Erzurumajans-Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün eski basın danışmanı Ahmet Sever, bu iddiasını dayandırdığı halen etkin bir görevde olduğunu belirttiği kaynağının Erdoğanın hapse atın diye talimat vermesine rağmen, cezaevine girmeyen bildiğim kadarıyla bir tek sen varsın dediğini yazdı.
Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş'ın haberine göre, Sever, 2003 - 2014 arasında Gülün basın başdanışmanlığı görevini yürüttü. Görevden ayrıldıktan sonra kaleme aldığı Abdullah Gül ile 12 Yıl büyük yankı uyandırdı. Sever, piyasaya çıkan Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasi Sırlar İçimde Kalmasın - Tanıklığımdır kitabında, ilk kitabından sonra yaşadıklarına yer verdi. Sever, kitapla ilgili Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan röportajı nedeniyle Erdoğanın danışmanı Mustafa Varankın şikâyetiyle kendisi hakkında jet hızıyla dava açıldığını anlatarak şöyle devam etti:
Aslında bu hızın nereden kaynaklandığını daha sonra öğrendim. Çok güvendiğim ve Erdoğanın yakın çevresiyle de iyi ilişkileri olan bir tanıdığım aktardı bana bu bilgiyi. Benim röportajımın manşetten yer aldığı Cumhuriyet gazetesini Cumhurbaşkanı Erdoğana gösterdiklerinde çok sinirlenmiş ve şu talimatı vermiş: 'Bu hâlâ konuşuyor mu ya? Susturun şunu! Evet, Varank benim susturulmam için aracıdan başka bir şey değildi.
HAPSE ATIN TALİMATI
Sever, mahkemenin 10 bin 260 lira para cezası verdiğini, ve cezayı ertelediğini belirterek şunları yazdı: Aslında ben yine de ucuz kurtulmuşum. Bu mahkûmiyetten bir süre sonra, çok eskiden tanıdığım ve sevdiğim bir arkadaşım beni yemeğe davet etti. Kendisini korumak adına kim olduğuna dair bir bilgi veremiyorum. Ama halen etkin ve önemli bir görevde olduğunu söylemekle yetineyim. Bir esnaf lokantasında buluştuğumuzda daha masaya oturur oturmaz, Sen direkten döndün, biliyor musun? diye söze girdi: Nasıl yani? Cumhurbaşkanı Erdoğan senin hapse girmen için talimat vermişti. O arada bir şeyler oldu ve sen son anda para cezasıyla kurtardın. Ne olmuş olabilir? Bana göre iki ihtimal var. Birincisi, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün devreye girmiş olması. Çünkü sana karşı dava açıldıktan bir süre sonra Gül ve Erdoğan Ankarada 3 saat süren bir akşam yemeği yedi. O görüşmede senin durumun konuşulmuş olabilir. İkinci olasılık da, o devreye girmese bile, senin içeri girmen halinde onun sessiz kalmayacağı ve tepki göstereceği varsayımından hareket ederek, Erdoğanı vazgeçirmiş olabilirler. Bir de tabii, seni FETÖcü olarak suçlamanın zorluğu ilave etki yapmış olabilir. Çünkü, Erdoğanın hapse atın diye talimat vermesine rağmen, cezaevine girmeyen bildiğim kadarıyla bir tek sen varsın.
ERDOĞAN VE GÜL'ÜN MÜDAHALE TARTIŞMASI
Sever, ilk kitabından sonra Erdoğan ve Gülün, 19 Haziran 2015de 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin TBMMdeki cenaze töreninden sonra dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçekin girişimiyle baş başa görüştüklerini de hatırlatarak şunları yazdı: Çiçek Azerbaycan Meclis Başkanı da cenaze töreni için burada, izninizle gidip bir nezaket ziyaretinde bulunayım diyerek oradan ayrıldı, Gül ve Erdoğanı baş başa bıraktı. Yalnız kaldıklarında, Erdoğan lafı uzatmadan benim 4 gün önce çıkan kitabımı gündeme getirdi. Sözlerinde sitem ve tepki vardı: Bu kitabın yayımlanması çok yanlış oldu. Neden müdahale etmediniz, niçin engellemediniz? Gül, önce kitabın içinde yalan, hakaret, çarpıtma veya saygısızlık olmadığını, bu kitabın yazılmasına sıcak bakmadığını ama yazma da demediğini belirttikten sonra o da Erdoğana bir karşı soru yöneltti: Uzun süredir sizin yakın çevrenizden bana yönelik saygısızca pek çok saldırı oldu, hâlâ da oluyor. Siz neden bu saldırılara sessiz kaldınız, müdahale etmediniz? Erdoğan bu soruyu cevapsız bıraktı, konu da orada kapandı.
"BEN KONUŞSAM DAHA MI İYİ OLURDU"
Sever, 2012 yılında Vatan gazetesinden Ruşen Çakıra verdiği röportajdan sonra da Erdoğanın kendisine TV ekranlarından tepki gösterdiğini belirterek, Bununla da yetinmemiş, Cumhurbaşkanı Gül ile yaptığı ilk görüşmede benim kovulmamı istemişti: Basın müşaviriniz böyle bir açıklamayı nasıl yapar, bu çok yanlış oldu. İşine son verin, bu iş kapansın. Gül hiç oralı olmamış ve Erdoğanın hoşuna gitmeyen bir cevap vermişti: Onun yerine ben konuşsam daha mı iyi olurdu?
