Sayın İlker Başbuğ ve Yüce Divan...

AYM Yüce Divan sıfatıyla, İlker Başbuğ hakkında açılan Ergenekon davasında "yasal yargılama şartının gerçekleşmemesi" nedeniyle davanın düşmesine karar verdi. Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan'ın memur suçları ve askerî yasaların hükümleri kapsamında sayın İlker Başbuğ'un yargılanması yönünde "Soruşturma izni" vermediğinden ve bu haliyle yargılama şartları oluşmadığından, AYM davanın düşürülmesi yönünde çok yerinde hukukî bir karar vermiş oldu. Şüphesiz gecikmiş bir hakkın teslimi açısından son derece olumlu bir sonuç... İlkel ve kabul edilemez bir ahlâksızlığa ve haksızlığa muhatap edilen sayın İlker Başbuğ'a ve bu arada FETÖ terör örgütü mensuplarınca yıllarca mağdur edilen ordumuzun değerli mensuplarına da geçmiş olsun diyorum.

Benzer bir hukukî süreci 2010 yılında ben de yaşamıştım. Memur suçları kapsamında Valilik tarafından iki kez soruşturma izni verilmemiş, kriminal incelemede imzanın bana ait olmadığı anlaşılmış ve savcılığın yargılanmama yönelik izin isteği iki kez Erzurum Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilerek valilikçe verilen olumlu karar lehimde kesinleşmiş ve hukukî süreç böylece tamamlanmıştı. İfâdemin dahi alınması mümkün değilken, ama gelin görün ki; zorbalarca hukuk devleti ayaklar altına alınmaya çalışılmıştı...

Tarafımdan ortaya çıkarılan suç unsuru davada; tıpkı sayın Başbuğ gibi yasal soruşturma ve kovuşturma şartları gerçekleşmediği halde; FETÖ'cü polis, savcı ve hakimlerce keyfi biçimde, önce makamımda gözaltına alınmış, ardından tutuklanmıştım ve üç yılı aşkın gibi uzun bir süre Ağır Cezada yıpratıcı bir yargılanmanın ardından ancak, davanın düşürülmesine karar verilmişti. İdareye karşı israrla sürdürdüğüm haklı hukukî mücadelemden olacak ki, adetâ bana bir ders verilmiştı.

Tamamen haksız ve tamamen hukukî olmayan bu keyfi tutuklama nedeniyle; Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nce; vaki tâlep ve şikâyetim üzerine kurulan hüküm ile şahsıma yönelik gerçekleştirilen haksızlığı bir bakıma teyid eden sembolik bir mânevî tazminat kararı ile yıllar sonrasında da olsa, bir nev'i iâde-i itibârım sağlanmıştı; ama Erzurum'un bir ezgisi var: "Bu dağlar kömürdendir; geçen gün ömürdendir" diyor. Ne yazık ki; üç yılın sonunda aklanmasına aklanmıştık, ama ömürden giden yıllar, heder edilen ve çekilen hüzünlü günler geri gelmiyor ki...

Gerçi o günlerde de bilindikleri halde; nedense bilinmeyen veya farkedilmeyen FETÖ'cü bu sözde polisler, savcılar ve hakimler; gerek devletimize karşı kurdukları hain suikast ve gerek şahsım dâhil mâsum insanlara revâ gördükleri ve işledikleri haksız fiilleri nedeniyle bugün hesâp veriyorlar ama, derler ya; "Felek ehl-i dili şâd eder amma; neden sonra neden sonra..."

"Geç gelen adalet adalet değildir"
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Analizci 01 Ocak 1970 02:00

    fetö taktiği şöyleydi fevzi hocam.Fetö mensubu savcilar yada emniyet vs.kişilerin asıl hedefindeki her hangi bir kurumun amirine yada üst düzey yöneticisine operasiyon yapacaği zaman ilk olarak o kurumdaki düşük rutbeli yada normal bir memura kilif uydurarak operasiyon yapar sonra kurumun en ustu duzeyindeki amirin tavrini izlerdi eger kurumun amiri yada üst duzey konutani sesiz kalir onlara destek veririse sıra ona gelirdi yemlemek taktiğı.mustehcen görüntüler, nitelikli dolandiricilık, ergenekon ,balyoz vs kumpaz çeşitleri bilimum onlarin argumanlarıydı.