"Bir
millet irfân ordusuna mâlik olmadıkça, muhârebe meydanlarında ne kadar
parlak zâferler elde ederse etsin, o zâferlerin kalıcı sonuçlar vermesi,ancak irfân ordusuyla sağlanabilir. İrfân ordusunun değeri de siz
öğretmenlerin değeri ile ölçülür." Mustafa Kemal Atatürk
Pek çok ülkede; UNESCO'nun 1994 yılında aldığı tavsiye kararı ile farklı zaman ve tarihlerde, ülkelerinin şartlarına özgü, Öğretmenler Günü kutlamaları yapılmaktadır. Bizim ülkemizde ise; cumhuriyetin ilânın ardından, denilenlerin aksine, okuma-yazma oranın ancak; % 3-4'lerde
olduğu bir dönemde, halkımızın aydınlatılmasına, cehâletin
giderilmesine, cumhuriyetin değer ve kazanımlarının halka intikâl ve
benimsetilmesine yönelik kalıcı adımlar atılarak, ciddi dönüşüm ve
değişimler gerçekleştirilmiştir.
Yapılan değişim ve dönüşümlerden birisi olan alfabe değişikliğiyle de, "MilletMektepleri açılmış ve Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliği"ni kabul ederek; bizzat kara tahtanın başına geçmesiyle, 24 Kasım 1928 günü, cehâlete ve karanlığa karşı amansız bir mücâdeleyle, bütün yurt sathında okuma-yazma seferberliği başlatılmıştır. Bu anlamlı tarihî gününün hatırası adına, 24 Kasım günü, 1981 yılında Türk öğretmenleri için, "Öğretmenler Günü" olarak
seçilmiş ve o tarihten itibaren de geleneksel hale getirilerek
kutlanılmasına karar verilmiştir. Tarihsel derinliği, önem ve anlamı
bulunan böylesine bir günün, Öğretmenler Günü olarak tercih edilmiş olunması, cumhuriyet öğretmenleri açısından onur ve gurur verici bir olaydır.
Her yıl olduğu gibi, yine, öğretmenlik mesleğinin yüceliğini, kudsiyetini ifade eden, (Şüphesiz öyledir.) fakat,öğretmenlerin meslekten doğan, hak ve hukuklarına istinât etmeyen,
tamamen içi boş, bir takım beylik sözlerle tekrarlanan, bir ÖğetmenlerGünü daha
kutlanacak. Yetkililerin, öğretmene sevgi, hatırasına saygı, ona vefâ,
ama sadece kelimelere dökülen, binlerce övgüleri içinde kalacak bir
kutlama günü... Halbuki tüm bu duygusal ve mücerret söylemlerin
ötesinde, öğretmenlerin çözüm bekleyen, giderilmesi gereken, başta özlük
hakları olmak üzere, ihmal edilemeyecek acil sorunları mevcut...
Sosyolojik
olarak, toplumsal kalkınmanın ve gelişmenin özünde yatan asli unsur,
eğitim ve eğitimden geçirilmiş nitelikli insan gücüdür. Bu güç ve
imkânların, belirlenen arzu ve hedeflere kanalize edebilecek yegâne
mesleğin öğretmenlik olduğu tartışılmazdır. Millî ve insanî amaç ve
değerlerin realize edilebilmesi de, ancak ve ancak, öğretmenler eliyle
mümkün kılınabilir, Öyle olduğu içindir ki, Atatürk'ün "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir." söz ve ifadeleriyle, öğretmenlerin toplum ve millet hayatındaki inkâr
edilemez ve vazgeçilemez önem ve değeri ortaya konulmuştur.
Eğitim sisteminin üç temel unsurunun, öğrenci-öğretmen-müfredât programları olduğu, eğitim bilimcilerince kabul edilir. Sisteminin
amacına ulaşmasında, istenilen neticelerin alınmasında, en önemli faktör
kuşku yok ki, öğretmenlerin varlığına, öğretmenlere sağlanan
sosyo-ekonomik imkân ve şartlara bağlıdır. Bu sebepledir ki, bir eğitim
sistemi ne kadar mükemmel olursa olsun, hangi teknolojik imkân ve
fırsatlarla desteklenirse desteklensin, sistemi işletecek öğretmenler,
istenilen imkân ve niteliklere sahip değilse, sistemden beklenilen
olumlu sonuç ve neticelerin elde edilmesi asla mümkün değildir.