"BENİM SAYEMDE KÖŞKE ÇIKTI"
Başbakan olduğu dönemde 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Çankaya Köşkünde yapacağı haftalık görüşmelere tam zamanında giden ve son derece dakik olan Erdoğan, Abdullah Gül cumhurbaşkanı olduktan sonra, Köşk randevularına genelde geç geliyordu. Yani, Sezere gösterdiği özen ve saygıyı, Gülden esirgiyordu. Neden? Onu ben cumhurbaşkanı yaptım, benim sayemde Köşke çıktı düşüncesinin dışavurumuydu bu.
"GÜL'ÜN EKİBİ GÜL'E BÜYÜK KÖTÜLÜK YAPTI"
Gülün yakın çalışma ekibini eleştiren Sever, Köşkteki o kadronun çoğunluğu, buna Güle çok yakın bazı milletvekilleri de dahil, sürekli Erdoğanı kızdırmaktan kaçınmayı ve Güle sürekli bu yönde telkinde bulunmayı en doğru yol olarak gördü ve böyle hareket ederek aslında hem Güle hem de ülkeye büyük kötülük yaptı diye yazdı.
"KEŞKE BU YASAYI VETO ETSEYDİM"
Gülün İnternet Yasasındaki değişiklikleri onayladığı için daha sonra Keşke bu yasayı veto etseydim. Pişman oldum dediğini aktaran Sever, bir toplantıda, bu konuyu tartıştığı Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsene Kusura bakmayın ama siz kendiniz Köşkte, aklınız Başbakanlıkta çalıştınız yıllardır. Temel kaygınız, hep Başbakan ne der, nasıl karşılar oldu. Başbakanın ekibi onun yanlışlarının etrafında kenetleniyor, siz Cumhurbaşkanının doğrularının yanında duramıyorsunuz dediğini, bu sözlerinin buz gibi bir hava estirdiğini ve toplantının sonunu getirdiğini belirtti. Sever, ekonomi başdanışmanı Ahmet Ertürkün odadan ayrılırken kulağına eğilerek Bir an kavga çıkacak zannettim. Allahtan öyle bir gerginlik olmadı dediğini aktardı.
"YENİLDİK VE YANILDIK"
Sever, kitabında halen İsveçte yaşayan Cengiz Çandarla yaptığı söyleşiye de yer verdi. Çandar, AK Parti ile ilgili yaşadığı hayal kırıklığını şöyle anlattı:
Yenildik ve yanıldık. (...) Bu hayatı yaşadığım için ne pişmanım, ne kimse tarafından kandırılmış ya da aldatılmış duygusuna kapıldım ve ne de kendimi kullanılmış olarak görüyorum. Ama gelinen noktada büyük bir yanılgıya kapılmış olduğumu da görüyorum. Bugün Türkiyenin başında bulunan bazı insanlara ve en başta Tek Adam olarak ortaya çıkan şahsa dair yanılgılar yaşamış olduğum da bir gerçek. Mevcut iktidar mensuplarının, derin devlet denilen ve ömrüm boyunca karşısında mücadele etmeye çalıştığım yapıya bu kadar kolay teslim olabileceğini, onun bir parçası haline geleceğini, açıkçası, düşünemedim. Zalim olma kapasitelerini fark etmedim. Müslümanlığın asgari ahlak ölçülerine sahip olmak gerektiğini varsaydığım için akıl almaz derecede yalancı olabileceklerini aklıma getirmedim. (...) Ne var ki, gelinen noktaya bakarak, Bu kişilerle beraber olarak tekrar aynı mücadeleyi verir miydin? diye bir soru sorulsa, büyük bir gönül rahatlığıyla Evet! diyemem doğrusu. En azından, 28 Şubatta yükseköğrenim hakkından yararlanamayan ve kamusal alanda ayrıma uğrayan başörtülülerin hakkı ve özgürlüğü için mücadele vermiş olmaktan ötürü, bunu bir demokratik hak olarak görmeye devam ettiğimden ötürü pişman değilim ama o başörtülülerin bir bölümünün bugün ne kadar insafsız, vicdansız, benim gibilerin karakter katlinde ne kadar ön aldıklarını görerek, yine aynı durum ile karşılaşsak, kendimi bundan yirmi yıl önceki gibi helak edeceğimi hiç sanmıyorum. Sorulsa, Haklarıdır! derdim kuşkusuz ama kendimi onlar için helak etmezdim doğrusu. Doğrusu, benim gibi bir insana bunları söyletmeyi başardıkları için, durup düşünmek lazım. Duyduğum, ne pişmanlık, ne aldatılmışlık, ne de kullanılmışlık. Peki ne? diye sorulursa, kısaca söyleyeceğim şu: Büyük bir hayal kırıklığı!
19.05.2018 15:57:00