Devlet Bahçeli: 'Korkunun ecele faydası yok'

Bahçeli, 'Ayağa kalkan Türk milleti, AKP'ye sandıkta cevap verecektir.

Erzurumajans-Bahçeli, 'Ayağa kalkan Türk milleti, AKP'ye sandıkta cevap verecektir. Korkunun ecele faydası olmadığı gibi 30 Mart'ta da olmayacaktır' dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Ayağa kalkan Türk milleti, AKP'ye sandıkta cevap verecektir. Korkunun ecele faydası olmadığı gibi 30 Mart'ta da olmayacaktır" dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Türkiye'nin AK Parti ile birlikte yakın coğrafyadaki bütün ağırlığını kaybettiğini savunan Bahçeli, "Türkiye fikri sorulmayan bir ülke haline gelmiştir" diye konuştu. Başbakan Erdoğan'ın Peşmergenin gönlünü kazanmak için bazı şeyleri gözden çıkardığını iddia eden MHP lideri, "Boru hatlarının ülkemize musibet gibi dert yağdıracağı gün gibi aşikardır" dedi.

Yaklaşan yerel seçimlere de değinen Bahçeli, "Ayağa kalkan Türk milleti, AKP'ye sandıkta cevap verecektir. Korkunun ecele faydası olmadığı gibi 30 Mart'ta da olmayacaktır. 118 gün sonra kolu kanadı kırılacaktır. Uyanan büyük Türk milleti oyunu bozmaya karar vermiştir" ifadelerini kullandı.

İRAN YORUMU

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "İran'ın nükleer programını 6 aylığına doldurmaya ve uranyum zenginleştirilmesini yüzde 5 azaltmaya 'evet' demesi bu ülkeyle ABD'yi yakınlaştırsa da, komşu coğrafyalardaki istikrarsızlık döngüsünü yavaşlatmaya yetmemiştir" dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Antalya'nın Demre ilçesinde meydana gelen dolu afetinin neden olduğu zarara ilişkin, "Demre, 26 Kasım'da dolu afetini yaşamıştır. Sonuçta cam ve plastik seralar hasar görmüş ve üreticilerimiz toplamda 150 milyon lirayı bulan kayıp ve zarara uğramışlardır. Buna rağmen AKP iktidarı Demreli afetzedeleri gözetecek, yardım elini uzatacak herhangi bir destek ve iyileştirici tedbiri hayata geçirememiştir. Anlaşılıyor ki üreticilerimiz sahipsiz kalmış, şikayetleri duyulmamış, sorunlarını ilgi gösterilememiştir" dedi. Ortada önemli oranda ve mutlaka giderilmesi gereken bir mağduriyet halinin olduğunu belirten Bahçeli, Demre'nin destek beklendiğine ve katkı istediğine işaret etti. Demreli çifçtçilere geçmiş olsun dileklerini ileten Bahçeli, "AK Parti hükümetini de sorumlu ve müdahil olmaya, doğal afetten etkilenen üreticilerimizin yardımına koşmaya davet ediyorum. Yaralar süratle sarılmalı, zararlar karşılanmalı ve Demre'ye hızır gibi yetişilmelidir. Biz bu konunun ısrarla takipçisi olacağız ve her zaman mağdur olmuş kardeşlerimizin yanında olacağız. Bundan hem Demreli vatandaşların hem de benzeri sıkıntılar yaşayan herkes emin olmalıdır" ifadelerini kullandı.

BÖLGESEL SORUNLAR

Bahçeli, "Türkiye'nin içinde bulunduğu geniş ve büyük coğrafyada sorunlar, saldırılar ve sabotajlar hiç eksik olmamaktadır. Bölgesel girdap her geçen gün güçlenmekte, etkinliğini artırmaktadır. Geçtiğimiz ay Cenevre'de, İran'ın nükleer programını altı aylığına doldurmaya ve uranyum zenginleştirilmesini yüzde beş azaltmaya 'evet' demesi bu ülkeyle ABD'yi yakınlaştırsa da, komşu coğrafyalardaki istikrarsızlık döngüsünü yavaşlatmaya yetmemiştir. Ortadoğu yine kaynayan ve fokurdayan kazan gibidir. Suriye'deki yangın körüklenmeye devam etmektedir. Sınırlarımızın hemen dibinde şaibeli oluşumlar hızla hedef büyütmekte, hızla ilerlemektedir" diye konuştu.

