Tasavvuf, Alvarlı Efe ve güftesi hatalı bestelenen gazel

Felekte hâsılı insan isen bir cânı incitme

Günahkâr olma fahr-ı âlem-i zişânı incitme

                                                                                                    Alvarlı Efe

 

Anadolu Tasavvuf Edebiyatı tarihi; Pir-i Türkistan yani Ahmet Yesevî dergâhından feyz alan; gazi-derviş edip ve şairlerimizin oluşturdukları kültür mirâsiyle süslüdür. Anadolu'nun vatanlaşmasının öncü manevî mimarları sayılan bu gönül erleri edip ve şairlerce ortaya konulan eserlerle manevî, ahlâkî ve edebî kültürümüz zenginleşmiş, nefsanî ve insanî terbiye aşılayan tasavvuf yoluyla da manevî bir yücelik ve olgunluk kazanmıştır.


Kaynağını Hz. Peygâmer'in örnek ahlâkî hayatından alan; Allah sevgisi temelinde "zübte-i âlem" yani âlemin özü olarak telâkki edilen insan ve insan sevgisi, Türk İslâm tasavvufunun temeli ve yegâne kaynağı olmuş; asırlarca gönül sarayları bu temel anlayış ve düşünce üzerine bina ve inşâ edilmiş; gönüller bu saraylar üzerinden "neşv ü nemâ" bulmuş ve medeniyetimiz bu kültür ve nâif değerler üzerinden var olmuştur.


Yaradılışın sebebini (illet-i tekvin) ve sırrını"aşk" olarak kabul eden tasavvuf erleri insan ve insan gönlünü Allah'ın tahtı olarak görmüş; insanı gönül ve irfân ile değerlendirmiş, üstünlüğün mal ve mevki ile değil kemâl ile mümkün olabileceği anlayışından hareketle hayata ve insana bakmış ve bu bakış onların  gönül dünyalarının özünü oluşturmuş...


Her türlü  dünyevî zevk ve ihtirâstan uzak, mal, mülk, mevki, makam, devlet ve ikbâl endişesi duymadan yaşamayı hayatın gayesi olarak görmüş, maarifet sahibi ehl-i irfân sahibi  ârif kişilerce; kin,nefret,yalan,kibir riyâ ve yalan gibi insanı alçaltan süflî hayat tazından arınmış insanın"eşref-i mahlûkat" yani varlıkların en üstünü ve şereflisi mertebesi yükselebileceğine inanılmışve bu yönüyle  insana değerli bir varlık ve bu münasebetle de alemin özü nazarıyla bakılmış, insan hürmetli ve değerli bulunmuş... Akif'in; "Haberdâr olmamışsın kendi zâtından hâlâ sen, muhakkar bir vücudum dersin ey insan, fakat bilsen, senin mâhiyetin meleklerden de ulvidir, avalım sende pinhandır, cihânlar sende gizlidir."dediği kendini bilen, tanıyan, özü itibariyle  mahiyetinden haberdâr insanın bu nitelik ve özellikleriyle ulvi ve kudsî varlık olabileceği  ifade edilmiş...


"Sür çıkar ağyarı dilden tâ ki tecelli ede Hâkk.Pâdişah konmaz saraya hâne mamur olmadan"  tasavvufî duyuş, düşünüştemasıyla işlenen mısralarda görüleceği şekliyle kirden,kötülükten şeytanî hırs benlik duygusundan arınmamış gönül ve gönüllere  ilâhî tecellinin zuhûr etmesinin mümkün olamayacağı ve tecelligâhın mazharı olamayacağı terennüm edilmiş.. Yunus'un, "Gönüllerden giderdik kini kini olanın yoktur dini" yine Alvarlı'nın "Sakın incitme bir cânı, yıkarsın arş-ı Rahmânı" Hacı Bektaş Veli'nin "Meram Kâbe ise gönüller yapmışım, her gönülden bir yol gider Ol burca" Seyyid Nesimî ünkü bildin müm'inin gönlünde Beytullah var-niçin izzet etmedin ol beyte kim Allah var."gibi tasavvuf edebiyatı erleri tarafından "incinsen de incinme incitenden"  felsefesinden hareketle ifade edilen duygu ve düşünceler; kültürümüzün, medeniyetimizin, hayatımızın, inanç dünyamızın ve haliyle insana bakışımızın temel koordinatları olmuş... Anadolu insanının rengi, deseni ve hayat felsefi ana hatlarıyla çizilen bu erdemli değerler üzerinden, yüzlerce yıl insanlığa ilâhî mesajlar halinde sunulmuş...


