BölgeHaber Girişi : 06 Ekim 2013 02:06

Adımız Andımız

Adımız Andımız
Bazen siyaset veya hukuk okumanın diğer bölümleri okumaktan daha "anlamlı" olduğunu düşünmüyor değilim.

Her meslekte olduğu gibi bu mesleklerde de emirleri, direktifleri ile sizi etkileyecek üstlerinizin; size verecekleri görevler, yetkiler, haklar kadar mesleğiniz hakkında da bilgisi olması gerekmez mi?

Örneğin; doktorsunuz. Ama sağlık bakanı avukat! (olmaz demeyin Özal döneminde Avukat Halil Şıvgın Sağlık Bakanı idi) Örneğin; Karayolları'nda çalışan bir mühendissiniz. Ama Bayındırlık Bakanınız Edebiyat Öğretmeni!

Emir geliyor yukarıdan "tüm ayrılıkları bitirin...!"
Newton'dan başlayıp Aynştayn'a kadar mühendislik eğitiminizi etkileyen, çoğu Nobel ödüllü tüm bilim insanlarına saydırıyorsunuz, o dağı delecek yolun projesini çizerken...

Hukukçusunuz; Yasa çıkaran da hukukçu ise işiniz kolay. Neticede yasaları uygularken en azından yol mühendisine göre işiniz oldukça kolay. Hele bir de en tepedeki hem hukukçu hem de hukuka saygılı ise oh mis gibi.

Ya da siyasal mezunu bir kamu yöneticisi farz edin kendinizi; Bir yasa çıkıyor. Ardından bir yönetmelik. Ve siz, belki tayin olmadan önce yerini bile bilmediğiniz o kasabada bir devlet memuru olarak bu kuralları uygulamak ya da denetlemek için vatandaşın karşısına çıkacaksınız. Eğer siyaset, siyasaldan haberdar ise sevinin. Çünkü lokum gibi kurallarla vatandaşın karşısında işiniz kolay. Evvelini, ahirini bilen insanların elindeki siyaset emin olun siyasalın işini kolaylaştırır.

Ama bunlar ihtimal.

Yıllardır gazeteciyim ve gazetecilik yaparken "yahu bir üniversite diplomam da olsun"derken inanın bu tespitler hep aklımdan geçmiştir.

Nalburdan gazete patronu olur ve hele ana akım medyayı da bu nalburlar yönetirse?...

Garantiyi seçtim: Yukarılardakilerin mutlaka en alttakilerin dilinden anlaması gereken bir mesleği; tiyatro okudum.

Size işinizi, görevinizi, rolünüzü, repliğinizi, duruşunuzu, mimiğinizi öğreten en tepedeki adamın en azından kasap olma ihtimali yok!..

Üstelik tiyatro ile hayatı bağdaştırabilirseniz, yaşadıklarınızı daha farklı irdeleme şansına da sahip oluyorsunuz. Ben de işte bu şansı doya doya kullanıyorum.

Ve tiyatro eğitiminin bana öğrettiği en önemli bilgi de seyirci alkışlarının önemidir...
Ve seyirci alkışlamadıktan sonra ne eserin, ne yönetmenin, ne de oyuncunun  önemli olmadığıdır.

Haa öyle seyirciler var ki, hem de bunlar kitle kitledir;  eser sahibi, yönetmen ya da oyunculardan birine vurgundur. Diğerlerinin hatasını görmez, alkışı basar. Yeter ki afişte adını görsün sevdiği eser sahibinin veya yönetmenin ya da oyuncunun; hiç önemi yoktur. Örneğin başroldeki oyuncunun müptelası seyircilerin eserdeki mantık hataları ya da yönetmenin absürdlüklerini (saçmalıklarını)  hiç takmadıklarını da çok görmüşümdür.

Ve tiyatro hayata ayna tutma sanatı ise diyerek şimdi diyeceğimizi diyelim:

Andımız kalktı.

Alkış...  Alkış...  Alkış...

Nalburun ana akım medyası, candaşlar, yandaşlar, barış elçileri, akiller falan. Yer gök inliyor.

Bir yurttaş olarak  şaşkınım.
Yahu ben niye alkışlayamıyorum?
Niye sevinemiyorum!

Erzurum'da... 2000 rakımda, -40 ları gören soğukta, üşürken bile hançerle bar tutarak oynayan bir kültürün evladı olarak galiba buraları yurt edinen, vatan diyen dedelerimin tercihlerini gözden geçirme zamanı geldi.

