Ankara’dan kalkan siyaset bulutları, şehirler üzerinde yavaş yavaş belirmeye başladı.
Siyaset havasının etkisine giren Erzurum’un cadde ve sokaklarında, artık siyaset kulvarında koşmak isteyenlerin renkli görüntülerini görmek mümkün.
Bilindiği gibi köyden şehre gelenlerin ve elinde üç beş kuruş emekli parası olanların hayallerinde bir bakkal dükkânı açmak fikri yatmaktadır.
“Dükkân kapısı hak kapısıdır” düşüncesiyle yürütülen bu faaliyetler, genellikle fazla bir sermaye, iyi bir eğitim, tecrübe ve birikim gerektirmediğinden, oldukça tercih edilen bir geçim yoludur.
Statü kazanmak, referans elde etmek, günlük hayatta işleri kolay takip etmek, kısa yoldan kıyak emeklilikle hayatı idame ettirmek, kimlik edinmek gibi avantajlardan olsa gerek, siyasete olan ilgi oldukça yoğun.
Siyaseti iyi bir gelecek kurmak düşüncesiyle yapanların çokluğu dikkate alındığında, “Siyaset kapısı ballı geçim kapısı” şeklinde de tarif edilebilir.
Ülke genelinde olduğu gibi, şehrimizde de siyasetin cazibesine kapılanların aşırı taleplerini görebiliyoruz.
Yoğunluğun iktidar partisine yönelmesi, diğer partilere olan ilginin az olması; ilke, ideoloji ve prensip gibi konuların geri planda tutulduğunun belki de bir göstergesi olarak yorumlanabilir.
Eğer iktidarda CHP olsaydı, şüphesiz aynı yoğunluğun burada yaşanması muhtemeldi.
“Kurt dumanlı havayı sever” sözünü iyi bilen, yıllarca o parti senin bu parti benim diye dolaşan, şu anda partileri tarihe karışmış olan ve Erzurum’u çoktan unutmuş eski siyaset kurtlarının sahneye inme arayışlarını da duyunca, siyasetin sihirli büyüsünü anlamak mümkün.
Her türlü kesimden partilere başvuran aday adaylarının ortak söylemleri, ne hikmetse hep aynı:
“Hizmet aşkı ve tutkusu”
“Her şey Erzurum için”
“Ulvi göreve talibim”
“İşimiz hizmet”
“Halka hizmet Hakk’a hizmettir”
“Daha iyi bir Erzurum için”
“Geleceğin Türkiye’si için göreve talibim.” vb ifadelere göz atıp, iktidar partisindeki başvuru sayısının çokluğunu yan yana getirdiğimizde “Şehirde bu kadar hizmete talip ve yetenekli, proje sahibi şahsiyetler var da bu şehir neden 70. basamaklarda sürünüyor?” sorusu da akla gelmiyor değil.
Başvurular arasında gerçekten elinde projeleri olanlar, sorumluluk bilinci taşıyanlar, bilgi ve tecrübe birikimleri bulunan dinamik şahsiyetlerin yanında, dostlar alışverişte görsün mantığında yola çıkanlar, statü ve prestij elde etmek isteyenler, bürokrasideki konumlarını muhafaza etmek düşüncesi güdenler, iktidar gücünün gölgesinde olduklarının imasını vermek amacında olanlar, egolarını tatmin için yola çıkanlarda hemen anlaşılmaktadırlar.
Bu kadar hizmet aşkı ile yanıp tutuşanları gördükçe, “Acaba hizmet için siyasetten başka bir yol ve metot yok mudur?” sorusunu da sormadan edemiyoruz.
Artık yarış başladı diyebiliriz, bu aşamadan sonra Kur-an, bayrak, ezan, din, iman, vatan, millet, demokrasi aşkı gibi hamaset nutuklarını sıkça duyabileceğiz.
İleri demokrasinin olmadığı, siyasetin; parti liderlerinin iki dudağı arasında seyrettiği ülkemiz gerçeğinden yola çıkacak olursak, partilerin hangi adayları vitrinlerine koyacaklarının, aşağı yukarı şekillendiğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Siyasi partilerdeki lider sultasını herkes bildiğine göre, aday adaylıklarına fazla talebin ve ilginin sebeplerini rahatlıkla anlayabiliriz.
