Doğu yakasına geliyorsan, havadan gelmeyeceksin kardeşim!
Havası olmaz ki bu yolculuğun!
Diyelim ki Ankara tren garından kestirdin biletini.
Diyelim ki Erzurum’dur gideceğin yer!
Yolundaki bütün şehirlerde büyük nefes alan tren, ara istasyonlarda bir nefeslik dururken; sen aceleyle koşup ışıkları yavan yanan büfeden bir sigara paketiyle birkaç nevale almıyorsan ve de telaşla koşmuyorsan yürümekte olan trene, boşuna gelme sen doğuya… Anlayamazsın sen!
Dağların arasından geçeceksin be kardeş!
Tünellerden geçerken için ürperecek!
Erzincan Ovasına gelince, bereketli olsun, diyerek serpeceksin bakışlarını.
Bir türkü takacaksın dilene…
Yemin ediyorum, ister Trakya, isterse Ege türküsü olsun; hepsi de uyar bu memlekete!
Kırtık kırtık ilerlerken teren, demli bir çay çekerse canın, bil ki Erzurum’un sınırındasın artık.
Doğu garip bir yerdir!
Sahipsiz görünür ilk bakışta; amma öyle bir tapusu vardır ki bu yakanın, ne satılır ne de alınır!
Mesela, Erzurum…
Satsan beş para etmez; alacak olanın gücü yetmez!
Lakin!
İki gözle bakmak gerekir Erzurum’a; iki sözle söylemek gerekir bu şehri!
Peki o zaman.
Gözün ben olayım, al dilimi sen söyle Habib!
Habib, ipsiz değil; ipli biri.
Cumhuriyet Caddesi’nde mendil satan bir çocuk; mendil satarak geleceğini almaya çalışan bir ufacık!
Canı, sıcak tezgâhtaki kestaneden istedi!
Beş tane aldı ve erkek gibi ödedi kestaneciye kestanelerin parasını.
Hemen yemedi… Bekletti avuçlarında, ısındı elleri.
Gözü de yok Habib’in dili de…
Gözün ben olayım, al dilimi sen söyle Habib!
Al dilimi sen söyle.
De ki;
Bir gece Palandöken’in tepesine çıkın bakın şu şehre…
Işıl ışıl parlayan bir mücevher gibi… Peki, benim mahallemi görüyor musunuz orada?.. Benim sokağımı, benim evimi?
Göremezsiniz benim yuvamı!
Çünkü yokuz bizler!
Aslında o kadar çokuz ki! Bilemezsiniz!
Bizi üzen bu düzen birgün biter elbet.
Sabırla bekleyeceğiz!
Ben ekmeğime koşuyorum!
Üç kuruşluk fahişelere binler savrulurken bizlerden bir ekmek parası esirgemek niye?
Yolsuzluklardan yolunu bulan sözde ve gözde insanlar!
Siyaset simsarları… Din bezirganları…
Kör gazeteciler!.. Kırık kalemler, sizlerden hesap soracağım günü gelince!
Sus Habib!
Bu kadar yeter!
Sonra adın komüniste çıkar.
Biliyorsun ki buralarda pek sevilmez!