Galiba ta oradan başlayan bir tuhaflık var!

Eseri onlar yazdılar. Geldik bu ilginç ve  çok özel (ekstrem) coğrafyayı vatan tuttuk. Savaşlar, işgaller, yoksunluklar ve hançer barı!..
Hem de asırlar boyunca. Hatırlayın bakalım aklınıza gelen Erzurum'la ilgili şiirleri, Türküleri...
Hepsi askerlik, savaş ve savaş kahramanlıkları değil mi?
Huma kuşuyla mektup,
Kırmızı gülle demet demet hasret toplayıp,
Höllük elediği bebesini askere gönderen kim?

Eee yönetmene bakıyorsunuz; bir Osmanlı Paşası ve ona ilk kucak açan memleket neresi? Hem de idamlıkken, kongresini yapıp ardına düşen kim!

Ama oyunculara bakıyorsunuz: Hepsi stand-up'çı... Ayaküstü akıllarına ne gelirse söylüyorlar. ..  Seyirci memnun. Basıyor alkışı. Basıyor alkışı.

Yapacak bir şey yok arkadaşlar. Oyun muhteşem. Turne turne yıllarca gider...
Tiyatroya saygı lütfen!

Ben ilkokulda iken ve  o zemherinin ayazında, o küçücük gövdemle, o dağ başındaki köyde, her sabah and içerken tir tir titriyor, üşüyordum. Ama hiçbir zıkkım olmadı bana...

Şimdi 43 yaşındayım ve tek varlığım oğlum (Dumlu Saltukhan) ilkokula başladığında o andımızı okuyamayacak. Çocuklarımızın gövdesini ısıtmak için o andı sınıflarda, salonlarda okutabilir miydik!

Şimdilerde ise ruhum titriyor. Belki de çocuklarımızın gövdeleri ısınsın diye üşümeyi göze aldık.

Bu olağanüstü bir oyun. Alkış lütfen...!
Bir sonraki temsilimiz; "hançer barı, nefret suçu kapsamındadır" hepinizi bekleriz efendim...!
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Sabri TOPDAĞI 01 Ocak 1970 02:00

    Yavuz`un yorumuna hayran(!) kaldım. "Otobüste gençler yer vermiyor. Demek ki yıllarca okuduğumuz andımız işe yaramamış."

  • seyfullah hızarcı 01 Ocak 1970 02:00

    gardaş ağzına sağlık....Ancak kime anlatıyorsun...kime....

  • Alparslan Kocabey 01 Ocak 1970 02:00

    "Be kardeşim sen bugüne kadar okudun da ne oldu?” Üstünde CHE`nin tişörtü, giydiğin kot kıçından düştü düşecek. Messi idolün, Sisi ve Esed kahramanın. Senin her tarafın Türk olsa kaç yazar? Küçükleri korurken tecavüz eden büyüklerle,Büyükleri sayarken yakan, yıkan yağmalayan, Vandallar da hep andımızı okuyarak büyüdü zaten. Varlığım Türk varlığına armağan olsun diyenlerin, Türklerin mal varlıklarını kendilerine nasıl armağan ettiğini de 90 yıldır izleyip durduk! Askerden kaçarken iyi, memuriyette bile doğuya düşmemek için bin takla atarken sorun yok, Andımız kaldırılınca "Ne mutlu Türküm diyene" diye bağır, çağır. Oh ne ala, ne ala! Andımızı çok mu seviyorsunuz. Çocuğun okula gelmeden her sabah evde okutup çıkar kardeşim. Hatta günde 3 öğün yemekte, o da olmadı uyurken ailecek okuyup huşu içinde uyu! Ezber edileni okumaksa marifet, getir bana bir papağan, bir haftada Andımız`ı ezberleteyim. Andımız okunmadı diye senin Türklüğün gidecekse, sen kanından şüphe et.

  • Vedat KARATAŞ 01 Ocak 1970 02:00

    “Türk”sek, “doğru”ysak, “çalışkan”sak, nerden çıktı bu kadar ahlaksız, dalavereci, üçkâğıtçı, konjonktürel ahlaklı, tembel adam?…“Ülkümüz”, “yükselmek ileri gitmek” idiyse, niye hâlâ geri l bu ülke?…Hani, “küçükleri koruyup büyükleri sayacak”tık?… Sokak çocukları uzaydan mı geldi? Huzur evlerini Marslılar mı açtı? Gelinen nokta şu ki; LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMÜYOR.