On altıncı yüzyıla kadar  canlıve coşkulu bir halde varlığını sürdüren tasavvufî hayat ve edebiyatımız giderek tarikâtların şekli ve kalıplaşmış unsurları arasına girerek solmaya yüz tutmuş...Yahya Kemâl'in "Abâ var post var meydanda er yok, Horasan erlerinden bir haber yok" dediği ve melâmet güneşinin söndüğü bir dönemde yüz yıllar ötesinden süzülüp gelen  tasavvuf cizgisini gerçek anlâmda sürdüren çok az sayıda sayılabilecek insanlardan biri olan Alvarlı Efe olduğunu görüyoruz..


Alvarlı Efe, mükemmel bir din ülemâsı olmasının yannda; aşkın ve tasavvufun bütün vâdilerinden geçmiş, âşık-ısadık, salik-i kâmil mertebelerine ulaşmış ve aynı zamanda şiir san'atında dinî ve tasavvufî edebiyatımızda da hak ettiği yeri almış divân sahibi büyük bir şair... Tasavvufun hakikât deryâsına dalmış, Marifettulah bahçesini seyretmiş, âlimin ilmini, ârifin irfânını özünde var edebilmiş, bir insan-î kamil olarak gönüllerde ve zihinlerde taht kurmuş....


Hayatı edepten ibaret görmüş; günümüzde sözde bazı din adamlarından çok farklı örnek bir yol ve tarz izlemiş, günlük siyâsetin dışında kalabilmeyi ilke edinmiş, manevî imân ve irşâd hizmetlerinde gösterişten uzak mütevâzî ve erdemli bir hayat sürmüş... 


İrşâd ve terbiye hizmetlerini bir  kazanç yolu olarak değil fedekârlık,ahlâk ve kanaatkârlık yolu olarak görmüş, gururları değil, gönülleri onarmış, sofrasını herkese açmış, misafirsiz sofraya oturmamış, fakir ve kimsesizlere yardım elini uzatmış, kusur ve eksiği olan kimselerin ayıplarını gizlemiş, farklı bir terbiye metodu ile onlara kusur ve kabahatlarını kendilerine hissettirme yolunu seçmiş...


Yazının başlığı altında yer alan ve zâtına ait edebiyatımızın muhteşem şah beyitleri arsaında yer alan mısralarla, engin insan sevgisi ve  gönül dünyası ile kimseyi kırmamaya ve inctmemeye itinâ etmiş; insan incitmenin Hz. Peygâmberi  incitmek olarak görmüş, dünya mal ve servetine itibar etmemiş, inancın ve tasavvufun gerçek hayat cizgisini hayat kabul etmiş ve ömrü boyunca bu yolda sebâtla yürümüş...


Yaşadığı yıllarda cevresini tenvir etmiş, vefatından sonra da geride bıraktığı eserleriyle ve hatıralarıyla bizleri aydınlatmaya devam etmiş, bundan dolayıdır ki kendisi hâlâ her farklı siyaset görüş ve meşrep, her tür farklı kesim ve düşüncede kimseler tarafından üzerinde ittifak edilen hürmete lâyık ortak bir değer olarak varlığını sürdürmüş ve sürdürmekte...


Edebî ve irfânî yönü çok yüksek olan Alvarlı Efe şiirlerini âşık,ârif ve mürşidâne bir edâyla söylemişve yazmış,şiirlerinin çoğunluğu divân tarzında oluşturulmuş;  halk şiir zevkine uyun düşen hece vezine dayalışiirler de yazmıştır..Arapça ve Farsça yazılan şiirler de divânında yer alarak, edebiyatımızın en güzel divânlarından birini oluşturmuş, Türkçe'nin yanında Arapça ve Farsça'ya da hâkim olan Alvarlı'nın şiirlerinde Sâdi, Hâfız, Fuzûlî ve Nâbi'den izler,Yunus'tan esintiler görülür...

