Kaderin garip cilvesine bakar mısınız; cumhuriyet tarihi boyunca iki genelkurmay başkanı tutuklanmış. İlki ta 1960’da…
Adı; Rüştü Erdelhun.
Suçu; meşru hükümeti, askeri darbeye karşı korumak…
Tutuklandı ve Yassıada’ya gönderildi.
Önce
idam cezasına çarptırıldı, sonra dönemin Cumhurbaşkanı (hemşerimiz)
Cemal Gürsel veya namı diğer Cemal Aga tarafından 1964 yılında
affedildi.
Bütün rütbeleri söküldü, “er” hükmüne düşürüldü.
Darbeciler O’nu hiç affetmediler: Niye 27 Mayıs’a fiilen katılmadı?
Cumhuriyet tarihinde (emekli de olsa) tutuklanan ikinci genelkurmay başkanı İlker Başbuğ oldu.
Suçu; meşru hükümete karşı “andıç” hazırlanmasına izin vermek ve hükümet aleyhinde silahlı örgüt kurmak!
Dikkat ettiniz değil mi?
İlki niye seçilmiş hükümeti yıkmadın diye suçlanmıştı, ikincisi ise niye meşru hükümeti yıkmak istiyorsun şeklinde suçlanıyor.
İkisi de orgeneral, ikisi de bu ülkenin genelkurmay başkanlığını yapmış isim…
İkincisi “darbeci” olmakla suçlanıyor; ilki ise, “Niye darbenin yanında olmadın” diye idama mahkum oldu!
Sonuçta şu kısa Cumhuriyet tarihimiz içinde iki genelkurmay başkanını hapse tıkmayı başarmış bir ülkeyiz.
Biz öyle bir milletiz ki, darbe yapmak isteyeni de sevmiyoruz, darbeye karşı çakanı da!
Dün televizyonda konuşan sözde bir gazeteci aynen şunları söyledi:
“Ben
İlker Başbuğ’un tutuklanacağını tam üç yıl önce söylemiştim ve
bilmiştim. Şimdi görüyor musunuz nasıl büyük bir gazeteciyim”
Ama aynı saatlerde başka bir televizyon kanalında ise sözde olmayan bir gazeteci ise şunları söylüyordu:
“Altındaki
bütün subaylar tutuklanmış ve darbe yapmakla suçlanmışken aslında İlker
Başbuğ da tutuklanmıştı. Bu son karar, sadece bir emrin yerine
getirilmesidir.”
Onlarca defa yazdık:
Biz darbenin askeri olanına da, sivil olanına da şiddetle karşıyız.
Fakat anlamakta zorlandığımız husus şudur:
İlker Başbuğ’un tutuklanacağını günler öncesinden bilen gazetecilerin, bu maharetinin nereden geliyor olmasıdır?
Hani o kişiler hakiki manada gazeteci olsalar mesele yok.
Fakat biliyoruz ki o kişiler, her şey olabilirler fakat asla gazeteci değiller. Bunu kendileri bile kabul ediyor.
Yine dün televizyonda izledim.
Genç
ve güzel bir kadın, “gazeteci” kimliği ile ekrana çıkmıştı ve öyle
mutluydu ki… Bir ara hızını alamadı İlker Başbuğ’un yanı sıra önümüzdeki
günlerde kimlerin tutuklanacağını, kendisini savcı ve hakim yerine
koyarak söyledi.
Haksız da sayılmazdı.
Öyle ya, o hanımdan önce aynı şeyi yapan bir sözde gazeteci ciddi biçimde ödüllendirilmişti.
O sözde gazeteci bayan da, aynı yolda ilerliyordu ve kendisinin ödüllendirileceğini biliyordu.
Kimse kusura bakmasın:
Bendeniz,sözde bir gazetecinin günler öncesinden “filanca kişi de tutuklanacak”
diyorsa ve onun dediği harfiyen çıkıyorsa, o yargı sürecine inanmıyorum.
İlker Başbuğ veya bir başka general; hiç birini tanımam ve de bilmem…
Hatta
inanıyorum ki o generaller muktedir olsaydı, ben bugün yazı yazan bir
gazeteci olmayacaktım. Çünkü sırf demokrasiyi savunduğum için beni
sevmezlerdi.
Buna rağmen ben İlker Başbuğ’un insani ve hukuku haklarını savunmayı vicdani bir görev olarak görüyorum.
Şayet
Ak Parti Hükümeti “darbeci”lerle hesaplaşmak istiyorsa, niçin 28 Şubat
Postmodern darbesinin kahramanları hala dışarıda ve niçin onlara bir
türlü kimse soru sormuyor?
Bazı kesimler, avuçlarının içi patlayıncaya kadar alkışlıyor:
“Yaşasın, eski genelkurmay başkanını da tutuklattık”
Sevgili dostlar; bu yol, yol değildir.
Zira; hukuk ve adalet intikam üzerine bina olunmaz.