Tanzimat'la
başlayan ve cumhuriyetle de çağdaş temel anlayış ve esaslara bağlanan,
öğretmen yetiştirilmesi politikalarında ve istihdâm edilmelerinde, dün
olduğu gibi, bugün de öngörüsüz siyasî amaç ve maksatlı müdahâlelerle
ciddi kırılmalar yaşanmış ve maalesef olumsuz kırılmaların yaşanılmasına
da devam edilmektedir. Anlaşılmalıdır ki, öğretmenlik, her kişi ve
kimselerin yapabilecekleri, üstünden gelebilecekleri sıradan bir meslek
olmanın ötesinde, özel bir uzmanlık alanıdır. Eğitim-okul ve Öğretmen,günlük siyasetin malzemesi yapılamaz ve yapılmamalıdır. Ve sadece
siyasetin dışında ve üstünde saygın bir gözle bakılmalıdır. Öğretmen
okulundan mezun olmuş birisi olarak; hayıflanarak söylüyorum. Geçmişte
anlaşılmaz politik nedenlerle; öğretmen okullarının, eğitim
enstitülerinin ve yüksek öğretmen okullarının kapatılmalarının
oluşturduğu boşluk ve geri dönülemez sakat ve fâhiş hatalar neticesinde,öğretmenlik mesleğinin formatı zedelenmiş, kurumsal kimliği yerle bir
edilmiştir. Fakat, çok yazık olmuştur.
"Öğretmenler Günü'nde;değerli bilim adamı - eğitimci ve hemşehrim Nurettin Topçu'nun,
okul-eğitim ve öğretmenlik mesleğine ilişkin tespit ve
değerlendirilmelerine kulak verelim. "Mektep, kutsal çatısı
altında siyâsete asla yer vermeyen, muallimin ilmi, ahlâkî otoritesinden
başka hiç bir otorite tanımayan, ruhların huzur bulduğu, disiplinin
binâ edildiği ideal çatıdır." derken, kendisini dinlemeye ve anlamaya devam edelim. "Muallim,insan oğlunu beşikten alarak, mezara kadar götürüp teslim eden,
dünyanın en büyük mes'uliyetine sahip insandır. Kaderimizin hakikâtinin
işleyicisi, karekterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde
kurucusu O'dur. Fertler gibi, nesiller de O' nun eseridir. Devletleri ve
medeniyetleri yapan da, yıkan da muallimlerdir. Devlet adamı muallimin
emrinde bulunduğu müddetçe cemiyet ikbâl halinde yaşadı. Muallim,
devlet adamının bendesi (kölesi) olduğu zaman cemiyet bozuldu, felâketler baş gösterdi." şeklindeki muhteşem söz ve değerlendirilmeleri ile öğretmenlik
mesleğinin, anlam ve yüceliği bir sosyoloğ ve eğitimci gözüyle, ancak,
bu kadar mükemmel anlatılabilir. Yetkililerimizın ve sorumlularımızın
acaba, öğretmenlere ve öğretmenlik mesleğine gerçekten böylesine bir
zâviyeden bakabildiklerini diyebilir miyiz? Ne yazık ki, hayır...
Öğretmenler Günü vesilesiyle
bir kez daha tekraren vurgulamakta fayda var. Eğitimizin, millî ve
çağdaş esaslara oturtulan amaç ve ilkelerinin gerçekleştirilmesi,
devletimizin ve ülkemizi yönetenlerin vazgeçilemez ve ertelenemez
anayasal görevleridir. Unutulmamalı, eğitimde ve öğretmen
politikalarında, çağ dışı, köhneleşmiş kişisel görüş, düşünce ve
ideolojilerin yerinin olmadığı gayet açıktır. Cumhuriyetin ilke ve
değerlerine inanmış, ülkemizin ihtiyaç duyduğu dengeli, sağlıklı ve
nitelikli bir gençlik ve toplum oluşturmak devletimizin aslı görev ve
anlayışı olmalıdır. Ama, çocuk ve gençlerimizi, millî kimliğini muhafaza
eden, değerlerine bağlı, gelişmelere açık ve çağa ayak uydurabilecek
uygar insanlar olarak yetiştirilmeleri görevi ise, öğretmenlerindir. Ve
yine, İnsanımızı akıl ve bilimin yolunda, cumhuriyetin izinde, kendi öz
kültürümüz içinde, dünyaya açık, kendisine ve ülkesine
yabancılaştırılmadan yetiştirilmeleri de, tarihî görev ve
sorumluluklarıdır.
