Erzurumajans-Başbakan Ahmet Davutoğlu, katıldığı bir televizyon programında gündeme
ilişkin açıklamalarda bulundu.
Davutoğlu, canlı yayında Star Gazetesi
yazarı Mustafa Karaalioğlu ve Hürriyet Gazetesi yazarı Akif Beki'nin
sorularını yanıtladı.
Davutoğlu'nun açıklamalarından satır başları:
"SURİYE KRİZİNİN BİR AN ÖNCE ÇÖZÜLMESİ LAZIM"
Uluslar
arası toplumda geciken tedbirler daha büyük devasa problemleri
beraberinde getirebiliyor. Biz 4 senedir Suriye bağlamında ortaya çıkan
gelişmeler çerçevesinde bütün müttefikleri, bölge ülkelerini hep bir
konuda harekete geçirmeye çalıştık. Bu bölgede yapılar çok kırılgan. Bir
kere sarsılmaya başlarsa deprem fay hatlarıyla diğer yerlere süratle
yayılır. Eğer bunu kontrol altına tutmak icap ediyorsa, ki icap ediyor
Suriye krizinin bir an önce çözülmesi lazım. Çünkü Suriye çok stratejik
bakımından bölgenin en önemli ülkesi. Neden? Çünkü bir taraftan Irak'a,
bir taraftan Lübnan'a, bir taraftan Filistin ve İsrail'e komşu. Suriye
krizi kontrol altına alınmazsa buraların hepsinde çok ciddi depremler
olur diye anlatmaya çalıştık.
"ESAD'A NEREDEYSE YALVARDIK..."
Önce
Esad'a 8- ay anlatmaya çalıştık. Dinlemedi, anlamadı. Zannetti ki bölge
hala 80'li, 90'lı yıllarda babasının demir yumrukla ezdiği Hama, Humus
dönemlerinde yaşıyor. Neredeyse yalvardık; "bu gidişat kötü, ülkenizle
ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Hepimiz etkileniriz. Şu reformları
yapın."
Bu sefer diğer ülkelere anlatmaya çalıştık. Eğer bu
rejim durdurulmazsa radikalleşme artacak. Bunu hem İran ve Rusya gibi
Suriye'nin dostu ülkelere anlattık, hem de o eskiden beri Suriye'yi
eleştire gelen ve bizim Suriye ile geliştirdiğimiz iyi ilişkileri
eleştiren başta ABD olmak üzere Batı ülkelerine anlatmaya çalıştık. Ama
hep İran ve Rusya kanadı "nasıl olsa Esad rejimi kontrol altına alır
durumu, biz de müttefik kaybetmeyiz" diye düşündüler.
"KILIÇDAROĞLU, KALKTI GİTTİ MALİKİ'NİN ELİNİ SIKTI, SIRF BİZİ RAHATSIZ ETMEK İÇİN"
Diğer
ülkeler ise bir müddet görelim, ABD zaten müdahale yorgunuydu,
Avrupalıların ise bölgeye ilgisi çok sınırlıydı ve Türkiye tek başına
neredeyse feryat etti. Her toplantıda, her yerde. Çünkü biz bu bölgeyi
biliyoruz. Maalesef olan Suriye'de yüzde 12'lik sınırlı bir azınlık geri
kalanı hükmetmeye çalışınca ve onlara her türlü baskıyla gelince bir
mezhep çatışmasına dönüştü. Irak'ta Maliki için hatırlarsanız ne kadar
çok eleştirildik. O zaman Başbakanımız Sayın Cumhurbaşkanımızın
uyarıları içeride ne kadar çok eleştirildi. Kılıçdaroğlu kalktı gitti
Bağdat'a Maliki'nin elini sıktı, sırf bizi rahatsız etmek için. Ne oldu?
Sonunda Maliki'nin o politikaları Irak ordusunun Musul'dan her şeyi
bırakarak kaçmasına yol açtı. Her şeyi bırakmanın önemi şu; bıraktığı
şeyler IŞİD'in eline geçti.
"ABD'NİN BIRAKTIĞI SİLAHLAR IŞİD'İN ELİNE GEÇTİ"
Bütün
dost ülkelere, muhalefeti destekleyelim derken ya muhalefete geçen
silahlar başka yere geçerse gibi haklı bir kaygı vardı ama şimdi ABD'nin
Irak'a bıraktığı silahlar külliyen, topluca en sofistike silahlar
IŞİD'in eline geçti. Burada alternatif üretmediğiniz zaman, problemi
vaktinde çözmediğiniz zaman bir sonraki döneme alacağınız tedbirin
çıtası yükseliyor. Biz sınırımızda herhangi bir terör yapılanmasını,
radikalleşmeyi istemeyiz. Ama bunun sebeplerine inmedikçe ve bunun
sebepleri ortadan kaldırmadıkça bir grubu tasfiye edersiniz, başka bir
grup çıkar.
