Bu yazıları yazmak içimi çok acıtıyor. Emin olun yüreğimde yetmiyor artık..
Yazmasam ise kendimi kandırıyormuşum gibi geliyor. Yazınca da gerçeği kabulleniyormuşum gibi oluyor. Belirli bir andan sonra yazmak kötü hissettiriyor
İşte her ne kadar da kötü hissetsem de kendimi ve kentimin iklimine göre kış olsa da mevsim, kendi iklimime göre baharın ilk demindeyim
Gökyüzü yağmur olup yere iniyor. İlerlemek imkânsız. Yağmur damlaları şiddetle yere çarpıp boyumu aşıyor. Suya batıyor diz kapaklarım. Ayaklarımı kontrol etmem zor. Bir çalıya tutunup duruyorum
Kapatarak gözlerimi kafatasımı delen yağmurun sesini dinliyorum. Doğa, sözcüklerini öfkeyle art arda dizerek söyleniyor:
"Beş dakika!
Sadece beş dakika..."
Ardından tatlı bir güneş ışığı yayılıyor her yana... Kendimi kızgın babası tarafından affedilmiş bir çocuk gibi hissediyorum ve sana sesleniyorum anne;
öldün diye döktüğümüz yaşlar hiç
senin ölümünle
doğan biz
bin bir izken kirlendik
kir olduk,
iz bırakmadan
hiç olduk anne.
siz öldünüz
biz,
yaşamayı unuttuk.
öksüz büyüdük
emzirseler de
aç kaldık...
büyülenmeden çiğ sütlere
yürüdük anne.
nerede babam,
hani o büyük nutuk!
bak, yetim de kaldık...
ölüyoruz
işte anne.
neden bu suskunluk,
kadın değil miydin
doğururken sen bizi...
öldürüyorlar ya şimdi,
bir kez de kendin için bağır
bağır anne
***
Anadolumun üstünde dimdik ayakta kalan, sırtından sopası, karnından sıpası eksik olmayan bütün yurdum kadınlarının günü kutlu olsun