Öyle ya, O Abdüllatif Şener ki AK Parti'nin "kurmay heyeti" içindeydi ve ilk dört isminden biriydi.
Zannettiler ki, Abdüllatif Şener bu partiden kopar hele hele de AK Parti'ye ve Tayyip Erdoğan'a sallayıp durursa her şey tamam olur!
Pimi çekilmiş o bomba kendi ellerinde patladı! Baktılar ki Abdüllatif Şener'le bırakın devrim yapmayı, ayakkabı boyası dahi yapamayız.
Latif tutmadı...
Bu adama Sivaslı hemşerileri bile prim vermedi...
Onlar yılmayacaktı tabii ki...
Mücadelelerini sürdürdüler. Ellerine yeni bir plan verilmişti:
Taksim ağaçları!
Bağırdılar, çağırdılar, etrafı yangın yerine çevirdiler, uluslararası televizyonlarda neredeyse gün boyu canlı yayın yaptırdılar!
Sonunda gördüler ki hepsi beyhude...
Ne AK Parti, ne de Tayyip Erdoğan yıkılmıyor!
Adamlarda senaryo da bitmiyor, komplo da...
O olmadıysa, beriki...
Bir ara da "tuzlukçu"ların ipine sarıldılar!.
Zannettiler ki bu bir kaç "tuzlukçu" meczup AK Parti'de bir gedik açar ve biz de o gedikten girerek tahribat üstüne tahribat yaparız.
Yanıldılar; bomba ellerinde patladı.
Tıpkı Abdüllatif Şener gibi "tuzlukçu"lar da fos çıktı. Ninno olmaları da cabası...
Boş duracak değillerdi ya...
Anında sahneye yeni oyun koydular. Adına da 17-25 Aralık dediler!
Bu kez işi abartmışlardı, doğrudan devlete ve devletin bekasına saldırdılar.
Yani baltayı taşa vurdular...
Fena halde çuvallamışlardı, 40 yıllık birikimleri bir kaç ayda heba olup gitti!
Darbe yapayım derken darbe yediler!
Tıpkı Talat Aydemir ve ekibi gibi...
Oynamadıkları oyun, kurmadıkları tuzak kalmadı!
Hepsi de başlarına geçti, her defasında hep onlar enkazın altında kaldı.
Buna rağmen yılmadılar!
Şimdiki oyunlarının adı da Bülent Arınç!
Öyle ya Bülent Bey, bu camiada çok saygın bir isimdi...
O'nu gaza getirirsek AK Parti'ye darbe indiririz diye düşündüler ve bu gerizekalıca oyunu sahnelemekten alıkalmadılar.
Bülent Bey de, figüran olmayı kendine yakıştırdı!
Aynı hükümetlerde on yılı aşkın süre görev alan ve bu on yıl boyunca gıkı çıkmayan Bülent Bey birden bire "maşeri vicdanın sesi" oldu!
Bak sen...
Yahu birader, hala anlamadınız mı?
Bu oyunlar, bu tuzaklar, bu tertipler, bu sinsi planlar hiç bir işe yaramıyor. Çünkü bu millet, sizin ne kadar üç kağıtçı, şerefsiz ve pespaye adamlar olduğunuzu başından beri biliyor.
AK Parti'yi yıkacaksanız eğer, bunun yolu böylesine bayağı oyunlardan geçmez.
Camii minaresini kendi gölgesi zanneden beşinci sınıf adamlarla "devrim" yapılacak olsaydı eğer, Türkiye bugün Talat Aydemir namındaki liderlerden geçilmez olurdu.
Adamlar, çoktan şeytanla aynı yorganın altına girdiler. Artık o da kesmiyor, şimdi bizzat şeytan olmaya talipler.
Lakin bu sefer de şeytan bile onlardan yaka silkiyor!
Çünkü bu adamların ne kadar ucuz ve kemikçi olduklarına bakıp, kendi şeytanlığından bile utanıyor.
Hasılı efendiler, adlarınız ister Abdüllatif, ister pkk, ister IŞİD, ister DHKPC, ister HDP, ister Taksim, ister 17-25 Aralık isterse tuzlukçu ya da Arınç olsun hiç farketmez...
Size diyeceğim şudur:
Siz bu kafayla değil AK Parti'yi yıkmak, en fazla yıksanız yıksanız Aydın Doğan televizyonlarında su bardağı yıkarsınız!
En iyisi mi ahir ömrünüzde oturun oturduğunuz yerde ve kendi kendinize şunu sorun: Bu millet nasıl ahmak bir milletmiş ki bize 20-30 bin lira emekli maaşı veriyor...
Abdüllatif Şener'e bakın, geldiği nokta Perinçek'in oyuncağı olmaktır.
Söyler misiniz Bülent Bey, siz kime maraba olmanın peşindesiniz?
Yolunuz yol değil, başka çareler üretin...
Misal; milleti anlamaya çalışın.
Bir de Bülent Bey, böyle esip savuruyorsunuz ya, size samimi olarak soruyorum:
Siz bizim zekamızla alay mı ediyorsunuz?