Bu yangınları nasıl yorumlamalıyız?
Farklı düşünenlere saygı duymakla beraber, bendeniz için geçen haftanın en önemli olayı, Palandöken eteklerinde yakılan çamlardı.
Biliyorsunuz kısa bir zaman evvel önce Aziziye Tabyası’ndaki fidanlar yakıldı, ardından Atatürk Üniversitesi’nin Dadaşyolu üzerindeki çamlığı ateşe verildi. Son olarak da Palandöken’deki o güzelim çamlar alevlere boğuldu.
Art arda gelen bu üç yangının tesadüf eseri çıktığını artık ne kimse savunabilir ne de kimse böyle bir savunmaya itibar eder.
Besbelli ki bazı alçaklar plan ve program yaparak bu üç ayrı yeri de ateşe verdi.
O birileri kimdir şimdilik bilmiyoruz. Terör eylemi olduğu kuşkuların en güçlüsü ancak yine de kestirip atamıyoruz: “PKK yaktı” diye…
Yangındaki izler PKK’yı göstermesine gösteriyor da, kesin karar ancak soruşturma neticesinde ortaya çıkacaktır.
Aslında kimin yaktığı da çok önemli değil. Önemli olan o çamların acımadan ateşe verilmesi ve kömür gibi karartılmasıdır.
PKK değilse bile bu ağaçları bilinçli olarak yakanlar, ister bireysel olsun isterse örgütsel fark etmez, her halükarda insan değildir nasılsa…
Tabya ve üniversite alanındaki yangınlara, arazinin de uygun olması nedeniyle vaktinde müdahale edilmiş, ciddi zayiat olmasına rağmen, sonuç felakete dönüşmemişti.
Lakin Palandöken eteklerinde çıkan yangın tam bir dramdı!
Yol olmadığı için yangın söndürme araçları yangın mahalline yanaşamadı. Mesafe öyle uzak ki, ne hortumla su püskürtmek mümkün, ne de el yordamıyla müdahale kolay…
Buna rağmen, çoluk çocuk, asker-memur herkes elinden geleni fazlasıyla yaptı. Başından beri Vali Sebahattin Öztürk ve Genel Sekreter Selami Altınok yangın yerindeydiler ve saatlerce çaresizce çırpınıp durdular.
Yol yok ki itfaiye araçları çıksın, helikopter veya uçak yok ki yukarıdan su döksün…
Arkadaşımız Levent Akpınar’ın çektiği yüzlerce kare fotoğraflara tek tek baktım ve bizzat olay yerine giderek yangının dehşetini gözlerimle gördüm.
Herkes kendini paralıyordu ama en çok da gençler çırpınıp durdu.
Ne alevler onları korkutuyordu ne de insanı nefessiz bırakan zehirli duman…
Bereket rüzgar hız kesti ve yangının daha da büyümesini körüklemedi. Yoksa bugün kimbilir kaç dönüm ormanlık alan yandı kül oldu diye yazacaktık.
Vaktiyle o yamaçlara ağaç dikenler -Ki, hepsinden Allah razı olsun- akıl edememişler ki, günün birinde burada bir yangın çıksa söndürme araçları nasıl ulaşacak?
Sonra da kimse düşünememiş. Çünkü Erzurum bir orman memleketi değil ki, altyapınız da ona göre olsun.
Erzurum’da ambulans helikopter var ama yangın helikopteri yok.
Yok; çünkü Erzurum’da orman da yok... Öyle zannediyorum ki bu felaketten sonra yetkililer harekete geçecektir ve en azından o yamaçlara araç geçebilecek bir yol yapılacaktır.
Bunun nasıl önemli bir ihtiyaç olduğunu o gün gördük…
Kimse kusura bakmasın ama bu yangınlar öyle geçiştirilecek türden işler değil.
En kısa sürede polisten veya jandarmadan tatmin edici bir açıklama bekliyoruz:
Yangınları terör örgütü mü çıkarıyor, yoksa bazı sorumsuz insanların ihmali mi?
Nedir bu gelişmelerin güvenlik cephesindeki açıklaması?
Bendeniz bu üç yangını çok önemsiyorum.
Bu yüzden de “haftanın en önemli olayı” diye kendimce kayıt altına almaya çalıştım.
09.10.2011 23:45:00