Bu öyle bir hüzün ki, dile gelmez bir andır.
Bu öyle bir destan ki, yıllarca gizli kalmış,
Mehmetler uçup gitmiş, bize sızısı kalmış."
Sarıkamış’ta dondurucu soğuk altında askerlerimizin durumunu Kurmay Subay Şerif Bey, "Sarıkamış" adlı kitabında şöyle anlatıyor:
"Yol kenarında karların içinde çömelmiş bir asker, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyordu. Kaldırıp yola sevketmek istedim. Beni hiç görmedi. Zavallı çıldırmıştı. Bu suretle şu lanetli buzullar içinde biz belki on bin kişiden fazla insanı bir günde karların altına bıraktık ve geçtik."
Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkan Vekili Dük Aleksandroviç Pietroviç ise Sarıkamış’ta gördüklerine şöyle anlatır:
"İlk sırada diz çökmüş 9 kahraman. Mavzerleriyle nişan almışlar, tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar… İkinci sırada cephane taşıyanlar var, sandıkları bir avuçlamışlar ki, kainattan hırslarını almak istiyor gibiler. Öylesine kaskatı kesilmişler… Ve sağ başta Binbaşı Nihat. Dimdik ayakta, başı açık, saçları beyaza boyanmış, gözleri karşıda…Allahuekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel, Allah’larına teslim olmuşlardı."
Elbette bugünden o günleri anlatabilmek oldukça zor. Sarıkamış Şehitleri'nin yaşadıklarını hiçbir kelime veya cümleye sığdıramayız. Bu vatan uğruna canlarını seve seve feda etmiş Mehmetçiklerimiz için biz torunları, ne yapsak azdır.
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un dediği gibi "Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!"
Bize emanet edilen bu vatan topraklarına gözümüz gibi bakmalı ve korumalıyız. Bizden sonraki nesillere de canımız pahasına en güçlü şekilde vatanı emanet etmeliyiz.
Başta Sarıkamış Şehitleri olmak üzere bu vatan uğruna şehit düşen tüm askerlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları Şad, mekanları Cennet olsun.”