Atatürk Üniversitesi öncülüğünde düzenlenen Uluslararası Hace Muhammed Lütfi (Alvarlı Efe Hazretleri) sempozyumu Atatürk Üniversitesi Kültür ve Gösteri Merkezi'nde başladı
Erzurumajans-Atatürk Üniversitesi öncülüğünde düzenlenen Uluslararası Hace Muhammed
Lütfi (Alvarlı Efe Hazretleri) sempozyumu Atatürk Üniversitesi Kültür ve
Gösteri Merkezi'nde başladı.
Atatürk Üniversitesi Kültür ve
Gösteri Merkezi'nde Geleneksel Türk İslam Sanatları ve El İşi Sergisi
açılışıyla yapılarak serginin gezilmesinin ardından sempozyum başladı. 2
gün sürecek olan Uluslararası Hace Muhammed Lütfi (Alvarlı Efe
Hazretleri) sempozyumu 4 oturum şeklinde gerçekleşecek. Uluslararası
sempozyumda sunum yapmak için 138 kişinin başvuru olduğu ancak,
bunlardan 122'sinin kabul edildiği ve aralarında Azerbaycan, Moğolistan
ve Kırgızistan'dan akademisyenlerinde bulunduğu toplam 122 akademisyen
çeşitli sunumlar yaparak Alvarlı Efe Hazretleri anlattılar.
Atatürk
Üniversitesi Kültür ve Gösteri Merkezi'nde düzenlen Uluslararası Hace
Muhammed Lütfi (Alvarlı Efe Hazretleri) sempozyumuna Erzurum Valisi
Sebahattin Öztürk, Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak,
Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Av. Ahmet Küçükler, Ak parti Erzurum
Milletvekili Dr. Cengiz Yavillioğlu, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı
Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Diyanet İşleri Eski Başkanı Mehmet Nuri
Yılmaz, Erzurum İl Müftüsü Yakup Arslan, Atatürk Üniversitesi Dekanları
ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Atatürk Üniversitesi Kültür ve
Gösteri Merkezi'nde düzenlen Uluslararası Hace Muhammed Lütfi
(Alvarlı Efe Hazretleri) sempozyumu, istiklal marşı ardından saygı
duruşu ve Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesinin hazırladığı "Efem"
isimli belgesel filmin gösterimi yapıldıktan sonra açılış konuşmaları
ile başladı.
Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk, açılış konuşmasında
Erzurum ve Türk İslam aleminin yetişmiş değerli alimlerinden biri olan
Hace Muhammed Lütfi (Alvarlı Efe Hazretleri) anma sempozyumunda
bulunmaktan mutluluk ve memnuniyet duyduğunu dile getirdi.
Erzurum
Büyükşehir Belediye Başkanı Av. Ahmet Küçükler, "Şehirler orada bulunan
orada yaşayan ve yaşamış olan insanlarla kıymet buluyor ve değer
kazanıyor. Erzurum tarihinden beri kültür ve medeniyet şehridir.
Erzurum'da vefat eden büyük zatlar olduğu gibi bugün de hala yaşayan
güzel nesiller barındırmaktadır. İşte bunlardan biri de bugün sempozyuma
konu olan çok kıymetli insan Alvarlı Efe Hazretleridir. Biz hayatına
yetişemediğimiz için kendimizi çok şanssız hissediyoruz .Alvarlı Efe
hazretleri İslam medeniyetinin devam etmesi ve daha yücelebilmesi için
hayatı boyunca mücadele vermiş bir insandır." dedi.
Atatürk
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak yaptığı açılış konuşmasında
Erzurum'un geçmişten gelen bir geleneğini yaşatmak arzuyla böyle bir
sempozyumu düzenlediklerini ifade etti.
