Hz. Mevlana, o muazzam eseri Mesnevi’de, akıl ve izan sahiplerine ibret olsun diye şu hikayeyi anlatmış:
Baykuş ile güvercin havada uçarken karşılaştılar. Güvercin; narin, hassas ve naif bir kuştur. Baykuş ise, güvercine mukabil daha paldır küldür ve aceleci bir kuştur. Baykuş, güvercine hava atmak istedi. Dedi ki, “Güvercin kardeş belki biliyorsun belki bilmiyorsun. Benim gözlerim öylesine keskindir ki, şu mesafeden dahi yerdeki buğday tanesini görebiliyorum.”
Güvercin, tedbirli ve mütevekkil…
“Öyle mi?” diye sordu. “Gerçekten de bu mesafeden yerdeki buğday tanesini görebiliyor musunuz?”
Baykuş, hiddetlendi. “Sen ne demek istiyorsun, tabi ki görüyorum. Haydi gel peşime ve görüp görmediğime sen de tanık ol. Hatta bak tam şu ağacın dibinde bir buğday tanesi var. İnip bakalım eğer yoksa, sen ne dersen haklı olursun.”
Baykuş önde, güvercin arkada havada süzülerek, Baykuş’un işaret ettiği ağacın dibine kondular.
Fakat heyhat…
Baykuş yere konar konmaz, avcıların kurduğu kapana yakalanıyor.
Güvercin, bu hazin manzara karşısında bir yandan baykuşun haline üzülürken, diğer yandan da demesi gerekeni dedi:
“Ey baykuş kardeş! Keşke yüzlerce metre yukarıdan yerdeki buğday tanesini göreceğine, hayatının sonunu hazırlayan şu kocaman kapanı görebilseydin.”
Diyeceksiniz ki hikaye güzel lakin kıssadan hisse nedir.
Evet haklısınız; biz de şimdi o kıssadan hisseyi verecektik ki, siz erken davrandınız.
Artık sağır sultan da duydu ve biliyor…
Büyükşehir belediyesinde, iki milyonluk bir vurgun yapıldı. Şayet savcılık son anda bankaya bloke koymasaydı, bu para, iki milyon 650 bin lira olacaktı. Yani birkaç ay içersinde, belediyenin kamulaştırma birimi talan edilmiş ve belediye yolgeçen hanına dönmüş.
Ahmet Küçükler, milleti ahmak zannediyor ya, dedi ki, “…bu büyük yolsuzluğu ben ortaya çıkardım”
Dün, bunun böyle olmadığını size anlattık ve delilleriyle de ortaya koyduk.
Palandöken’de bugün okuyacaksınız; bir başka gerçeğe daha ulaştık:
Soruşturmaya esas olabilecek tüm belge ve bilgiler, sihirli bir el marifetiyle önceden yok edilmiş!
Türkçesi şu: Birileri, savcının elinde olması gereken klasörleri ham etmiş.
Zahir, Uganda’dan gelen ajanlar belediyeye sızdı ve belgeleri imha etti!
Paşa keyfiniz bilir, “ben bunu yerim” diyorsanız buyurun yiyin, afiyet olsun.
Sadece biliniz ki akıl ve izan sahibi hiç kimse yemiyor. Tabii ki adliye de…
Adama sorarlar:
Ahmet Bey! O dosyalar nerede, o evraklar nasıl buharlaştı?
Adamlar belediyeye hortum bağlayıp ha bire para çekmişler. Fakat Ahmet Küçükler, iş işten geçtikten sonra adliyeye gidip, “bizi soydular” diyor!
Oysa aynı Ahmet Küçükler nasıl hava atıyordu, kendisine iman etmiş müritlerine:
“Benim gözümden hiçbir şey kaçmaz”
Tıpkı baykuş misali…
Yüz liralık bir faturayı öderken, adama postun kıllarını saydırıyor ama iki milyonun çalınmasını görmüyor!
Ne göz varmış bizim başkanda değil mi?!
Şu garip ama bi o kadar da manidar olaya bakar mısınız?