Ülkemizde; aldıkları eğitim nedeniyle,
öğretmenlik mesleği dışında, başka meslek ve alanlarda görev yapma
imkânları olmayan ve sayıları 200 binleri aşan, öğretmen adaylarının
yıllarca atanamadığı, mevcut öğretmenlerin meslekleriyle mütenâsip
olmayan, düşük maaş ve ücretlere mahkûm edildiği, sayısı 800 binleri
aşan ve hemen tamamının yüksek okul ve üniversite mezunlarından oluşan
öğretmenlerin, kendi içlerinden, kendilerini yönetecek öğretmen kökenli,genel müdür ve müsteşarların çıkarılamadığı, liyâkat ve kariyerin hiçe
sayılarak, hesaba katılmadığı, bir eski sayın Millî Eğitim Bakanınca;
öğretmenlerin ücret talepleri karşısında, "Öğretmenlerin maaşa değil,itibara ihtiyaçları var. Öğretmenlerden yönetici olmaz." ifadelerinin kullanıldığı, atama talebinde bulunan öğretmen adaylarına ise, "Cami kapısındabekleyen güvercinler gibi, her an yem atılmasını bekliyorsunuz" gibi, tatsız ve talihsiz söz ve söylemlerin sarfedildiği, tecrübeli ve
birikimli okul yöneticilerin bir sendikanın insâfına terkedilerek
tasviyeye tabi tutulduğu, eğitim sistemi ve sorunlarının giderek artış
göstererek, çözülemez hale getirildiği, buruk, ama gelecekten ümitli bir
Öğretmenler Günü kutluyoruz.
2013 yılında,
mevcut sayın Millî Eğitim Bakanımızla yapılan toplantıda, bazı
düşüncelerimi ifade ederken, öğretmenlerimizin özlük haklarında, gerekli
iyileştirici düzenlemelerin yapılmasını kendilerinden tâlep etmiştim.
İnanıyoruz ve bekliyoruz, diğer Bakanlık mensuplarına sağlanan
iyileştirilmelere benzer düzenlemeler yapılır. Öğretmen sendikalarından
beklenen ise; tayin-terfi-kadrolaşma işlerini bırakarak, eğitimin sorunlarına, öğretmenlerin oluşan mağduriyetlerine, özlük haklarına yoğunlaşmalarıdır
"Dünyanın her tarafında, toplumun en fedekâr ve saygı değer unsurları öğretmenlerdir." diyebilen; milletvekili maaşlarında yapılacak maaş artışının kendilerine sorulması üzerine, "Öğretmen maaşından fazla olmasın." sözleriyle,bugüne kadar, hiç bir yetkilinin öğretmenlere vermediği, veremediği
değer ve önemi veren Başöğretmen Atatürk'e, rahmetler diliyoruz. Vefât
ederek aramızdan ayrılan öğretmenlerimiz ile terör belâsına şehit
verdiğimiz öğretmenlerimizi bir kez daha rahmetle-minnetle anıyoruz.
Öğretmen arkadaşlarıma, Cumhuriyetin aydınlığında, çağdaş ve bilimsel
eğitimin gerçekleştirilmesi yolunda, sağlık ve huzur diliyorum.
Pedegojik bir tanımlama ile yazımızı sonlandırmış olalım. "Sıradan öğretmen anlatır, iyi öğretmen açıklar. Yetenekli öğretmen yapar ve yol gösterir. Büyük öğretmen esin (ilham) kaynağı olur."
Günümüz kutlu, geleceğimiz aydınlık olsun.