Alvarlı Efe'nin mahallî besteleri şiirler dışında, notaya aktarılmış başta TRT olmak üzere radyo ve televizyon ve san'at gecelerinde icrâ edilen çok sayıda gazel ve ilâhileri mevcut... Muhteşem bir besteyle icrâ edilen başta biz Erzurumlular olmak üzere, san'at severlerin keyifle zevkle dinlediği "Seyreyle güzel kudret-i Mevlâ neler eyler. Allah'a sığın Adl-î Teâlâ neler eyler" gazeline; Alvarlı Efe'nin doğduğu yıllarda vefât eden, kendisi gibi büyük mutasavvıf ve divânı da bulunan Borlu Kuddusî Baba'ya ait; Meyletmezem kimseye gayrıtevbeler olsun, bu ane değin ettiğim isyandan usandım. Çün zerre vefâ bulmadım ihvân-ı zemândan, şol yüzleri dost üzleri düşmandan usandım"gazelinden alınan beyitler ilâve edilerek Alvalı Efe'ye aitmış gibi okunmakta ve icrâ edilmekte.. 


Muhtevâ olarak  her iki gazelde de aynı temalar işlenmekle birlikte; kafiye, redif ve söyleyiş uslûbu bakımından farklı iki gazelin ve eserlerin asıllarına uygun okunmalarının daha şık ve doğru olacağı kanatindeyim. Güftenin düzeltilerek okunması hususunu sayın Nurullah Akçayır'a aktararak düzeltilmesi talebimi iletmiştim. Ümit ederim bu hata düzeltilir Alvarlı Efe'nin gazel ve ilâhilerinin notaya aktarılmasında, tanıtım ve icrâsında büyük emek ve gayretleri olan Türkü Paşa ve muhteşem ses Raci Alkır'ı rahmetle anıyorum. O'nun derlediği, notaya aktardığı güfte ve bestelerin yer aldığı eserleri ve hayatını konu edinen kitapta da her iki gazel asıllarıyla yer almış, oğlu değerli dostum Vahit Alkır gazelin aslına uygun güftesini ve Alvarlı'ya ait diğer gazelleri rahmetli babasını hatırlatan muhteşem sesiyle icrâ etmeye devam etmekte..  


Kaldı ki her iki gazel Alvarlı ve Kuddusî divânlarında da mevcut... Sadece yaygın bilinen ve okunan bir gazel üzerinde duruldu, ama daha başka yanlış ve eksik okunan bazı gazel ve ilâhiler de mevcut.. Bilebildiklerimin dışında Alvarlı Efe hususunda en çok istifâde ettiğim kişilerin başında rahmetli Naim Hoca ve Diyânet İşleri eski Başkanımız sayın Nuri Yılmazolmuşlardır. Yazıyi rahmetli Naim Hoca'nın en çok okuduğu ve zevk aldığı Fuzûlî edâsını çağrıştıran Alvarlı Efe'e ait bir gazel ile sonlandıralım...

                 

                   Söyle ey cibril-i cân yârı vefâdare meni

                  Şerh ede gör hâlim-i dide-i bîdâre meni


                  Meni ol serv-revân saldı cünûn sahrâsına

                  Korkaram kardeşede Mansur-î berdâre meni


                  sahrây- ı sevdâsını bâd-ı sabâ veş göremem

                  Göremem gül yüzünü eyledi avâre meni


                  Kulu kurbânın olam şöyle sitemkâre bu gün

                  Dilerem kurbân ede rûyet- i didâre meni


                  Öyle cân sûz ciğer sûz âhıma rahm ederek

                  Şânına şayan olan vâsıl ede yâre meni


                  Lütfi'ye kâr-ı kadim dilber-i dilbâzilere

                  Eyleye nâzlı niyâz kılmaya bîçâre meni


Allah rahmet eylesin. Ruhu şâd olsun...

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.