Belediyenin iki milyonu çalındı. Doğru mu, doğru…
Belediyenin iki milyonunu çalanlar ortada mı? Ortada…
Belediyenin (daha doğrusu milletin) iki milyonunun nasıl çalındığı biliniyor mu? Biliniyor.
-Peki, suç delili sayılacak evraklar nerede?
-İnek yedi.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Yandı bitti, kül oldu!
Ey ahmaklar!
Siz savcının bu masalı yutacağını mı sanıyorsunuz?
Belediyedeki o güvenlik kamerası kayıtları niçin istendi zannediyorsunuz?
Efendiler, eğer tüm marifet yüz liralık bir faturanın didik didik edilmesi olsaydı, belediye bugün iki milyon liralık komik bir vurguna sahne olmazdı.
Koyun kafayı bulmuş, meyhaneye dalmış.
Barmen bakmış ki koyun uçuyor. Yine de sormuş:
“Efendim bir arzunuz var mı?”
Koyun, etrafını şöyle bir süzdükten sonra narayı patlatmış:
“O kurt buraya gelecek”
Ahmet Bey; hiç kusura bakma, yanmış ve kül edilmiş olsa da, o 21 klasör evrak öyle ya da böyle o savcılığa gidecek.
Gitmez, gidemez diyorsanız eğer…
O zaman ben size söyleyeyim:
Bu hamur daha çok su kaldırır.
- numan yarımer 01 Ocak 1970 02:00
size bir diğer ahmetin aşkale belediye başkanının tarafima yaptiklarini özetleyeyim ahmet bey : Erzurum Aşkale ilçesi Devlet Hastanesi Müdürü ile Aşkale Belediye Başkanı İlçe Devlet Hastanesine Bilişim hizmeti veren Yazılım firmasının elaman alım işine müdahale ederek Şirket vasıflarında bulunan, bu işe gerçekten ihtiyacı olan ve Salı gün iş başı yapacak olan kardeşime yazılım firmasının işe başlama onayına rağmen, Aşkale Belediye Başkanın Hastane Müdürü ile ortak hareket ederek kardeşimin yerine oğlunu yerleştirmeye çalışmaktadır. Bir ilçenin bir Belediye başkanı halkından birinin işe girmesine yardımcı olacağı yerde, bu işe gerçekten ihtiyacı olan bir insanın ekmeğine taş koyması ve Belediye Başkanlığı vasfını koyarak yerine oğlunu yerleştirmeye çalışması bir belediye başkanına yakışmayacak bir davranıştır. Bir Belediye başkanı eğer böyle bir davranışta bulunuyor ve bu işe hastane müdürünü de alet ediyorsa adaletten ve eşitlikten nasıl bahsedeceğiz. Bizlerde bu ülkenin insanlarıyız. İlla bir işe girmek için babamızın, amcamızın, dayımızın Belediye Başkanı veya başka bir yüksel kadroda olmasımı gerekiyor. Ben Sayın Başbakanımıza Sorarım NERDE ADALET NERDE BU EŞİTLİK.
tüm bu haksızlıklar tarafıma yapilmiştir ve iş başı yaptiğim gün işimden edildim .belediye baskaninin oğlu ve hastane müdürü bizzat benim işe basladiğim gün olan salı günü trabzona şahsi araçlari ile gidip olan ve onay cikan işimiz bozmuşlardir lütfen bu konu hakkında sizlerden yardim bekliyorum...
Numan YARIMER
0507 931 41 97
- TC_etveli 01 Ocak 1970 02:00
Bu vurgunun yapılmasını farkedemeyen veya göz yumanlar eğer başkan tarafından atanmış kişiler ise başkanın derhal istifa etmesi gerekir. Eğer bu olayın bedelini Ahmet Küçükler öderse Atamaya yetkili amirler atamaları yaparken artık iki kez düşünmek zorunda kalır ve liyakat esasına dayalı torpilden uzak hak ve adaletin hakim olduğu bir yapıya doğru gidilir. Aksi halde kokuşmuş bu yapı devam eder gider.