Ah bir de püskürütümüz olsaydı!

Tamam ne Konya, ne de Çukurova gibi ovalarımız yok; hatta bir tarım kenti de değiliz. Fakat Erzurum, Erzurum olalı da böylesine biçare duruma düşmemişti hiç!

Trajedinin boyutuna bakar mısınız?

Etimiz Balıkesir'den, sütümüz İzmir'den, balımız Çorum'dan, pastırma ve sucuğumuz Kayseri'den geliyor! Sağolsun büyüklerimiz, "oldu olacak tekmili birden olsun" diyerek Gürcistan'dan saman, Bulgaristan da ot getirttiler!

Ahali sevinçten dört köşe!

Erzurum'da bir bayram havasıdır ki sormayın gitsin.

Tarım Kredi Kooperatifi Genel Müdürü hemşerimiz Abdullah Kutlu, memleketin mutlu günündeki bu müsamerede "ben de olayım" diyerek koştu geldi!

Etrafa para saçıp dolaşmadı belki ama köylüye balya balya saman dağıttı!

Bu sayede ahalinin sırtı pek, öküzlerin karnı tok!

Niye böyle oldu; daha doğrusu ne oldu da ot ve saman karaborsaya düştü?

Cevap tek kelimelik:

Kuraklık!

Eyvallah; kuraklık vardı ama bu kuraklık sadece Türkiye'ye mahsus değildi ki...

Gürcistan, Erzurum'a kuş uçuşu iki saat mesafede, Bulgaristan da Edirne'ye...

Zahir kuraklık sadece bizi vurdu!

Genel müdür, öyle mağrurdu ki, adeta muzaffer bir kumandan edasındaydı.

Teklif etselerdi eğer, oracıkta bir heykelinin dikilmesine izin bile verecekti!

Haksız da değildi hani?

Öyle ya, şu zemheride Tiflis'ten saman, Deliorman'dan ot gelmeseydi, nice olurdu hayvancılığımızın ahvali?

Pekii biz neyimizle meşhuruz?

Hayvancılık!

Okul kitaplarının yalancısıyız.

"Türkiye, tarımda kendi kendine yetebilen dünyadaki üç ülkeden biridir" yazıyordu.

Öğretmenimiz gururla söylerdi, bizler de coşkuyla alkışlardık:

Dünya var olduğu sürece bu toprakların insanları açlık korkusu yaşamayacak.

Bırakmadılar üzerinden bir asır geçsin?

Bari sanayi ülkesi olabilseydik gam yemeyecektik. Onu da bi hakkın beceremedik.


Ormanlarımızı villalarla, ovalarımızı binalarla doldurduk!

-Ya su?

Onu ne siz sorun ne biz söyleyelim.

"Türkiye kendi ihtiyacı olan enerjiyi üretemediği için dışa bağımlı kalıyor. Enerjide dışa bağımlı bir ülkenin sanayi ülkesi olması imkansızdır" dediler ve nerede bir avuç su bulduysalar üzerine santralleri kondurdular.

Bazen de tıpkı Kuzgun Barajı'nda olduğu gibi, toplanan suyu kanal yapıp da Daphan'a akıtamadılar!

Geldiğimiz nokta kabak gibi ortada:

Domates de ithal ediyoruz, bilgisayar da...

Sahi yerli otomobilimizin ahir akibetini bilen var mı?

Neyse ki, fezaya uydu gönderdik de hiç olmazsa, Ata'nın vasiyetini yerine getirmiş olduk:

"İstikbal göklerdedir"

-Söyle kardeşim sonuç ne?

Ne olacak canınızın sağlığı...

Fena mı işte, ekmek elden su gölden yaşayıp gidiyoruz!

Samanımız da var çok şükür, otumuz da...

Y
anında iki tane de püskürüt olsaydı, tam olacaktı... 
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.