Diyanet İşleri Başkan
Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, "Bir gönül insanını anmak onun
fikir ve düşüncelerini yaymak üzere buradayız. Alvarlı Efe Hazretleri
gibi gerçekten toplumun dinamiklerini iyi fark etmiş nakış nakış önce
kendini gönlünü sonra sevenlerinin gönlüne ve sonra da kendisinden
sonraki insanların gönlüne bunları işlemek için emek harcamış gönül
sultanı Alvarlı Efe Hazretlerinin bu toplantısının hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum." dedi.
Diyanet İşleri Eski Başkanı
Mehmet Nuri Yılmaz konuşmasında Atatürk Üniversitesi'nin Efe Hazretleri
ile ilgili bir sempozyum düzenlemesi gerçekten manidardır ve şayana
takdir olduğunu ve sempozyumu düzenleme aşamasında emeği olan herkese
teşekkür ettiğimi söyledi.
Açılış konuşmalarının ardından
katılımcılara, Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk, Büyükşehir Belediye
Bakanı Ahmet Küçükler ve Atatürk Üniversitesi Rektörü prof. Dr. Hikmet
Koçak tarafından çeşitli hediyeler verildi.
Açılış konuşmalarının ardından sempozyuma geçildi. Sempozyum yarın da devam edecek.
ALVARLI MUHAMMED LÜTFİ KİMDİR?
Nakşibendî büyüklerinden. 1868 (H.1285) târihinde Erzurum'un Hasankale
ilçesine bağlı Kındığı köyünde doğdu. Babası Hâce Hüseyin Efendi,
annesi, Seyyide Hadîce Hanımdır. İlk tahsîlini babasından aldı. Sonra
Erzurum'daki tanınmış bâzı âlimlerin derslerine devâm etti. 1890 yılında
Hasankale'nin Sivaslı Câmiine imâm oldu. Aynı yıl babasıyla Bitlis'e
giderek Muhammed Küfrevî hazretlerine talebe oldu. Bâtınî ilimlerde
ilerledi. Her gün iki saat hocasının sohbetinde bulunurdu.
Efe
hazretleri anlatır: Bir gün sohbetten sonra hazret-i Pir dışarıya
çıkmışlardı. Ben de kendimde olmaksızın kapıya yöneldim. Odadan dışarı
çıktığımda hazret-i Pir'i bir kolunda büyük oğlu Şeyh Abdülhâdî, diğer
kolunda Şeyh Abdülbâkî hazretleri olduğu halde sofada ayakta bekler
gördüm. Elleriyle yaklaşmamı emrettiler. Yanına vardığımda mübârek
ellerini şakaklarıma koyup öyle bir nazar ettiler ki, başımArşa değdi
sandım."
Muhammed Lütfi Efendi, bu nazarla bilinmeyen, anlaşılmayan
derecelere kavuştu. Ertesi sabah Pîr-i Küfrevî hazretleri kendisini
halîfe seçtiğini ve halkı irşâda memur ettiğini bildirdi. Böylece
icâzetini (diploma) aldıktan sonra bir müddet daha Sivaslı Câmiinde
göreve devâm etti.
Sonra tâyini Erzurum'un Dinarkom köyüne çıktı.
Burada iken 1916'da Rusların doğuda Van, Muş ve Bitlis'i ele geçirmeleri
üzerine Erzurum'a geldi. Rus istilâsının devâm etmesi ile Tercan'ın
Yavi Köyüne gitti. Burada bir taraftan imâmlık yaparken diğer taraftan
gönlüne girdiği herkesi Rus zâlimlerine karşı silahlandırdı.
1917'de Rusya'da bolşevik ihtilâlinin vukû bulmasından sonra Ruslar,
Osmanlı topraklarından çekilirken silahlarınıErmenilere vererek onları
mâsum ve savunmasız Türkler üzerine kışkırttılar. Ermenilerin hedefi,
Doğu Anadolu'yu da içine alan büyük Ermenistan devletini kurmaktı. Bunun
için Türk ve Müslüman olan halkın bölgeyi terketmesini istiyorlardı. Bu
gâyeleri tahakkuk ettirmek üzere görülmemiş bir kıyım ve imhâ
hareketine başladılar. Beşikteki bebeklere ve yatalak hastalara
varıncaya kadar öldürdüler. Bâzılarını câmi, ev ve ahırlara toplayarak
sonra ateşe verdiler. Bu mezâlim, doğudan batıya doğru büyük bir göç
dalgasının başlamasına sebep oldu.