18 Mart’ta Çanakkale Şehitler Haftası’nı milletçe kutladık, gururlandık ve hüzünlendik.
Güneydoğu’daki hain saldırılarda uzuvlarını kaybeden Gazi Mehmetçiklerimizden bilmem ne kadarımız haberdarız.
Erzurumlu gazilerimizin; Mumcu Caddesi’ndeki, asansörü olmayan bir iş hanının beşinci katındaki derneklerinde hatıralarıyla baş başa olduklarından, çoğu kimse farkında bile değildir.
Gözleri görmeyen, takma bacaklı, tekerlekli iskemleye mahkûm gazilerimizin, bu beşinci kata çıkıp inmeleri, ne hazindir ki siyaset kadar kimselerin ilgisini çekmemektedir.
Hani aday adayı olmak için ceplerinden bir solukta 3000 TL’yi çıkaran, hizmet aşkı ile dolu kardeşlerimizin, gazilere bir yer almak için böyle bir yarış içerisinde neden olmadıklarını soracak değiliz.
Yalnız; söz Çanakkale’ye gelince, meşhur komutanlarımızdan Selahattin Adil Paşa’nın siyasette yaşadığı örnek bir davranışını da bu aşamada siyaset sahnesindekilere hatırlatmaktan edemeyeceğiz.
Selahattin Adil Paşa, Çanakkale Savaşları’nda oldukça önemli başarıların altına imzasını atmış, Kurtuluş Savaşımızın hemen her cephesinde bulunmuş değerli komutanlarımızdan biridir.
Paşa emekli olduktan sonra bir davet üzerine siyasete girer ve DP’den milletvekili seçilir.
Aradan on üç ay geçmiştir ki Paşa; Başbakan’a istifa dilekçesini verir ve on üç ay boyunca aldığı ve el vurmadığı maaşının da devlet hazinesine yatırılmasını talep eder.
Kendisine istifasının sebebi sorulduğunda, Paşa’nın; “13 ay boyunca meclise devam ettim, bu süre zarfında ülkeme hiçbir katkı sağlamadığımı düşündüğümden, aldığım maaşı hak etmediğime inanıyorum. Özgür irademi kullanamadım, parti başkanının talimatı ile el kaldır ve indir gibi bir uygulamayı da kendime yediremedim, bu sebeplerden dolayı istifa etmeyi zaruri gördüm.” şeklindeki ifadesi, gönlümüzden geçenleri anlatmaya yeter sanıyoruz.
İlkeli, dürüst ve sorumluluk bilinci ile yapıldığında, siyasetin çok önemli bir kurum olduğunu, elbette ki kimsenin inkâr etmesi söz konusu bile değildir.
Ahlâk, erdem, fazilet, dürüstlük, çalışkanlık, liyakat, yetenek, temsil bilinci ve sosyal sorumluluk gibi değerlerin ölçü alındığı bir siyaset anlayışını ve bu özellikleri taşıyan şahsiyetlerin siyasette olmasını yürekten arzulamaktayız.
Seçkinler içerisinde yapılacak bir seçimde kazanan, şüphesiz millet olacaktır düşüncesinin, siyasi hayatımızda yankı bulmasını temenni ediyoruz.
Ülkemizin ve şehrimizin geleceğini belirleyecek olan bu hizmet yarışının, ehil ellere verilmesini diliyor, siyasette erdemli bir duruş sergileyen, “Buraya kadar!” demesini bilen, MHP Milletvekili Sn. Zeki Ertugay Hoca’mızı da bu anlamlı tavrından ve bugüne kadarki çalışmalarından dolayı kutluyoruz.
Rengini değişti bahçeler, bağlar
Yeşili sarıdan seçmek güç oldu
Yayla çok kederli, kaval kan ağlar
Çobanı sürüden seçmek güç oldu
(F. ÇERKEZOĞLU)