Paris izlenimleri-3

19 Ağustos 2018 Pazar günü, gruptan ayrılarak kendi başımıza Paris’i gezmeyi planladık.

Otelimiz şehir merkezinden çok uzakta olduğu için ulaşım konusunda biraz sıkıntı yaşayabilirdik. Sorduk soruşturduk.152 numaralı bir otobüsün saat başı kalktığını öğrendik. Otelden çıkıp otobüs durağına yürürdük. Bir müddet sonra araç geldi ilk yolcuları biz olduk. Biletlerimizi alıp yerlerimize oturduk. Birkaç durak sonra otobüsün içerisi doldu. Yolcuların tümü göçmenlerden oluşuyordu ve çoğu  bilet almadan içeriye giriyordu. Bu duruma bir anlam veremedik.

Yolu bilmediğimizden Le Bourget denilen yerde indik. Burası hep göçmen doluydu. Belli ki bu semtte göçmenlerin yaşıyordu.

İleride İstanbul Lokantası levhasını görünce biraz rahatladık. Türklerin işlettiği bu mekâna girip tren istasyonunu sorduk. Iğdırlı olan işletme sahibi bize tren istasyonunu tarif etti. Biraz yürüdükten sonra istasyona geldik. Biletlerimizi alıp bir müddet bekledikten sonra gelen trene bindik. Yanımıza Tunuslu yeni evli bir çift oturdu. Onlarla kısa sürede anlaştık.

Uzun bir yolculuktan sonra Notre Dame Kilisesi’nin olduğu yerde indik. Asansörle yukarı çıkarken kapı ağzındaki iğrenç sidik kokusu inanılacak gibi değildi. Paris’in göbeğindeki bu kepazelik Paris imajını ayaklar altına almış gibiydi.
 
Asansörden çıktıktan sonra Napolyon’un mezarının bulunduğu Kiliseye geldik. Kilisenin tabanında azizlerin mezarları vardı.

Kilisenin girişinde uzun bir insan kuyruğu bulunuyordu. Beyaz gelinlik içerisinde Çinli bir gelin etrafa tebessüm ediyordu. Genç çiftler mutluluklarını fotoğraflara döküyorlardı.

Bu mutlu tabloyu seyrettikten sonra Sen Nehri kıyısında yürümeye başladık. Etrafta çok miktarda sahaf vardı.
 
Ara sokaklarda yürürken karşımıza Antalya Restoran isimli bir Türk lokantası çıktı. Ispartalı bir Türkün işlettiği bu lokantada kendi evimizdeymişiz gibi rahat ettik. “Bol kepçe” tarzındaki servisle karnımızı doyurup vatandaşlarımızla vedalaşıp ayrıldık.

Yorulana kadar dolaştıktan sonra tren istasyonuna geldik. Burada Uğur ismindeki Elbistanlı bir gençle tanıştık.

Kolunda Atatürk dövmesi olan bu gencin Fransa’ya iltica etmiş olması bizi üzdü.

Fransa’yı özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ülkesi diye tercih ettiğini söyleyen bu genç bir lokantada 1700 Euro aylıkla çalışıyor 400 Euro da iltica parası alıyormuş. Fransa’yı fırsatlar ülkesi olarak tarif eden Uğurla trene bilet almak için gişeye gittiğimizde her yerin kapalı olduğunu gördük. Aramamıza rağmen bilet alacak bir yer bulamadık. Bizde çaresiz trene biletsiz binmek zorunda kaldık.

Uğur’la yol boyu sohbet ettik ve ineceğimiz istasyona geldiğimizde vedalaşıp ayrıldık.

Biletsiz binmiş olmanın verdiği rahatsızlıkla yine bilet almak istedik ama açık gişe bulamadık. İstanbul Restoran’ın önünden geçip 152 numaralı otobüse binip otelimize geldik.

20 Ağustos 2018. Paris den ayrılma zamanı gelmişti. Sabah erkenden eşyalarımızı otel lobisine indirdik. Bir gün evvel biletsiz bindiğimiz trenle ilgili kul hakkı düşüncesi bizi bir hayli rahatsız etmişti.

Sekiz Euro borçlu olduğumuz Fransa ya bu parayı ödememiz gerekliydi. Aklıma hemen bir fikir geldi.

Biraz ileride 152 numaralı otobüs duruyordu. Koşarak otobüse gittim. 0n Euro’ luk bilet aldım ve biletleri imha ettim. Bu suretle kul hakkından kurtulmanın keyfiyle otele geldim.

Kaptanımız Sırp Milan’ın kullandığı aracımıza bindik. Hava yağmurluydu. İlk Havaalanının olduğu yerdeki Uzay ve Havacılık Müzesinin önünden geçtik.

Hayallerimizde yaşattığımız ama gördükten sonra hayal kırıklığı yaşadığımız Paris’i arkamızda bırakarak her iki tarafı ormanla kaplı ve tarım arazilerinin bulunduğu yoldan Brüksel’e doğru yol aldık. SON
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.