ERDOĞAN'A ELEŞTİRİ


PKK-PYD ortaklığının Suriye coğrafyasında, merkezde Kobani, batıda Afrin, doğuda ise Kamışlı'dan oluşacak özerk bir yönetim için düğmeye bastığını savunan Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"AK Parti hükümeti ise gelişmeleri sessizce izlemekte ve sineye çekmektedir. Başbakan Erdoğan'ın geçtiğimiz yılın Temmuz ayında bir televizyon kanalında yaptığı açıklaması ise bizzat kendisi tarafından unutulmuşluğa terk edilmiştir. Başbakanın, Kamışlı bölgesi ile Afrin'i kuşatan bir yapılanmanın Türkiye'yi rahatsız edeceğini, buna da sıcak bakmayacaklarını ve seyirci kalmayacaklarını ifade etmesinin üzerinden çok geçmemiştir. Fakat PYD-PKK ortaklığı Başbakanı hiç ciddiye almamış, eften püften çıkışlarını önemsememiş ve özerklik kararından caymamıştır."

"En büyük ırkçılık Türklüğü inkardır"


Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türklüğü inkar etmenin en şiddetli ırkçılık olduğunu savundu.

MHP lideri Bahçeli, partisinin TBMM'de düzenlenen grup toplantısında Türkiye'nin bölgesinde hafife alınan, korkulmayan, çekinilmeyen ve fikri sorulmayan bir ülke haline geldiğini belirterek "Bu şekilde milli güvenliğimizi teminat altına almak, milli çıkarlarımızın devamlılığını sağlamak mümkün olamayacaktır" dedi. Ülkenin dört bir tarafından ihanet çemberine alındığını iddia eden Bahçeli, "Sınırlarımızın bitişiğinde PKK devletleşmekte, Kürdistan'ın çatısı örülmektedir. Başbakan ve hükümeti ise Barzani'yle petrol ve doğalgaz anlaşması yapma derdindedir. Sormak lazımdır ki; vatanımız ve milletimiz tehdit altındayken, kardeşliğimiz namlunun ucundayken, boru hatları kurulmasının, Türkmen kanı üzerinden sürdürülen enerji pazarlıklarının kime ne yararı dokunacaktır? Başbakan Erdoğan enerjiye karşılık ne vaat etmiş, peşmergenin gönlünü nasıl kazanmış, hangi milli hak ve menfaatleri gözden çıkarmıştır? Kan üzerinden kurulan enerji denkleminin, tavizlerle inşa edilecek boru hatlarının ülkemizin başına musibetleri sağanak halinde yağdıracağı şimdiden aşikardır." Petrol bahanesiyle Kürdistan'ın mayası çalınmakta, meşruiyeti sağlanmakta ve AKP'nin de buna çanak tutmakta olduğunu belirten Bahçeli, şunları söyledi: "Başbakan Erdoğan peşmergeye duyduğu sevgi ve yakınlığın onda birini nedense Türkmenlere göstermemektedir. Türkmenlerin can ve mal güvenliği suikastlara kurban giderken Başbakan oralı bile değildir" diye konuştu.