Ermenilerin bu insanlık dışı
fiillerine karşı, Muhammed Lütfî Efendi, Yavi ve komşu köylerden
topladığı altmış kişilik bir müfrezeyle harekete geçti. Önce Oyuklu köyü
yakınındaRusların karargâh deposu olan ve Ermenilerin elinde bulunan
bir silah deposunu bastı. Bu silah ve malzemeleri Haydari Boğazı'ndaki
Zergide köyünde bulunan Türk ordusuna ulaştırdı. 12 Mart 1918'de Türk
ordusu ile birlikte Erzurum'a girdi. Ancak aynı gün babası Hâce Hüseyin
Efendi şehîd düştü.
Doğu'nun Ermeni mezâliminden kurtarılmasından
sonra tekrar Hasankale'ye döndü. Kendisine Hasankale müftülüğü teklif
edildi ise de kabûl etmedi. Bu sırada Alvar köyü insanlarının ısrarlı
istekleri üzerine oraya yerleşti. Bundan sonra halk arasında"Alvar
İmâmı" ve "Efe hazretleri" ünvanıyla tanındı. Bir Nakşibendî-Hâlidî
şeyhi olarak 1939'a kadar bu köyde, bu târihten sonra da Erzurum'da
halkı irşâd ile meşgûl oldu. 1947, 1949 ve 1950 yıllarında olmak üzere
üç defâ hacca gitti. 12 Mart 1956'da vefât etti. Cenâzesi Alvar köyüne
götürülerek oraya defnedildi.
Efe hazretleri, İslâmiyetin aleyhine
cereyanların geliştiği ve pekçok müslümanın perişan olduğu o günlerde
dertlerini daha çok şiirle dile getirdi. Onun Arapça, Farsça ve Türkçe
yazdığı bu şiirleri ölümünden sonra oğlu Seyfeddîn Mazlumoğlu tarafından
derlenerek Hulâsâtü'l-Hakâyık adıyla yayınlandı. Şiirleri ve gazelleri
incelendiğinde, Allahü teâlânın aşkı ve Resûlullah'ın sallallahü aleyhi
ve sellem sevgisiyle dolu olduğu görülmektedir. Hac ettiği günlerden
birinde Rabbine şöyle yakarmaktadır:
Alîl, zelîl bu yollara düzüldük
Hakîr fakîr denî râha süzüldük
Hâlimiz ne olur ya Rab üzüldük
Ey keremler kânı huccâcı affet
Rahmet-i Rahmân'a muhtâcı affet!
Gönderdin Habîb'in âleme rahmet
Sen eyledin bizi Habîb'e ümmet
Senden özge kimden görek merhamet
Ey keremler kânı huccâcı affet,
Rahmet-i Rahmân'a muhtacı affet.
Hürmet-i Ahmed'e bağışla bizi
Âl-i Muhammed'e bağışla bizi
Vüs'at-i rahmete bağışla bizi
Ey keremler kânı huccâcı affet,
Rahmet-i Rahmân'a muhtâcı affet.
Efe hazretlerinin huzûruna girenler büyük bir ferahlık duyarlar ve
mânevî bir lezzete kavuşurlardı. Onu görmek için; içlerinde paşalar,
bürokratlar, müftüler de dâhil olmak üzere, Türkiye'nin dört bir
yanından insanlar gelirdi. Onu gören, tanıyan herkes kendisinin
Peygamber efendimizin ahlâkı ile ahlâklandığını ve her hâlini O'na
uydurduğunu söylerlerdi.