  • Teymur Algan 01 Ocak 1970 02:00

    Orhan Bey Musa isimli yorumcu arkadaşı takmayın. şöyle ki: Kürt kardeşlerimiz Antik Çağlardan, Bizans`tan, Roma`dan, Emeviler`den, Abbasiler`den, Selçuklular`dan, Osmanlılar`dan ve nihayet onlarcasını arada sayamadığımız kavimden alamadıklarını şimdi almaya çalışıyorlar. Tabi hırsız evden olunca öküz bacadan çıkar lafı da Erzurum`undur. Şimdi gelelim hayatın gerçeklerine: yukarıdaki kavimlerin hiç biri yoktur ki İbni Batuta`dan itibaren tarihçiler bahsetmesin, Kürt olarak adlandırılan bu dağınık göçebe gruplar tarafından ihanet edilmesin. Bu tarihin gerçeği ve nihayet aldıklarını sandıkları hakları veren siyasetçi kendisini Türk olarak değil, Gürcü olarak ( Karısını da arap) tanıtmaktadır. 2002 de boğazına kadar pisliğe bulaşmış ve tükenmeye başlamış terör örgütünün kahpelikleri de tam da bu tarihi seyire, genetiğe uygun bir ihanettir. Bunların son 10 yılda kimler tarafından nasıl "barış elçisi" yapıldıkları da ortadadır. Öyle olsaydı keşke. Yiğtçe savaşan bir düşmanımız olsaydı. Örneğin tee yeni zelanda`dan gelip bizimle vuruşsalar dı ve kalkıp şu demokratikleşme paketlerinde olan tavizleri bizim önümüze koysalardı vallahi kim ne derdi ki? Yok. Katakulli bir dönem. Yine her zaman ki gibi içeriden devşirmeleri bulup, düşmandan her tür şerefsizce yardımı alıp, alçak pusularda çakallar gibi polisi, askeri, öğretmeni, suçsuz bebekleri, kadınları katlet. Sonra çık karşıma muzaffer ve onuruyla savaşmış düşman gibi tavizler iste... Aynı harmanı kaldırmışız da aynı tarlayı ekmişiz de.. O uygarlık yarışını çoktaan kaçırdığınıza en büyük delil büyük şehirlere hatta avrupaya taşıdığınız gazete haberleridir. Küçük yaşta kızları evlendirme, kızları okutmama, başlık, berdel, ağalık, mellalık, cinayet, kan davaları, dağlarda kurulan pusular, hangi yabancı ülke eline keleşi verirse ona yaltaklanmalar. Bilge Kağan , Atilla`nın genetik hafızasında bıraktığı o derin acıdan da şöyle öç alıyor: Putperest. Peki O kahpe bölücübaşı ve o kahpe teröristlerin nedir senin beyninde? Herkes herkesin ne olduğunu da, kim kimin ne mal olduğunu da çok iyi biliyor bu memlekette. O yüzden Orhancığım sen kafana takma. MHP iktidar olsun ya da olmasın herkes damarındaki kan tarih boyunca ona hayata dair ne verdiyse onu alır. Vermemişse yine babayı alır.

  • yavuz 01 Ocak 1970 02:00

    90 Yıldırı andımız dediler dayattlılar.. Ne diyor küçüklerimi sevmek büyüklerimi saymak şimdiki gençlere bakıyorumda hiç saygı kalmamış otobüse biniyorsun 15-16 yaşındaki çocuklar annesi babası yaşındakilere yer vermiyor hani bunlara küçükken 5 yıl okuttular küçüklerimi sevmek büyüklerimi saymak neden hiç saygı yok demekki hiç tesir etmemiş yoksa hemen anası babası yaşındaki insanlara saygı gösterip yervermeleri gerekmezmiydi.