"ENGELLİLERİN ÖNÜNDEKİ TÜM SANAL VE SOMUT ENGELLERİ KALDIRMAK BAŞTA SİYASİ İKTİDAR OLMAK KAYDIYLA HERKESİN HEDEFİ OLMALIDIR"

3 Aralık Dünya Engelliler Günü ile ilgili de düşüncelerini aktaran Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybeden kardeşlerimizin toplumsal hayata uyum sağlamalarını ve günlük ihtiyaçlarını gidermelerini temin etmek hepimizin insanlık görevidir. Engellilere; korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetleri sunmak sosyal devlet olmanın da bir gereği ve yükümlülüğüdür. İnsan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, engellilerin ve engelliliğin her türlü istismarına karşı politikalar geliştirmek, önlem almak devlet ve hükümetlerin asli vazifeleri arasındadır. Bize göre engelli olmak kusur, acizlik ve acınacak bir durum değildir. Engelli olmayı; ayıplanacak, horlanacak, suçlanacak, eksiklik olarak tasvir edilecek bir insanlık hali şeklinde değerlendirmemek hepimize düşen bir sorumluluktur. Her ne olursa olsun, engelliliği kader olarak görüp de duyarsız ve hareketsiz kalmak doğru, ahlaki ve insani bir tutum olmayacaktır. Engelli kardeşlerimizin, hayatlarını huzur ve güven içinde sürdürmeleri, toplum içinde kendi kendilerine yetebilecek beceri ve imkânlara sahip olmaları lazımdır. Engellilerin önündeki tüm sanal veya somut engelleri kaldırmak başta siyasi iktidar olmak kaydıyla herkesin hedefi olmalıdır. Engelsiz bir Türkiye, engelsiz bir toplum ve engelsiz bir gelecek için bu zorunluluktur."

"CANİ RUHLULAR, ELİ KANLI CANAVARLAR GÖZÜ DÖNMÜŞ MANYAKLAR KADIN, GENÇ KIZ VE ÇOCUK DEMEDEN KATLETMEKTEDİR"

5 Aralık 1934'de Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını aldığını ve böylece demokrasinin en önemli ögesi olan temsil ve katılımın temellendirildiğini vurgulayan Bahçeli, devrin özellikleri göz önüne alındığında bu reformun gerçekten de eşine çok az rastlanır bir gelişme olduğuna dikkat çekti.

1931 yılında, kadınların belediye seçimlerine katılma imkanını elde ettiklerini de unutmamak gerektiğini belirten Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti: "Dünya'nın birçok ülkesi kadına hak ettiği değer ve payeyi vermezken Türkiye'nin demokrasi, insan hak ve özgürlükleri paralelinde tutum takınması bize göre övgüye ve takdire fazlasıyla layıktır. Bilhassa ülke yönetiminde cinsiyet ayrımının rafa kaldırılması eşitlik açısından da muazzam bir kazanımdır. Demokrasinin beşiği olarak lanse edilen ve propagandası yapılan ülkelerin kadını geri plana çekmesi, oy ve temsil hakkı tanıma konusunda iştahsız ve gönülsüz davranması tarihin bize gösterdiği gerçekler arasındadır."

Avrupa'da cadı avı bahaneleriyle kadınlar diri diri yakılırken medeniyetimizin kadını baş tacı yaptığını belirten Bahçeli, şöyle konuştu: "İlk Türk devletlerinde kağanın yanında mutlaka eşi de yer almış, alınan kararlarda pay sahibi olmuştur. Hatta tarihin değişik dönemlerinde hükümdar koltuğunda Türk kadınları oturmuş, devletlerini sevk ve idare etmişlerdir. İslamiyet'ten önceki cahiliye devrinde, kız çocuklarına reva görülen şiddet ve cinayetler, Efendimizin rahmet dolu mesajlarıyla bıçak gibi kesilmiş ve kadının toplumsal statüsü olması gereken noktalara yükseltilmiştir. Şu da bir gerçektir ki, Türk kadını ihtiyaç olan her durumda varlığını göstermiş, ileri atılmış, kendisini hatırlatmış ve sorumluluktan kaçmamıştır."