Talebelerine dâimâ kalp kırmamak husûsunda telkinde bulunurdu:
Ol fakîr ki, yüzen bakar
Gözlerinin yaşı akar
Mümin olan kalb mi yıkar
Boynuna la'net mi takar
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân'ı
Bilirsin haram helâli
Bilirsin sevab vebâli
Aman olma lâ-übâli
Terk eyle boş kîl-u-kâli
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân'ı
Bu dünya seni terk eder
Devletin hep elden gider
Ölüm bir gün kabre güder
Biri sürer biri yeder
Sakın incitme bir cânı
Yıkarsın Arş-ı Rahmân'ı.
Misâfirperverdi. Herkesi severdi.Zâviyesinde her gün en az yirmi
misâfir bulunurdu. Misâfirleri uzaktan geldiyse, gece evinde ağırlar,
sabah kahvaltılarını verir, dertlerini dinler ve uğurlardı. Altmış sekiz
sene misâfirsiz bir sofraya el uzatmadı.
Dünyâyı hiç sevmezdi.
Dünyâ malıyla hiç ilgilenmedi. Doksan senelik hayâtında taş taş üstüne
koymadı. Bir evi yoktu. Cenâb-ı Hakka hamdederek; "Elhamdülillah, tapuda
kaydım dünyâlık bir şeyim yok. Babam bu dünyâya bir çivi çakmamıştı.
Benim de bir çivim yok." derdi.
Şenper-i zenburi değmez bu cihan
kâşânesi" (Bu cihanın saltanatı bir sinek kanadına bile değmez) sözü
dikkate şâyandır. Yine dünyânın boş olduğunu şu mısrâları ile dile
getirmektedir.
İster allan güller gibi her seher
Âhiri ölümdür hayâldesin
İster olsun hazinende dür, güher
Âhiri ölümdür ne hayâldesin.
İster emirâne kur taht-ı revân
Şâhâne üstünde kurul nev-civân
Hüsrev gibi her gün eyle bir dîvân
Âhiri ölümdür ne hayaldesin
İsterse bu dünyâ hep senin olsun
Şân ü şöhret şerâfetinle dolsun.
Halk-ı zemân hep emrinde bulunsun
Âhiri ölümdür ne hayaldesin.
Herkese, bilhassa hasta ve düşkünlere karşı çok merhamet ve şefkatli
idi. Fakir ve yoksullara hiç beklemedikleri anda yardım eder onların ne
halde olduklarını kendilerinden iyi bilirdi. Birçok fakire fırınlardan
ekmek göndererek günlük ihtiyaçlarını karşılardı. İhtiyacından dolayı
huzûruna gelenler, derdini söylemeden, kendisi Allahü teâlânın izniyle
onların isteğinin ne olduğunu anlar ve ihtiyaçlarını giderirdi.
Çok
cömert idi. Herkes ve bilhassa varlıklı kimseler kendisine hediyeler
gönderirdi. Fakat o bunlara hiç elini sürmezdi. Bunları minderin altına
kor, evlenmek isteyenler, borcunu ödeyemeyenler ve cenâze masrafları vs.
gibi sebeplerle kendisine gelenlere dağıtırdı. En büyük zevki
hediyeleri lâyık olduğu yere ulaştırmaktı. Bâzan sohbetleri esnâsında
üzerindeki en büyük parayı ortaya çıkardıktan sonra, çevresinde
bulunanlara da; "Şuraya biraz para koyun!" derdi. Etrafındakiler de
paralarını koyduktan sonra bunları toplatır, mahallin ileri gelenlerine
veya muhtarına ihtiyaç sâhiplerine ulaştırmaları için gönderirdi.
