İnsan yaşadıkça neler görüyor, neler duyuyor, nelere şahit
oluyor şu satılık dünyada!
Öyle gerçek şeyler oluyor ki; filmlerde olsa, “olmaz ki, böyle de yapılmaz ki,” diyerek küçük dilini yutturur insan olana!
Yıllar önce izlediğim filmi yine bir televizyon kanalında izledim.
“Ahlaksız teklif”
Para babası biri, paranın gücünü ve kendi erkini kullanarak kendi yasalarını kendi ahlak anlayışına uydurarak yaşıyor.
Ona göre satın alınmayacak hiçbir şey yoktur!
Ve evli bir kadını bir milyon dolara bir gece kendisiyle olmaya ikna ediyor!
Filmin gerisi hikâye!
Asıl verilmek istenen mesaj şudur; güçlü kimse, onun dediği olur!
Eloğlunun ahlak anlayışını bir kenara bırakarak biz kendi ahlak anlayışımıza bakalım!
Vicdanımız olduğu için, başka şeyleri karıştırmadan salt siyasette ve spordaki ahlak anlayışının rengârenk olan tablosuna bir göz atmakta fayda var.
Bu öyle bir tablo ki, manzara aynı olmasına rağmen, değişik açılardan bakan her göz ve mantık başka türlü tanımlıyor.
Bir açıdan harika görünen manzara, diğer açıdan insan olanın midesini bulandıracak kadar iğrenç duruyor.
Biz de tablonun tam karşısına geçerek, hitabımızın hedefi olmadan kitabın ortasından okumaya başlayalım.
Dinleyin bakalım; ya vicdanınız inler ya da güler geçersiniz!
Manzara şu!
Ülkemizde aylardır futboldaki şike davası konuşulmakta.
Olumlu veya olumsuz kararı geciktirmek için elden gelen her şey yapıldı.
Karara yaklaştığımız şu günlerde de taktik icabı top Başbakan’a atıldı.
Peki, her zaman adaletten ve vicdandan bahseden Başbakan’ımız ne dedi!
“Suçlar bireyseldir, tüzel kişilikler cezalandırılamaz!..”
Bu konudaki kıt bilgimize sığınarak sormak gerek.
Şirketler tüzel kişilik (adi şirketler hariç) değil midir?
Peki, şirketin yöneticileri yolsuzluk yaparak şirkete haksız kazanç sağlanırsa, sadece yöneticiler mi cezalandırılır; yoksa o şirketin sağladığı haksız kazanç için de bir işlem yapılır mı!..(Uzanlar’da olduğu gibi)
Veya bir derneğin yönetimi yasalara aykırı işler çevirirse, o dernek kapatılmaz mı?
Son zamanlarda yasa değişmediyse bilinen budur!
Bunları da bir tarafa bırakalım.
Şike iddianamesi dosyalarda beklerken etkili şahısların sözlerinin yabana gittiğini gören var mı?
Etkili değilse de niyetin göstergesi değil midir?
Adaletten bahsedenler, suçsuzların da cezalandırılmasını nasıl kabullenebilir, bunu anlamak çok zor!
Doğrusu ve vicdana uyan şu değil midir; eğer suçlar kanıtlanırsa, sadece bu suçu işleyenler ve bu işlenen suçtan çıkar sağlayan tüzel ve özel kişilikler sonuçlarına katlanmalıdır!
Sorun neymiş!.. Eğer adı geçen takımlar ceza alırsa Türk Futbolu zarar görürmüş; yani, ahlak yapımız ve vicdanımız zarar görsün ama birilerinin istediği olsun!
Olmaz ya; diyelim ki sekiz takım düşürüldü, kalan sekiz takım bir sezonda iki kere karşılaşmak yerine dört kez karşılaşır! Bunu kabullenmek o kadar kötü mü?
Bakın, bunca satırda anlatmak istediğim şudur.
Eğer bir konuda vicdana ve ahlaka ve de yasaya uymayan kararın yolu açılırsa; bu önceki ve sonraki eylem ve duruşlara da kuşkuyla bakılır.
Yani, "futbol sadece futbol değildir,” cümlesi burada tam yerine oturmaktadır!
Bir de her zaman söylediğim ve ilke edindiğim bir tümceyi yine tekrarlamak gerekecek.
Olaylar, insanların gerçek kişiliğini ortaya çıkartır!
Bu ülke insanlarının ezici çoğunluğunda vicdan müessesenin yıkılmadığına inanlardanım.
O yüzden çoğunluğun, şu teklife sıcak bakacağını biliyorum.
Kurallar uygulansın!.. Bu sadece bir tekliftir!
Kim bilir, belki de ahlaksız bir teklifte bulundum.
Her teklif güzel ve doğru değildir ki!