"Ne üzücüdür ki, bugünlerde siyasetteki temsil oranlarının yeterli olup olmadığı bir yana kadınların her neviden sorunları, karşılaştıkları zulüm ve zorbalıklar korku ve kaygı verici şekilde tırmanmıştır" diyen Bahçeli, kadına şiddetin otomatiğe bağlandığını, saldırı ve kaba güç gösterilerinin iyice kontrolden çıktığını ifade ederek "Psikopatlar, cani ruhlular, eli kanlı canavarlar, gözü dönmüş manyaklar kadın, genç kız ve çocuk demeden katletmektedir. Şu kahredici tabloya bakınız ki, son yedi yılda kadın cinayetleri yüzde bin dört yüz artmış, bu çerçevede AKP'nin iktidar yıllarında beş bine yakın ölüm vakası yaşanmıştır. Bu anormal manzara kolay kolay hazmedilecek bir sonuç değildir."

Ülkemizin hastalıklı ruhların eşkıyalıklarına sahne olduğunu belirten Bahçeli, şunları söyledi: "Gazetelerin üçüncü sayfaları vahşetin ve barbarlığın yürek yaralayıcı ve iç karartıcı haberleriyle doludur. Bahanesi ne olursa olsun kadına şiddet konusu çözülmeden, uzanan eller kırılmadan, daha da önemlisi şiddete müzahir psikolojik ve sosyolojik faktörler köreltilmeden seçme ve seçilme hakkını konuşmanın hiçbir faydası olmayacaktır. Anlaşılan geçen yıl TBMM'de kabul edilerek yasalaşan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine dair düzenlemenin henüz bir yaptırım ve caydırıcılığı görülmemiştir."

Bahçeli, öncelikle kadını hedefine alan ve şiddeti doğuran davranış, tavır ve eğilimlerin üzerine tavizsiz şekilde gitmek, kaynağında kurutmak ve en ağır şekilde de cezalandırmak aciliyet ve ehemmiyet arz ettiğini söyledi.

İnsanlığın bu çağında hâla ilkel ve vahşi saldırganların kadınların umutlarını söndürmesi ayırt etmeksizin herkes açısından utanç verici olduğunu anlatan Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu vandallık, bu alçaklık ve bu gözü dönmüşlük mutlaka bitmeli ve bitirilmelidir. Kadına şiddet uygulanan bir yerde hiçbir şeyin anlam ve hükmünden bahsedilemeyecek, hiçbir hakla da avunulmayacaktır."

MAHALLİ SEÇİMLERİN ÖNEMİ

Mahalli seçimlere 118 gün kaldığı uyarısını yapan Bahçeli, şu ifadeleri kullandı: "Aziz milletimiz sandığa gidip egemenlik haklarını kullanarak mahallindeki yöneticileri beş yıllığına seçecek ve bu süre zarfında görevlendirecektir. Büyükşehir, il, ilçe ve belde belediye başkanlarıyla birlikte, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyeleri, köy ve mahalle muhtarları bu seçimler sonucunda belirlenecek, iş başı yapacaklardır. Bu demokratik yarışın adaletli, ahlaka uygun, güvenli, temiz ve şaibesiz geçmesi en samimi temennimizdir. Seçim günü yaklaştıkça siyaset ısınmaya, partiler adaylarını peş peşe açıklamaya ve vaatlerini de seslendirmeye başlamışlardır.

Parti olarak 24 Ocak 2013 günü Söğüt'te başlattığımız seçim çalışmalarını büyük bir heyecan, inanmışlık ve tutarlılıkla sürdürüyor ve başarıyı yakalamak için her mücadeleyi vermekten kaçınmıyoruz."