"SÜNNİCİLİK YAPMAKLA İTHAM EDİLDİK"
Sünnicilik
yapmakla itham edildik. Halbuki nasıl bir Sünnicilik yaptık? En büyük
problemi bir başka ülkedeki Sünni otoriter rejimle yani Sisi yönetimi
ile yaşadık. Yani sadece Maliki'ye tepki göstersek, Sisi'ye göstermesek
bu haklı olabilir. Burada ilkesel olarak doğru yerde durmadığınız zaman
tarih öyle böyle akıyor sonunda sizin geldiğiniz yere geliniyor ama
binlerce, on binlerce insanın canına belki yüz binlerce insanın canına
malına ve bütün bölgenin istikrarsızlığına yol açıldıktan sonra geliyor.
"TÜRKİYE DOĞRU ZAMANDA DOĞRU KARARLARI ALDI"
Biz
Beşşar Esad'la görüştüğümüz dokuz ayda ABD yönetimi "bu görüşmeleri
kesin, adamı cesaretlendiriyor bu görüşmeler" diye ısrar etti. Ve ben
Beşşar Esad'ı ikna etmeye çalıştığımda o zaman bir iki hafta beklemeyi
çok görmüştü ABD yönetimi. Sonra "biz artık ümidi kesip burada istikrar
ancak ve ancak bu rejimin dönüşmesi ya da değişmesiyle sağlanır"
dediğimizde müttefiklerimiz bu sefer daha alttan almaya başladılar.
Kimyasal silah konusu da aynı şekilde. "Birlikte hareket edelim"
dendiğinde bir müddet sonra tekrar bir yavaşlama oldu. Bunu şunun için
zikrediyorum; Türkiye doğru zamanda doğru kararları aldı. Beşşar Esad'la
o zaman görüşülmesi gerekiyordu. Çünkü yüzde bir bile ümit olsa o ümidi
tüketmeden yol alınamazdı. Sonra zulmettiğinde de sert tutum takınmak
gerekiyordu çünkü zulüm karşısında, baskı karşısında esnek tutum
takındığınızda karşı taraf bunu zaaf olarak algılıyor. O zaman tutarlı
bir politika eksikliği yaşandı uluslar arası toplumda.
"NATO ZİRVESİNDE 'IŞİD'E KARŞI ESAD'LA İŞBİRLİĞİ' DİLE GETİRİLDİ"
Bazı
yerlerde öyle bir kanaat var ki bu başka bir felaketin önünü açmaktır
bu. NATO zirvesinde bunun dile getirildiğini duyduk, bunu da
muhataplarımızla paylaştık. "IŞİD'i yok etmek için Esad ile işbirliği
yapalım." Bu ne demek biliyor musunuz? IŞİD'e kaymamış ılımlı
muhalefeti bile IŞİD'e itmek demektir. Yani Esad'la işbirliği
yapıldığını bildiği anda ÖSO bünyesindeki ve IŞİD'den de hoşlanmayan,
hatta nefret eden kesimleri dahi oraya doğru itmek anlamına gelir.
Ortadoğu halkları artık iki kötüden birini tercih etmek gibi bir kaderle
karşı karşıya bırakılmamalı. Niye iyi bir alternatif ortaya
koyamıyoruz?
"NEDEN İMZA ATMADIĞIMIZ BELLİ"
ABD'nin ne
istediği o kadar belliyse bizim de neden imza atmadığımız o kadar
bellidir. Gerçekten tahmin etmekte zorlandığım ve derin hayal kırklığı
yaşadığım bir konu. ABD'li rehinelerin arkadaşları ve ABD kamuoyu bunu
gündeme dahi getirmedi, hükümeti bu konuda açıklama yapmak zorunda
bırakılmadı. Bunu kendilerine de söyledim basın özgürlüğü veya eleştiri
haktır ama bunun da özel hususları vardır.
"3 AYDIR HER GÜN BİZİ AÇIKLAMA YAPMAYA ZORLUYORLAR"
Cumhurbaşkanımızı,Dışişleri olduğum dönemlerde, şimdi. Hala geçen gün mecliste eski bir
diplomat sorumsuzca bunu gündeme getiriyor. Yani isteniyor ki biz bir
açıklama yapalım ve karşılığında rehinelerimiz de zarar görsün. Bundan
memnun mu olunacak? Beni bu sorumsuzluk ve muhalefetin bu duyarsızlığı
gerçekten üzüyor. Basında da var bu duyarsızlıklar. Nihayetinde herkes
bunun sebebini biliyor.
Daha önce böyle olaylar yaşadık.
