Sayılı gün; öyle veya böyle ama mutlaka gelip geçiyor. Belki birilerimizi delip geçiyor, belki de birilerimize düğün-bayram oluyor, lakin mutlaka geçiyor. …
Ramazanın Erzurum’da her zaman ayrı bir yeri olmuştur. Manevi iklimin dört bir yana sindiği zamandır, ramazan ve bayramlar. Özelikle çocukluğumuzda yaşanan hatıralar en değerli anılarımızdandır.
Hoşgörü ve yardımlaşmanın en yükseğe ulaştığı, dargınların barıştığı günler olan ramazan ve bayram günlerinin olmazsa olmazı ise fıkralarımızdır. Özellikle Bektaşi ve oruçla ilgili fıkralar toplumumuzun sahip olduğu hoşgörü ve ince zekânın zirvesidir.
Bu vesileyle değerli okurlarımıza ve Erzurum halkına sağlık, afiyet ve huzur içerisinde bir ramazan geçirmelerini diliyorum. Her ne kadar yazı için malzeme çok da olsa, istedim ki bugün o çok ciddi meselelerden biraz uzaklaşıp, gülmeye çalışalım. Sizin için iki fıkra aktarıyorum, ben bu fıkraları dinlerken de anlatırken de hep gülerim. Umarım siz de beğenirsiniz.
Tilki, her zaman tilki…
Tilki ormanda gezerken bir ağacın dalında asılı bir geyik budu görür.
Çok açtır ancak yine de şüphelenir bu işten, kontrol etmeye başlar ve bu işte bir anormallik olduğu içine doğar…
Geyik budu bir iple bombaya bağlıdır. Epeyce uzağa gider ve başını kollarının üzerine koyarak yatıp olup biteni merakla izlemeye başlar. Biraz sonra ağaçların arasından bir kurt gelir, budu görür ve yatan tilkiyi de tabi…
Tilkiye sorar “ne yapıyorsun dostum”
Tilki cevap verir “hiç… Yatıyorum”
-Burada bir but var
- …
—Neden yemedin?
Tilki sakince cevap verir; “BU GÜN ORUCUM”
Kurt kendinden emin ; “Ben yiyeyim o zaman…”
Tilki “Tabii..Buyur afiyet olsun” der.
Kurt but ‘a uzanır uzanmaz bir patlama, bir feryat… ortalık toz duman..
Kurt yaralı hareketsiz 10 metre uzakta perişan halde yatarken yerinden doğrulan tilki hafiften budu yemeye baslar.
Yarı baygın bir şekilde gözünün birini zorla açabilen kurt ; “LAN ŞEREFSİZ HANİ ORUÇTUN ?”
Tilki pişkin pişkin ; “ilahi kurt kardeş, Biraz önce top patladı duymadın mı ?”
Köylünün öfkesi…
Köylünün biri harmanını kaldırmış, ekinini kurutuyormuş.
Ancak öğleden sonra gökyüzü kararmaya başlamış.. İyice telaşlanan köylü başını yukarı kaldırıp başlamış duaya…
-”Allah’ım, ne olursun ekinim kurumadan yağmurunu yağdırma! ”
-”Allah’ım, birkaç gün daha yağmurunu yağdırma, ne olursun” diye dualar edip durmuş.
Ekin kurudu kuruyacak, lakin akşam üzeri son yarım saatte bir yağmur, bir boran…
Tüm ekini telef olmuş zavallı köylünün… O hırs, kızgınlıkla evin tolunu tutmuş, ancak eve geldiğinde ne görsün; ahırda eşeğine de yıldırım çarpmamış mı?
Bu olay köylünün içine fena halde oturmuş; ama bir şey de yapamamış pek tabii ki…
Ancak zaman geçmiş, Ramazan ayı gelmiş, çatmış. İntikam hırsıyla, ilk gün niyetlenmiş köylü vatandaşımız….
İftara tam yarım saat kala, bir sigara çıkartıp başlamış tüttürmeye…
İlk nefesini şöyle bir güzelce çekmiş ve kafasını yukarı doğru kaldırmış ve üflemiş… Üfff…
-”Nasıl? İllet oldun şimdi değil mi?” demiş ve devam etmiş…
-“Var ya … Ölen eşeği de kurbana saymazsam ben adam değilim…”
İnşallah gündem sakin geçer de, ramazan boyunca can sıkıcı iç karartıcı yazılardan uzak kalırız. Bazen olaylar içimizi öyle bir karartıyor ki, bırakın kahkaha atmayı, neredeyse tebessüm bile edemiyoruz. İşte Suriye meselesi: Sanki her an savaşa girecekmişiz gibi bir hava estiriliyor. Galiba birileri savaşı, atari oyunu zannediyor.
Bir de şu bize mahsus “ramazan hali” var. Hakikaten bu “hal” artık Erzurum’a yakışmıyor:
-Kavga!
-Küfür!
-Gerginlik!
Sanki oruç tutmak, başkasına karşı bir üstünlükmüş gibi, adam her türlü aşırılığı kendine hak olarak görüyor. Hele de çarşı-pazardaki kimi tipler…
Bugün ramazanın ilk günü, inşallah “vah vah!” dedirtecek haber ve yazılara imza atmayız, sizler de o haberleri okumak zorunda kalmazsınız.
Dün ERVAK Başkanı Erdal Güzel’in son derece yerinde bir teklifi, daha doğrucu çağrısı vardı.
Malumunuz bir süreden beri şehrimizde Afganlı konuklarımız var. Sanırım elli civarında bir aile… Bu insanlar son derece namüsait şartlarda hayatlarını idame ettiriyorlar. Evet; devlet yardım ediyor ama o yardım bu insanları sokakta kalmaktan kurtarıyor o kadar.
Erdal Güzel diyor ki, “Bu yıl hayırlarımızın bir bölümünü de mağdur durumdaki bu dindaşımız olan Afganlı ailelere verelim”
Sizce de yerinde bir davet değil mi?