Mahalli İdareler Seçimlerinin millet için tarihi bir imtihan olmasının yanında, çok hayati sonuçlarıyla da yakın geleceği etkileyeceği uyarısında bulunan Bahçeli, şu konulara dikkat çekti: "30 Mart 2014 tarihindeki demokratik imtihanda şu soruların cevabı en açık biçimde karşılık bulacak ve billurlaşacaktır: Milli ve manevi değerlerimize saygı ve sadakatin mi sözü geçecek; yoksa inkâr, yok sayma ve hakaretin saltanatı mı sürecektir? Milli kültür ve kimlik unsurlarına bağlılık ve riayet mi kazanacak, yoksa bunların aşağılanması, rencide edilmesi, küçümsenmesi mi tercih edilecektir? Milletin tümünü bağrına basan hizmet aşkı ve karşılıksız sevgi mi seçilecek; yoksa sınıf, zümre, elit, kaymak tabaka, yandaş, hısım, dünür ve hanedan çıkarları mı gözetilecektir? Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü mü sahiplenilecek; yoksa bölünmüş, parçalanmış ve 36 etnik kimlik tarafından markaja alınmış, ezilmiş, öğütülmüş ve makaslanmış millet fikri mi desteklenecektir? Terörü kaynağında kurutmaya ve kazımaya yemin etmiş irade mi öne geçecek; yoksa teröristlerle müzakere masalarında şeref ve haysiyetini kaybetmiş hainler korosu tasvip mi görecektir? Türk milletini var etmeye, Türklüğü yaşatmaya ve payidarlığını korumaya çalışan Türk milliyetçilerinin haklılığı mı görülecek; yoksa Türk diye bir şey yoktur diyen anonim, iptidai, soyu bulanık, aklı karışık ve zihniyeti kapkaranlık simalar mı gülecektir? Bağımsızlık, onurlu yaşamak, ilkeli ve itibarlı olmak mı yükselecek; yoksa dayatma, kuşatma ve teslimiyet zincirleriyle birbirlerine sımsıkı bağlanmış ve vicdanları zifte dönmüş gafiller mi öne çıkacaktır? Türk milleti, emin olunuz ki, bu iki tercihten birisini oylayacak, birisini seçecektir"

TÜRK MİLLETİ AYAĞA KALKTI

Ayağa kalkan Türk milletinin sandıkta AKP'yi uyaracak ve hayal kırıklığına mahkum edeceğini anlatan Bahçeli, açıklamasını şöyle sürdürdü: "Türkiye'nin bugünkü ortam ve hali; düşünen, dürüstlüğü pusula edinen, milli hassasiyetleri olan, sağduyuyla meselelere bakan herkesi endişelendirmektedir."

Başbakan Erdoğan'ın ayırıcı ve ayrılıkçı üslubu, hakaret dolu açıklamaları olduğunu belirten Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Erdoğan'ın terörizme karşı beslediği hayranlık ve muhabbeti daha ciddi badirelere yol açmadan törpülenmeli ve hak ettiği karşılığı almalıdır. Bu sebeple önümüzdeki 30 Mart tarihi çok şeye gebedir. Türkiye'nin AKP zulmünden kurtulması için 30 Mart'ı ilk çıkış kapısı olarak görüyor ve buna uygun hareket etmek için de her mücadeleyi gösteriyoruz. Anlaşılmaktadır ki, Başbakan Erdoğan Mahalli İdareler Seçimlerini bir güven oylaması olarak ele almakta ve yorumlamaktadır. Bunun için tüm kozlarını, devletin tüm imkan ve kaynaklarını siyasi çalışmalarına seferber etmektedir."

30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerinin sonrasında yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için de prova niteliğinde olduğunu belirten Bahçeli, şöyle konuştu: "Dahası, normal zamanı 2015 yılının Haziran ayı olan 25. Dönem Milletvekilliği Genel Seçimlerinin seyri ve sonuçları hakkında da aşağı yukarı hepimize bir fikir verecektir. Her hal ve tavrından görülüyor ki, Başbakan'ı korku sarmıştır. Sözleri, siyasi faaliyetleri, ilişki ve irtibatlarındaki gelgitler paniklediğinin, telaşa kapıldığının, panik ataklar geçirdiğinin işaretleriyle doludur. Ancak korkunun ecele faydası dün olmadığı gibi, 30 Mart'ta da olmayacaktır. Başbakan ve partisinin layık olduğu hezimet, hak ettiği hüsran 118 gün sonra bulacak ve kanadını, kolunu kıracaktır. Bundan kaçış ve kurtuluş yoktur. AKP'nin ağır tahribatına rağmen uyanan büyük Türk milleti gerçekleri görmüş, oynanan oyunları okumuş ve bozmaya karar vermiştir."

