Türkiye'nin başkanlık sistemi açısından geri dönülmez bir noktaya geldiğini ifade eden Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı M. Mücahit Küçükyılmaz, "Yani artık gözardı edemeyeceğimiz, yok sayamayacağımız ve başımızı kuma gömemeyeceğiz bir noktadayız şuan. Geçmiş dönemin parlamenter sistem tecrübeleri, darbeler, vesayet aktörlerinin müdahaleleri, muhtıralar, e-muhtıralar, postmodern darberler, dostmodern darbeler ve siyasete yapılan bir takım müdahaleler, yani sizin seçtiğiniz milletin temsilcilerine onların icra yetkisini kullanmasına karşı, yapılan bir takım girişimler parlamenter sistemin artık yıpranmış ve tükenmiş bir noktaya geldiğini gösteriyor. Türkiye'deki her bir birey, vatandaş, siyasal aktör veya sivil toplum kuruluşu kanaat önderi, gazeteci, sorumluluk sahibi her insan artık banane diyemeyeceğimiz bir noktaya gelmiş bulunuyoruz." dedi.
Başkanlık sistemi tartışmaları ortaya çıktığında hemen bir gürültü koparıldığını belirten Küçükyılmaz, sözlerine şöyle devam etti: "Efendim rejim elden gidiyormuş. Eskiden diyorlardı ya, eyvah laiklik elden gidiyor. Hiçte gittiği falan yok. Başörtüsü asla olmaz, kamusal alanda olmaz diyorlardı. Kendi kendilerine alanlar icat ediyorlardı. Üniversitede olmaz, memuriyette olmaz. Şimdi oldu. Gayet de güzel oldu. İnsanlarda taraflı tarafsız, muhalif veya taraftar herkes bunu benimsedi. Başörtüsü hayatın normal düzeni içerisinde kabul edilerek bugünlere gelindi. Şimdi başkanlık sistemi gündeme geldiğinde hemen bir rejim tartışması koparılıyor. Halbu ki biz sistemden bahsediyoruz, rejimden değil. Yani monarşi, demokrasi, teokrasi, otokrasi bir rejimdir, ama başkanlık veya parlamenter yapı bir sistemdir. Yani biz aslında hükümet sisteminden bahsediyoruz. Türk milleti gibi lider eksenli geçmişte tarihte kazandığı büyük başarıların hemen hemen hepsini büyük liderlerin önderliğinde kazanmış bir millet için başkanlık sistemi geri dönülmez bir yoldur. Doğru bilinen yanlışlardan bir tanesi başkanlık sitemi olursa ülke bölünür. Böyle bir söz dolaşıyor ortalıkta. Hayır, bir ülkenin bölünmesi için başkanlık sistemine geçilmesi gerekmiyor. Bir ülke bölünecekse zaten bölünür. Kaldı ki başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelere ABD, Meksika, Brezilya, Şili veya yarı başkanlıkla yönetilen Fransa, bunların bölünmesi gibi bir durum sözkonusu değil, aksine daha da güçlendiklerini görüyoruz. ABD dünyanın en güçlü, en büyük devleti. Bunlarda zaten başkanlık sistemine geçelim de bölünelim diye geçmiş değiller. 90 yılda en az beş büyük kazaya yol açmış bir sistemde ısrar etmenin gereği yoktur. Parlamenter sistem, biraz da 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında terk edilen monarşilerin tek adam baskıcılığından kurtulmak için ortaya konulan tepkisel tercihlerin ürünüdür. Ancak gelinen noktada bu tepkiselliğin kaos üretme potansiyeli yüksek bir çoğulculuktan öte tekçiliğe ve odak dağılmasına yol açtığı tecrübe edilmiştir. Böylece üniter veya federal olsun fark etmez, istikrarsızlık üreten parlamenter sistemlerle yönetilen ülkeler bölünmeye karşı daha dirençsiz hale gelebilmektedir. Yakın tarihte 5 Nisan 1994, Şubat 2001 krizleri koalisyon döneminin ürünleri olarak ülkenin gelişmişlik ve refah seviyesinin düşmesinde rol oynamış; bu istikrarsızlık süreçleri 2002'de tek parti iktidarı ile aşılabilmiştir. Yine parlamenter sistemin zaaflarını bahane eden ve önlemekte yetersiz kaldığı askeri darbeler ülkenin beşeri, ekonomik ve demokratik sermayesine ciddi biçimde zarar vermiştir. Parlamenter sistem ancak başkanlığa benzediği ve ona yaklaştığı durumlarda istikrar üretmekte ve gelişmeyi desteklemektedir."
Panelin sonunda Milletvekili Ilıcalı, Kaymakam Öz ve Başkan Orhan, panelistlere çeşitli hediyeler takdim ederek teşekkür ettiler. M. Mücahit Küçükyılmaz'ın kitaplarını da imzaladığı panel, toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.