Efe hazretlerinin en çok sevdiği işlerden biri de ilim talebelerine
yardım etmekti. İlme, irfâna çok önem verir, Erzurum'da medreselerde
okuyan talebelere maddî mânevî yardımlarda bulunurdu. Alvar'da bir
medrese kurarak gelenlere Kur'ân-ı kerîm ve fıkıh dersleri verdi.Bir
zamanlar dindarlara, Kur'ân-ı kerîm okuyanlara ve okutanlara karşı
düşmanlık gösterilmesi sebebiyle, Efe hazretleri de İslâmiyetin
emirlerinin unutulmaması için fevkalâde gayret gösterdi. Onun emri ve
izni ile köylerde Kur'ân-ı kerîm okutan hocalara en ufak bir zarar
erişmedi.
Erzurum eski müftülerinden Solakzâde Sâdık Efendi, Efe
hazretlerine muhâlif hareket ederdi. Sâdık Efendi bir gece rüyâda Efe
hazretleri etrâfında talebeleri ile zikir ve sohbet ediyorlardı.Yalnız
etrâfında bir kişilik boşluğun bulunması dikkatini çekti. Sabahı zor
etti. Acele ile Efe hazretlerine gelerek rüyâsını anlattı ve ondan
tâbirini istedi. Efe hazretleri gülümseyerek: "Siz daha iyi bilirsiniz,
müftüsünüz." dedi.
Sâdık Efendi daha fazla bekleyemedi. "Beni
bendeliğe kabûl ediniz, efendim!" diyerek Efe hazretlerinin ellerine
yapıştı. Bu bağlılık ve seâdet günleri uzun sürmedi. Ancak Efe
hazretleri kısa zaman sonra vefât etti. Cenâzesinde Solakzâde'nin
ağlamaları Erzurum'da bir destân oldu.
Eski Çat müftüsü Hâlis Hoca,Efe hazretlerinin yanına ilk defâ geliyordu. Bir ara Efe hazretleri
şerbet içerlerken; "Eğer Efe içtiği şerbetin yarısını bana verirse,
yanında kalacağım." diye içinden geçirdi. Bu sırada Efe hazretleri de
bardağı yarılamıştı. Durdu ve; "Yarısı oldu mu?" diye sorduktan sonra
bardağı kendisine uzattı. Hâlis Hoca bundan sonra 15 yıl devâmlı Efe
hazretlerinin yanına gidip geldi.
Efe hazretleri bir defâ hacdan
dönüşte yolu İstanbul'a uğradı. Yakınlarından birisine de Erzurum'a
birinci mevkîden bilet almasını tenbih etti. Bileti alacak kimse unutup
gecikti.Trenin hareketine az bir zaman kala istasyona gelen yakını
birinci mevkiin tamâmen dolu olduğunu öğrenince büyük bir üzüntüye
düştü. Sonra birinci mevkî vagonuna binerek dolaşmaya başladı.
Kompartımanın birisinde iki kişi oturuyordu. Onlara; "Siz iki kişisiniz,muhterem ve yaşlı bir zât da Erzurum'a gidecek. O da yanınıza
oturabilir mi?" diye sordu. "Kim o?" dediklerinde; "Alvarlı Hoca,
Muhammed Lütfi hazretleri." cevâbını verince, onlardan; "Zâten biz bu
yeri ona ayırdık, onu bekliyoruz." cevâbını aldı.
Mübârek Ramazan
Bayramı, Erzurum mes'ûd ve bahtiyar günlerinden birini yaşamaktadır.
Herkes birbirinin bayramını tebrik etmekte, hastalar ziyâret edilmekte,
çocuklar sevindirilmektedir. Efe hazretlerinin dergâhının önü de sanki
ana baba günü. Elini öpüp, hayır duâsını almak isteyenler yarış
hâlindeler. Bu sırada Efe hazretlerinin, bayramını tebrik edenlere karşı
söylediği sözler yıllar yılı herkesin dilinde tatlı bir nağme gibi
söylene geldi.
Mevlâ bizi affede
Bayram o bayram olur
Cürm ü hatâlar gide
Gör ne güzel ıyd olur.