Kötüleme ve karalamalara rağmen milliyetçiliğin yükselen bir değer olduğunu anlatan Bahçeli, şunları söyledi: "Milliyetçilik gönüllerde taht kurmaya başlamıştır. Tıpkı 1919'lu yılların heyecan ve şuuru yeniden yüreklerde canlanmıştır. Türk milleti geleceğini belirlemek, geleceğini tayin etmek için sabırsızdır. Bu milli şahlanış, mutlaka sandıkta tecelli edecek ve Milliyetçi Hareket'i başarıyla buluşturacaktır. Hedefimiz budur, beklentimiz budur, inancımız budur. Kaldı ki tüm gelişmeler bunları doğrulamaktadır. Türkiye yıllardan beri tek sermayeleri kutuplaştırma ve cepheleştirme olan AKP- CHP- BDP'nin çekişmesi ile israf olmaktadır."

Bahçeli, konuşmasında, "Manevi değerlerimizi istismar eden, bölücülere umut veren, PKK'ya el uzatan iktidar partisiyle; Washington'dan icazet arayacak, siyasetini yabancılara endeksleyecek kadar çaresizliğe mahkum hale gelen ana muhalefet partisinin ülkemizin önündeki başlıca takoz" olduğunu söyledi. Bunların işleri güçlerinin germek, kamplaştırmak ve gerilim icat etmek olduğunu belirten Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "AKP, CHP ve BDP birbirlerinin gıdasıdır ve biri olmazsa diğerine de gerek kalmayacaktır. Milletimiz içine düşürüldüğü kısır ve zararlı çekişmeden bıkmıştır. Türk milleti artık kaynaşma ve kucaklaşma aramaktadır. Kaçınılmaz hesaplaşma, bastırılamaz milli irade, yayından fırlayan ok gibi olan milli şuur 30 Mart günü Başbakan'a, pazarlık ortaklarına, yabancılardan merhamet uman zavallılara zelzele yaşatacak ve zangır zangır alayını titretecektir."

Demokratik adap, edep ve kuralların herkes için geçerli olması, herkese eşit bir şekilde uygulanması gerektiğini ifade eden Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti: "Fakat Mahalli İdareler Seçimlerine katılacak AKP'li adayları kollayan, koruyan ve emniyete alan bazı tavır ve tercihlerin gösterildiği anlaşılmaktadır. Özellikle Yüksek Seçim Kurulu'nun 28 Kasım günü aldığı ilke kararı düşündürücü, bir o kadar da yanlı ve yanlıştır. Buna göre, Mahalli İdareler Seçimlerinde aday olacak hükümet üyelerinin durumu netleştirilmiş ve istifalarına gerek olmadığı yönünde oy birliğiyle karar alınmıştır. Yani belediye başkan adayı olacak bakanların milletvekilleriyle aynı sıfatı taşıdıklarından bahisle görevlerinden ayrılmalarına lüzum görülmemiştir. Bu mesnetsiz, ucube ve anormal karar demokrasinin ilke ve esaslarını hiçe saymaktan, çiğnemekten ve dikkate almamaktan başka bir şey değildir. Yüksek Seçim Kurulu'nun çok değerli üyeleri bu kararı alırken demokrasinin faziletlerini ve yazılmamış esaslarını hesaba katmışlar mıdır? Sulama birliklerinde çalışanların dahi istifasına karar veren bu Kurul, kamu gücünün başında bulunan, devlet yönetiminin siyasi sorumluluğunu taşıyan bakanları nasıl ve hangi mantıkla es geçmiştir? Milletvekilleriyle bakanları yetki ve görev bakımından bir ve eşit görmek bir defa büyük bir yanılgıdır."