Afganistan'da uzun bir kaçırılmadan sonra ailesine ve kaçırılan kod adı
"mühendis" diye bildiğimiz bir vatandaşımıza susması telkin edildi. O
Anadolu insanları devlete güvenip sustular. Bir buçuk yıl sonra her gün
takip ediyordum. "Mühendis" geldi, evine de döndü. Şimdi beklediğimiz
tek şey bu; sorumluluk içinde davranılması. Tutup da "IŞİD'le şu konu
müzakere ediliyor" diye ortalığı asılsız haberlerle velveleye verdiğiniz
zaman, hatırlarsınız Süleyman Şah'la ilgili şeyler, bunları bu konuda
hassasiyetler göstermek için devlet adamı olmaya gerek yok. Bu olayları
çok yakından da takip etmeye gerek yok. İnsan olmak yeter. İnsan olmak
ve bir empati yapmak, onlar yerine düşünmek, onların aileleri yerine
düşünmek yeter. Ama maalesef devlet adamı olmak iddiasındakiler de dahi
bu konuda insani bütün duyarlıktan uzak davranıyorlar. Önemli olan
burada hepimiz milli beraberlik içinde hem onlar için dua etmeliyiz, hem
de elimizden gelen her türlü gayretle zaten çalışmakta olan devlet
birimlerimize destek olmalıyız, köstek değil.
Bizim birinci
önceliğimiz şuanda o canlarımızın ailelerine en kısa zamanda
kavuşmasıdır. Beklediğimiz tek şey şu sorumluluk içerisinde
davranılması. Bunun için insan olmak ve empati yapmak bunun için
yeterli. Şimdi de sabırla beklememiz lazım. Bu zor durum başka ülkelerin
başına da geldi.
"OBAMA'NIN PLANI ŞU ŞEKİLDE BAŞARILI OLUR"
Obama'nın
planı stratejinin ne kadar kuşatıcı ve siyasal parametrelerin
desteklenip desteklenemeyeceğine bağlı. Bu boyutu taşırsa başarılı olur.
Türkiye'nin katkısı her aşamada istendi. Bağdat'ta en büyük başarı
Türkiye'ye aittir.Mısır'da olduğu gibi Suriye'de de otoriter bir rejim
gelsin derler ise yine yol ayrımı olur. Bizim bölgede ne yapılması
gerektiği konusunda zihnimizdeki şeyle çok net.
ASANSÖR KAZASI
Beni
çok üzen bir şey vardı, evimizin hemen yanında köşede Akbank gibi bir
lüks binanın yanında işçiler bekler ve oradan araçlarla işe giderlerdi.
Ama artık işçinin elinde bir belgesi olması lazım.İşçi sendikalarımıza
çağrıda bulunuyorum; işçilerimizi eğitelim. Denetim ciddiye alınacak,
kağıt üzerinde olmayacak, bir müfettiş gittiği yerde çay bile içmeyecek
denetimini yapacak. Samimiyet bazı şeyleri görmeye engel olabilir.
"ACILI BABAYLA GÖRÜŞMEM YAZILDIĞI GİBİ OLMADI"
Geçen
gün bir acılı babayla çok samimi bir görüşmemiz oldu. Sonra bir haber
çıktı, 'acılı babadan Başbakan'a tepki' diye hiç böyle bir diyalog yok. O
babaya ben teşekkür ediyorum olaydan sonra açıklama yapıp böyle bir
konuşma olmadığını söyledi. Böyle bir haberi kim yapar?
"BEN DE 6 GÜNLÜK BİR YAVRUMU KAYBETTİM"
Ben
de 6 günlük bir yavrumu kaybettim. Malezya'da görevdeyken böyle bir
olay yaşadık. O benim içimde hala bir sızıdır. Acılı anne, babanın
sitemi hakkıdır.
"İŞ GÜVENLİĞİ SEFERBERLİĞİ BAŞLATMALIYIZ"
Bütün taraflarla son istişare yapıp, bir iş güvenliği seferberliği başlatmalıyız.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Çözüm süreci ülkeye barış getirmek için yapılıyorsa önce gençlerimizi kurtarmamız lazım.
Dün
Diyarbakır'da protesto eden ailelerle görüştüm onlara da söyledim. Bir
tarafta 14 yaşında kızı kaçırılan bir anne duruyor, öbür tarafta bir
anne 'benim oğlum' hafızdı diyor. Bu insanlara gözyaşı döktürmek doğru
mu?
Yolları, barajları engellemeye kalkarlarsa devlet de tedbir
almak zorunda kalır. Çarşamba günleri bir hafta çözüm süreci, bir hafta
ulusal güvenliği ilgilendiren hususlarda toplantı yapılacak.
AKADEMİSYENLERE ZAM MÜJDESİ
Akademisyenler
hakkında ekonomik şartların el verdiği ölçüde hissedilir bir
iyileştirme yapmaya çalışıyoruz. Bunu Ekim ayı içerisinde paylaşmaya
çalışacağız.
İSTANBUL'DA YAPILAŞMA
İstanbul gibi bir
şehir başka bir ülkede yok. Moderniteyi en yıkıcı ve kadimi en yoğun bir
biçimde yaşamış bir şehir. Bazı şehirler var ki New York gibi
modernitesi var ama kadimi yok. İstanbul bünyesinde her şeyi
barındırıyor Tarihi yarımada hep korundu. Bu şehri dikey mimariye mahkum
etmeyeceğiz.
13.09.2014 11:44:16
Başbakan Davutoğlu'ndan acı itiraf!
Ahmet Davutoğlu, katıldığı bir televizyon programında önemli açıklamalarda bulundu.