönerseniz, korunamazsınız…
Böyle işte…
Erzurum’da toplumsal yaşam, aynen bu minval üzere… 
Haaa!..
İşin en acı tarafı ne, biliyor musunuz?..
Sizi herkesten önce avlayanın, yine sizden yana bildiklerinizin olması…
Evet, evet!..
Önce yüzünüze gülüyor, açıkça “safındayım” diyor; ardından bir dönüyorsunuz sırtınızı ki, nanenin her türlüsünü, asıl safınızdaki adam yiyor…
Peki bunun adı nedir?..
Hasetlik midir?..
Değildir tabiki…
Bunun adı; “kahpelik”tir, bunun adı “köpeklik”tir, bunun adı düpedüz “şerefsizlik”tir efendiler!..

Hangimizin etrafında yok ki böylesi tipler?..
Hangimiz, “kim dost”,“kim düşman” ayrımını, layıkıyla yapabilmişiz ki!..
Hangimiz?..
Hiç birimiz beyler, hem de hiç birimiz…
Yıllardır bu sarmalın içerisinde yuvarlanıp gitmişiz, gitmeye de devam edeceğiz belli ki!..
O halde…
Ne yapmalı mı, dersiniz?..
Sizi bilmeyiz ama, biz acizane bir çözüm bulmuş vaziyetteyiz…

Ne mi?..
Söyleyelim…
Safımızda zannettiğimiz “deyyus”lar, canımızı yaktıklarında biz hep şunu diyoruz;
- Bizi bir köpek ısırdı!..
Şimdi…
Siz olsanız, dönüp bu köpeği ısırır mısınız?..

 

25.05.2009 14:39:00