Bakanların koltuklarından ayrılmadan adaylığa soyunmalarının haksız rekabeti doğuracağını ve ahlaken sorunlu bir durumu ortaya çıkaracağını belirten Bahçeli, "Bir yanda kısıtlı kaynaklarla seçime katılan adaylar, diğer yanda devlet gücünü arkasına almış bakanlar bulunacaktır. Bir yanda kıt kanaat seçim çalışmasını sürdürmeye çabalayan adaylar, diğer yanda bürokrasiyi ve bakanlık imkanlarını pervasızca kullanan ve yönlendiren bakanlar yer alacaktır. Bu paradoks ve patolojik vaka demokrasinin ruhunu tırpanlamak, demokratik ahlaka kara çalmaktır. Meselenin daha manidar tarafı ise, AKP'li yöneticilerin YSK'nın kararını doğru, isabetli ve meşru kabul etmeleridir. Sormak isterim ki; YSK'nın kararını onaylamak, haklı görmek ve temize çıkarmak demokrasiyle nasıl bağdaşacak, demokrasinin erdemleriyle ne şekilde örtüşecek ve nerede kesişecektir?

BAHÇELİ'DEN SORULAR

YSK'nın oy birliğiyle somutlaşan iradesi aleni şekilde hukuka aykırı olmasa da, vicdanlarda nasıl izah edilecek; otoriter yönetimleri aratmayan bu hükmü hangi akılla tevil edilecektir? YSK bu kararı alırken acaba; Telkin altında kalmış mıdır? Tavsiye almış mıdır? Yönlendirmelere açık olmuş mudur? Ya da herhangi bir menfaat vaadine kanmış, iradesine ipotek koydurmuş mudur?"

Bahçeli, konuşmasında "Başbakan Erdoğan demokrasinin zerresini içinde taşıyorsa, siyasi ahlakın kırıntısına sahipse aday olmuş veya olacak bakanların derhal istifasını istemesi" gerektiğini söyledi.

Bu konuda geç kalmamak gerektiğini anlatan Bahçeli, şöyle konuştu: "kamuoyuna yansıyan iradesinin hilafına hareket etmemelidir. Şayet bakanlar görevlerinden çekilmeden aday olurlarsa; siyasetin havası bozulacak, itibarı karalanacak, dengesi sarsılacak, rekabeti sakatlanacak ve tıpa tıp faşist yönetimleri çağrıştıracaktır."

Yüksek Seçim Kurulu'nun hiçbir şekilde kabul edilemeyecek kuşkulu kararından hemen dönmesi gerektiğini belirten Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Demokrasinin evrenselleşmiş ilkelerine bağlı olmalıdır. Unutmayalım ki, demokratik bir yönetim tarzı; her şeyden evvel buna uygun vicdan, usul, kaide ve kişiliklerin var olmasıyla demini alacak ve derinlik kazanacaktır. Tarafgir, sübjektif, hasis, ısmarlama, otokrat, nezaketten uzak, öfkeli ve yapmacık zihniyetlerle bırakınız demokrasinin ilerisini, en iptidai ve güdümlü halini bile sağlamak iğneyle kuyu kazmak kadar boştur, akıl dışıdır. Yüksek standartlı bir demokrasinin, tüm niteliklerinin yanında fırsat eşitliğini de önemsediği ve önceliğine aldığı hiç ama hiç hafızalardan çıkarılmamalıdır. Herkes bulunduğu yeri bu minvalde yeniden ayarlamalı ve yeni baştan kendisine çeki düzen vermelidir."