  • Musa 01 Ocak 1970 02:00

    Sayın Bozkurt siz varlığınızı ve oğlunuz varlığını istediği zaman istediği yerde Türk` e armağan etsin. Okullarda bir seremoni eşliğinde amentü gibi çocuklara söyletmek hangi pedagojik anlayışla yapılmaktadır. 30` lu yılların kafatasçı zihniyetine sahip çıkmak, herkesi tek kalıba sokmak yanlıştır. Siz mesala varlığınızı bir Arab`a, bir Kürd`e armağan eder misiniz? Sırada bekleyen çocuğunuza Ne Mutlu Kürdüm dedirtebilir misiniz? Köyünüzün dağına veya şehrinizin meydanına yazdırabilir misiniz? Doğruya Kürtler bizim kardeşimiz ne olur ki? 90 yıldır onlara Ne mutlu Türküm dedirtdik biraz da biz söylesek Ne Mutlu Kürdüm diye!!! Sen kardeşlik diyeceksin, beraberlik diyeceksin, tarlayı beraber ekeceksin, harmanı kaldıracaksın, iş paylaşmaya gelince de seni tanımıyorum diyeceksin! Orhan bey! Türk yoktur, Türkçe diye bir dilde yoktur. Aslında Türkler deniz Kürdüdür. Atakürt musullu bir Kürttür vs. deseler herhalde zoruna gider değil mi? Işte 90 yıldır bu ülke de kardeş dediğimiz insanlara biz neler dedik neler!!! Fazla dertlenme Okullarda andınız kaldırıldı ama belki MHP iktidar olursa Camide hutbelerin sonunda okutur, Bilgekağan, Atilla gibi putperestlerin adına siz de âmin dersiniz!

  • Yalçın Küçüktaş 01 Ocak 1970 02:00

    Sizi gidi ırkçı ( !) Erzurumlular... Merak etmeyin sizin de defteriniz dürülecek... Siz böyle koyun gibi uyumaya devam edin. Onun da sırası gelecek elbet... Tebrikler sayın yazar.. Erzurum`lunun artık o gücüne taptığı, elinde el pençe divan durduğu anlı şanlı, kelli felli hökümet vekillerine, başta bir zamanların hızlı Türk millyietçisi eski bakan beyefendi olmak üzere hükümet partisinin ateşli savunucularına sorması gerekmiyor mu: Ne yapıyorsunuz kardeşim? Neyin, kimin, hangi planların aciz tetikçiliği için Erzurum halkını kandırıyorsunuz? Kaç kuruşluk menfaat için Türklüğün mukaddaretadı ile oynamaya yelteniyorsunuz? Ve ey sen Erzurumlu! Hala ve hala üzerine oynanan büyük oyunu görmemekte bu kadar ısrarcı olacak mısın? Allah peygamber deyip, kömür makarna dağıtıp senin oyunu alanların evlatların için karanlık yarınlar hazırlamaya memur edildiklerini gör artık...

  • Betul Kazan 01 Ocak 1970 02:00

    Oyle samimi oyle icten ve oyle isabetli tespitlerle dile gelmis ki yazin, bize yalnizca eline saglik demek kaliyor. Bu Erzurum senin kiymetini bilmiyor ama sen yine de mucadele ediyorsun.

  • Zeliha YTM 01 Ocak 1970 02:00

    Bazı insanlar oy verdikleri partinin fanatiği olyor, parti başkanını ilahlaştırıyor.O parti iktidar olduğunda yanlış bir şey yapsa bile en azından " Vardır bir bildikleri." diye düşünüyorlar.Deli gibi partisini savunanlara hep derim "Bunlar peygamber değil ki hatasız olsunlar.Hiç mi yanlışları yok." Yani bu yazıda da ifade edildiği gibi kısaca: "Haa öyle seyirciler var ki, hem de bunlar kitle kitledir; eser sahibi, yönetmen ya da oyunculardan birine vurgundur. Diğerlerinin hatasını görmez, alkışı basar. Yeter ki afişte adını görsün sevdiği eser sahibinin veya yönetmenin ya da oyuncunun; hiç önemi yoktur. Örneğin başroldeki oyuncunun müptelası seyircilerin eserdeki mantık hataları ya da yönetmenin absürdlüklerini (saçmalıklarını) hiç takmadıklarını da çok görmüşümdür. "

  • Mustafa GEZMİŞ 01 Ocak 1970 02:00

    Bu duruma alkış tutanlar utansın sevgili dostum... yüz yıl önce aynı alkışlar o coğrafyada ermenilere tutuldu sonuçları ortada devam etsinler ...

  • Dursun Şen 01 Ocak 1970 02:00

    Kalemine sağlık evet Ezan sesleri ayrımcılık yapıyor diyen gayri Müslim vatandaşlarımızın hatırına onu da mı susturacağız. Istiklal marşı birilerini rahatsız ediyor diye onuda mı yasaklayacağız. Mantık bu olunca bu sorular ister istemez akla geliyor. TAVIZ KAPISI ARALANMAYA GÖRSÜN DIBINE KADAR AÇILIR.

  • ilhami algan 01 Ocak 1970 02:00

    Aynı duygularda olan bir tek ben değilmişim...Helal olsun

  • Abdulkerim Dinç 01 Ocak 1970 02:00

    Gönülden tebrik ediyorum.