BDP'YE SERT ELEŞTİRİ

BDP'nin Gençlik Meclisi Kongresi'nde Türk bayrağının indirilmesine dikkat çeken Bahçeli, "Şeref ve bağımsızlık simgemiz olan Türk bayrağına yönelik bu saldırıyı lanetliyor ve yapanların yanına kar bırakılmamasını istiyorum. Öyle bir süreçteyiz ki; bayrağımız gölgelenmekte, kimliğimiz ezilmekte, Türklük inkar edilmekte, Türk milleti suçlanmakta ve milli değerlerimiz bir bir yıpratılmaktadır. Başbakan Erdoğan'ın yönetimi altındaki Türkiye hainlerin at koşturduğu, sürüler halinde nifak saçtığı, provokasyonlar yaptığı bir ülke haline gelmiştir. PKK'lıların ve İmralı canisinin affı hedef yapılmıştır. Zira Başbakan'ın hayallerinin hedef olduğunu açıklayan yıkımdan sorumlu Yardımcısı bu gerçeğin altını bir kez daha ve şifreli sözlerle çizmiştir" dedi.

Başbakan Erdoğan'ın hafta sonunda adeta terör estirdiği, olağanüstü hal görüntüsünden farksız Muğla ziyaretinde, bayrağımıza yönelik mütecaviz girişime ucundan kıyısından değindiğini anlatan Bahçeli, şunları söyledi:

"Bu şekilde bir söz söylemeye en son hakkı olan, belki de hiç olmayan yegâne kişi Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bayrağımız iniyorsa sorumlusu Başbakan'dır. PKK'lı militanlar şehirlerde kimlik kontrolü yapıyorsa suçlusu Başbakan'dır. Petrol için Türkiye'yi ve Türk milletini boru hatlarıyla değişme kalleşliği de Başbakan'a ait bir yüz karalığıdır."

TÜRK MİLLETİNİ TARİF ETTİ

Bahçeli, geçen günlerde AKP'li bir profesörün söylediği sözlere değinerek şöyle konuştu:

"Türk dediğin bir sentezdir ve Türk diye bir ırk yoktur" diyerek ağaç kovuğundan çıktığını, cami avlusunda bulunduğunu, nüfus kütüğünü Kandil'deki mağaralara yazdırdığını zımnen kabullenen, tescilli ve markalı Türk hasımlarına unvan veren, mevki kazandıran ve oraya buraya saldırtan Başbakan'dır."

Türk'ün İslam'ın kılıcı olduğunu belirten Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: " Türk demek Peygamberimizin övgüsüne mazhar olandır. Türk demek şereftir. Türk demek tarihtir. Türk demek Atilla'dan Mustafa Kemal'e kadar sergilenen cesaret, gösterilen atılganlıktır. Türk demek şehitliktir. Türk demek kahramanlıktır. Türk demek irfan, görkem ve kutlu bir dilektir. Türk demek milletle aynı anlamdadır. Türk demek kültürle olgunlaşmış, zaferlerle pekişmiş, acılarla perçinlenmiş, anılarla zenginleşmiş, ülkülerle yoğrulmuş devasa kudret, devasa şuur ve devasa hatıra demektir."

Türklüğü inkar etmenin en şiddetli ırkçılık ve düşmanlık olduğunu belirten Bahçeli, sözlerini şöyle tamamladı: "Ne acıdır ki, asırların vicdanı Türklüğü defalarca teyit etmiştir de, içimizdeki köksüzler, vicdanları esir düşmüş ruhsuzlar hala bunu anlayamamıştır. Kıtalar, coğrafyalar, ülkeler, beşeriyet ve tüm mahlûkat Türklüğü yüzyıllarca hürmetle selamlamıştır da, içimizdeki batılın takipçileri, küfrün uşakları hala bunu fark edememiştir.

Steplerden okyanuslara, bozkırlardan balta girmemiş ormanlara kadar Türk'ün imzası atılmış, mührü vurulmuştur da, bir tek bunu Şark Meselesi'nin kuyruğuna takılan yarasa tabiatlılar idrak edememiştir. Bu da onların kirli alın yazısı, onların karın ağrısı, onların terbiye yoksunluğu ve onların utancı olarak ebediyete kadar peşlerini bırakmayacaktır. Bu duygularla konuşmama son verirken siz muhterem milletvekili arkadaşlarımı ve değerli misafirlerimizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyor, hepinizi Cenab-ı Allah'a emanet ediyorum."
 
03.12.2013 12:25:42